|
“İnsan Yayınevi/ni özlüyor”

Yazımın başlığı, 23 Mayıs 2017 tarihinde vefat eden Akif Emre’nin 13.10.2011 tarihli Yeni Şafak’taki köşe yazısının başlığıdır.

Bu tarihlere göre Akif Emre’nin vefatının yedinci; muhabbettin, verimli tartışma mahfillerinin yok oluşu ve yazar-yayınevi-okurluk ilişkilerinin bozuluşu üzerine bir mersiye niteliğinde olan o yazısının on üçüncü yılı.

Akif’e rahmet diliyorum, mekânı cennet olsun. Onun yazılarını kitaplaştırarak has okurların istifadesine sunan Mustafa Kirenci’ye (Büyüyenay Yayınları) teşekkür ediyorum.

Akif “İnsan Yayınları, adeta zamana direnerek, okuyucunun kitapla ilişkisinin zedelendiği ortama ve piyasa şartlarına rağmen yayın hayatını sürdürüyor. Çeyrek yüzyıllık bir gelenek bugüne gelebildiyse bunda İlhan Akıncı’nın fedakarlığını kaydetmemiz gerekir.” cümleleriyle bitirmişti söz konusu yazısını.

İlhan Akıncı, Akif’ten yaklaşık on üç ay önce vefat etmişti. Mekânı cennet olsun.

Geçtiğimiz günlerde ise İnsan Yayınları’nın 40. kuruluş yılı kutlandı.  

Zikrettiğim isimler, tarihler, hatıralar ve zihnimi işgal eden Gazze katliamı nedeniyle başım dönüyor; aklımı toplamakta güçlük çekiyorum. Öte yandan hala “İnsan Yayınevi/ni özlüyor”; yitip giden kıymetli zamanlarını ve dostlarının yitip gitmeyecek olan halis niyetlerini ve gayretlerini…

İlhan’ın evlatlarından Burhan ve İsmail Akıncı’nın şahsında İnsan Yayınları’nın 40. yılını tebrik ederek, arz ettiğim dağınıklıkta Akif’in yazısına tutunup, makul bir hatta durmak istiyorum.

Şunları söylemişti Akif:

“…Yayınevi özlemi aslında yıllarca yayıncılıkla da uğraşmış birinin nostaljik duyguları değil. Zira İstanbul’da yaşıyor olmanın en önemli ayrıcalığı idi yayınevi ortamları. Yayınlanan kitaplar kadar entelektüel beslenme imkanları sağlayan mekanlar da artık kalmadı gibi.

Ya internetten kitaba ulaşıyor ya da birebir ilişkinin olmadığı, her şeyin olduğu kitap-marketlerde vitrinlere bakarak seçiyorsunuz kitapları. Kitapla kurduğunuz böylesi ilişki bir yana yazarıyla da kalabalık fuarlarda iyice ticarileşen imza günlerinde muhatap oluyorsunuz. Bu muhataplıktan çok yazar ile okuyucu arasına konmuş bir sınır gibi geliyor bana; bu nedenle hiç sıcak bakmadım imza günlerine.

Yayınevi ortamları bu anlamda entelektüel bir beslenme, daha insani ilişkiler kurma imkânı sağlıyordu. (…)

Yayınevleri sadece kitap yayınlamaz, entelektüel ve kültürel anlamda sorumluluk taşıdıkları bilincinde örgütlenirdi.

Yayınevlerinin saygınlığı, yayınladıkları kitaplardan daha fazla etrafında topladıkları birikim ve fikir sahibi insanlarla ölçülürdü. (…)

İnsan Yayınları, (…) yayın yelpazesini o kadar geniş tutmuştu ki hemen her alanda birikim ve ilgisi olan insan bir şekilde yayıneviyle ilişki içindeydi. Bugün eli kalem tutan pek çok isim İnsan Yayınları’nın mutfağından geçmiştir. Rahmetli Ahmet Şişman’ın maddi teşebbüsü, Ali Bulaç, İlhan Kutluer, Mahmut Erol Kılıç, Ahmet Özalp, Dücane Cündioğlu gibi isimler ilk dönemlerde emek veren isimler arasında bir çırpıda akla gelenler... Daha sonra İlhan Akıncı’nın sahipliğini omuzlamasıyla çeyrek yüzyıllık bir birikime ulaştı.

O dönemi anlamlı kılan en belirgin özellik bugün de eksikliğini hissettiğim yayınevlerindeki zengin sohbet, tartışma ortamlarıydı. Çoğunlukla kendiliğinden oluşan bu sohbet ortamında etiketler, mevkiler aradan kalkar özgürce tartışma mümkün olurdu. Salt entelektüel ilgiler değil, siyasetten bilim tartışmalarına, dünyanın ücra köşesinde yükselen bir hareketten bir kütüphanede keşfedilen yazma esere yahut İngiltere’de yayınlanan yeni bir kitap etrafında yapılan heyecanlı konuşmalar hafızamda canlılığını koruyor. Hasılı okuyucudan, yazara, üniversite hocasından talebesine farklı kesimden insanın birbiriyle alışveriş içinde beslendikleri ortamdı. (…)

Şimdilerde sadece kitap alıyoruz. Yayınevleri ilk on bininci kitabını tüketmenin, okuyucu da o ilk on bine girmenin telaşında. Ya da daha seviyeli kitap yayınlamak için ne o sıcak atmosferi ne de kültürel ortamı besleyecek insan akışına ihtiyaç duyuluyor. Yazar yayıncısını görmeden elektronik ortamda yolluyor, okuyucu kitabı doğuran kültürel ortamdan yalıtılmış halde bir tür tüketim alışkanlığı ile marketlerden alıyor.

Kitabın ruhunu hissetmeden, kitap/çı ortamına bile girmeden sadece kitap alıyor, kitabı tüketiyoruz. Artık her birimiz birer kitap tüketicisiyiz. Kitapla olan ilişkimiz yayınevinden, yazarından soyutlanmış, kitabın kültürel ortamına yabancılaşmış halde. Aynı kitapları okusak da eski kitaplarla kurduğumuz ilişki kalmadı; sanki kitabın tadı kaçtı.”

Akif’e, İlhan’a rahmet, İnsan Yayınları’na hayırlı uzun ömürler diliyorum.

#Aktüel
#Hayat
#Ömer Lekesiz
3 ay önce
“İnsan Yayınevi/ni özlüyor”
Transfer kaosu
Bu oyun gelişir
Gannuşi’den Gazze’ye giden yolu kim kapatıyorsa?
Dünya bize gebe, biz hakikate…
“Ya kezzabi ya a’milil Amrikani / yallah irhal ya Sisi”