Haçlı Seferleri’nden Siyasal Siyonist-Hıristiyancılığa geçiş

04:005/12/2023, Salı
G: 5/12/2023, Salı
Ömer Lekesiz

Mendenhall’ün tarihlendirmesiyle Musa ile Yeşu M:Ö. 1200; Samuel, Davud ve Süleyman M.Ö. 1100; Ezra M.Ö. 400’lü yıllarda yaşadıklarına göre, Spinoza’nın da ulaştığı “Tevrat Musa tarafından değil, Musa’dan yüzyıllar sonra yaşayan bir başkası tarafından yazıldı.” hükmü Musa’dan sonraki 800’lü yıllara denk düşmektedir. Yahudilerin bu sekiz yüz yıl ve sonrasındaki durum ise şöyledir: Nebukadnezzar yıkımından sonra (M.Ö. 586), Babil sürgünlüğü M.Ö. 538’de -Pers Kralı Kuroş eliyle- sonlandırılmış, Kudüs’e

Mendenhall’ün tarihlendirmesiyle Musa ile Yeşu M:Ö. 1200; Samuel, Davud ve Süleyman M.Ö. 1100; Ezra M.Ö. 400’lü yıllarda yaşadıklarına göre, Spinoza’nın da ulaştığı “Tevrat Musa tarafından değil, Musa’dan yüzyıllar sonra yaşayan bir başkası tarafından yazıldı.” hükmü Musa’dan sonraki 800’lü yıllara denk düşmektedir.

Yahudilerin bu sekiz yüz yıl ve sonrasındaki durum ise şöyledir: Nebukadnezzar yıkımından sonra (M.Ö. 586), Babil sürgünlüğü M.Ö. 538’de -Pers Kralı Kuroş eliyle- sonlandırılmış, Kudüs’e dönülmüş, Süleyman mescidi yeniden yapılmaya başlanmış (M.Ö. 515) ve Tevrat Ezra tarafından yazılmış (M.Ö. 400?) olmakla birlikte, Yahudiler bir daha devlet kuramamış, önce Helen’in (M.Ö. 350), ardından Roma’nın (M.Ö. 100) hükmü altında -dünyanın çeşitli yerlerine gruplar halinde dağılmayı da sürdürerek- yaşamışlardır.

Filistin’deki birkaç sonuçsuz ayaklanmaları (132-135), Müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı ihlal ederek, onları arkadan vurmaya kalkışmaları nedeniyle Arabistan’dan sürülmeleri (624-628), İspanya (1492) ve Portekiz (1497) sürgünlükleri dışında genelde sakin geçtiği söylenebilecek uzun bir dönemden sonra Yahudiler, 1933 yılında Almanya’daki Yahudi nüfusunun azaltılmasıyla başlayıp II. Dünya Savaşı’ndaki Holokost’la dünya gündemini sürekli meşgul eden bir konu haline gelmişlerdir.

Sinema, edebiyat ve siyaset yoluyla aşırı şekilde abartılan Holokost’un, tam da bu maksatla yani bir Yahudi mağduriyetinin üretilmesiyle ilgili olduğu yönündeki iddialar o günden bugüne bitmemiş olup, hatta onun 1917 yılından itibaren Filistin’e İngiltere’nin desteğinde planlı olarak yapılan Yahudi göçlerinin hızlandırılmasını sağlamak maksadıyla yapıldığı da iddia edilmiştir.

İspatı mümkün olmayan bu iddiaların işaret ettiği şu gerçeğin ise tartışma kabul etmediği malumdur:

Dünya Siyonist Teşkilâtı’nın kuruluşu 1897 yılında, Theodor Herzl’in girişimiyle Basel’de (İsviçre) yapılan Siyonist Kongre’sinde ilan edildi. Kongrede “Basel Programı” adıyla, Yahudilerin bulundukları ülkelerde bir birlik oluşturmaları, Filistin’e göçlerinin özendirilmesi, kimliklerinin açığa çıkarılması ve birlikte yaşama bilinçlerinin güçlendirilmesi, bunların etkili bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için Batılı devletlerin siyasi desteklerinin ve maddi yardımlarının sağlanması karar bağlanmıştır.

Asıl uygulamasına Sykes-Picot Antlaşması (1916), Osmanlı’nın Filistin’i İngiliz mandasına terk edişi (1917) ve Balfour Deklarasyonu’yla (1917) hızlı bir şekilde başlanan “Basel Programı”, Yahudilerin hem Nazilerin Holokost’uyla ilgili yukarıda zikrettiğimiz iddialara ciddi bir dayanak oluştururmuş hem de ilk denemesi Endülüs Müslümanlarına ait bir şehir olan Toledo’nun işgaliyle (1085) yapılan, bundan on dört yıl gibi kısa bir süre sonra Kudüs’ün işgaliyle (1099) resmileşen Haçlı birliğinin (Haçlı Seferleri’nin) içine çekilmeleriyle ilgili, asıl meyveleri bizim zamanımızda devşirilen önemli bir sürecin de adı olmuştur.

Son birkaç yazıdır Arz-ı mev’ud konusunu, Haçlı Seferleri’nden Siyasal Siyonist-Hıristiyancılığa geçişte bir manivela olarak değerlendirişimiz de yukarıda işaret ettiğimiz tarihlerle ve 1085 yılından beri maruz kaldığımız Haçlı Seferleri’yle doğrudan bağlantılıdır.

Dolayısıyla bu bahiste asıl sorumuz -delillerinden bir kısmını sunduğumuz üzere- tahrif edildikleri konusunda hiçbir kuşku bulunmayan Eski Ahit (Tevrat) ile Yeni Ahit’in (İncil) Batı’nın işgalci, yağmacı ve sömürgen tarihini belirleme tarzına dairdir. Diğer bir söyleyişle, Hıristiyan dünyanın bağrında üretilen Siyonizm’in yeni bir Hıristiyancılık akımı olarak Batı siyasetini nasıl dönüştürdüğüdür.

Çünkü bu sorunun cevabını bulmadan, ABD Başkanı sıfatıyla Biden’in bir Yahudi’den çok çok daha fazla bir Siyonist olmasının; HAMAS’ın 7 Ekim 2023 tarihinde ABD-İsrail’e karşı başlayan direnişini takiben aynı ABD’nin silahlı güçlerini Akdeniz, Kızıldeniz ve Basra Körfezine yığmasının; Çocukları öldürsün diye Terör devleti İsrail’e şartsız ve sınırsız olarak tahrip gücü en yüksek silahları vermesinin; İngiltere, Fransa ve Almanya başta gelmek üzere Batılı devletlerin terör devleti İsrail karşısında emre hazır olarak el pençe divan durmalarının… asıl sebebini bulamayız.

Ayrıca, Hahamlar Merkez Komitesi’nin 1957 yılında Siyonistlere yönelik bir tebligatında yer alan “Unutmayın ki, Bolşevik ihtilali bizi Rusya’nın efendisi yaptı. Son harp ise Asya ve Avrupa’nın efendisi kıldı.” şeklindeki satırların da Siyasal Siyonist-Hıristiyancılığın teşekkülü konusundaki ilk çerçevemizi daha genişletmemizi gerektirdiğini belirtelim.

#Politika
#Toplum
#ABD
#Ömer Lekesiz