Gürcistan ya da bir komşu kardeş

04:003/07/2021, Cumartesi
G: 3/07/2021, Cumartesi
Ömer Lekesiz

Gürcistan ve Gürcüler,aşk hikâyelerimizle masallarımızınkurucukelimelerindendir. Bu nedenle daha çocukluğumuzda yer etmişlerdir kültür iklimimizde.Kimi âşıklarımız doluyu/aşk badesini bu beldede içmişler, kimi âşıklarımız rüyalarındaki güzelin izini sürdüklerinde buraya vasıl olmuşlardır.Örneğin,Feridüddin Attar’ınŞeyh San’an’ı, aşkı uğruna Kâbe’den yola çıkıp,Tiflis’te bir tepeyi mesken tutarken,Tebrizli Maksutda,Tiflisli Şahsenem’in dolusunu içtikten sonra, dillere destan olan hikâyesiniÂşık Garipadıyla


Gürcistan ve Gürcüler,
aşk hikâyelerimizle masallarımızın
kurucu
kelimelerindendir. Bu nedenle daha çocukluğumuzda yer etmişlerdir kültür iklimimizde.

Kimi âşıklarımız doluyu/aşk badesini bu beldede içmişler, kimi âşıklarımız rüyalarındaki güzelin izini sürdüklerinde buraya vasıl olmuşlardır.

Örneğin,
Feridüddin Attar
’ın
Şeyh San
’an’ı, aşkı uğruna Kâbe’den yola çıkıp,
Tiflis’
te bir tepeyi mesken tutarken,
Tebrizli Maksut
da,
Tiflisli Şahsenem’
in dolusunu içtikten sonra, dillere destan olan hikâyesini
Âşık Garip
adıyla burada dokumuştur:
“Adı Senem özü suna / Vuruldum bir şirin cana / Maksut ağlar yana yana / Ana Tiflis diyarında.”
Hâsılı, -
Abdülhak Şinasi’
den mülhem kelimelerle- bu aşk hikâyelerini dinledikten sonra uykuya dalabilmek için, Kâbe’den Tiflis’e, Delhi’den Bağdat’a, Şiraz’dan Erzurum’a, Tebriz’den Bursa’ya... uzanan bir coğrafyadan, Gürcistan’ı bir yorgan gibi üstümüze çeker, rüyalarımızda kalplerimizi teslim ettiğimiz Gürcü güzellerinin gözlerinden –meşhur türküdeki gibi- İstanbul’u, Bursa’yı, Konya’yı, Tiflis’i, Kars’ı, Ardahan’ı, Erzurum’u, Van’ı, Delhi’yi ve Buhara’yı... birlikte temaşa ederdik.
Sonra coğrafyamızın üzerinden bir buldozer gibi geçen
İngiliz
ve
Rus
sömürgenler yüzünden şehirlerimizin arasındaki bağlar koptu, güzellerimizin ayrılık acısıyla ağlamaktan feri sönmüş gözlerinde yabancılık mesken tuttu; yakın coğrafyamız uzaklaştırıldı, yüz yılların komşu kardeşleri düşman edildiler birbirlerine.
Oysaki tek başına
Kura
nehrini düşünmek bile mezkûr yabancılaşmaya manidir. Çünkü Kura,
Allahuekber
dağlarından doğar, Çıldır gölünün kuzeyinden Gürcistan’ı ve Azerbaycan’ı kat ederek Aras nehri ile birleşip, Hazar Denizi’ne dökülür.

Tiflis’e ne zaman yolum düşse, uygun bir yüksekliğe çıkıp Kura’yı seyreder, Gürcülerin zoraki yaşadıkları unutkanlığı, kendi unutkanlığımızla birlikte düşünerek halimize kahrederken yakalarım kendimi ve bizi tekrar birbirimize katabilecek değerli bilgileri derleyecek birilerinin çıkmasını temenni ederdim.

Bu temennim,
N. Ahmet Özlap
’ın
Büyüyenay
Yayınları
arasından
Aşk Gölünde Yüzen Canlar
adıyla kitaplaşan kıymetli bir çalışmasından sonra, yakın zamanda
İstanbul Ticaret Odası
tarafından yayımlanan önemli bir arşiv çalışmasıyla karşılığını büyük oranda bulmuş oldu.
Osmanlı Arşiv Kayıtlarında Gürcistan ve Gürcüler
adını taşıyan, Türkçe ve Gürcüce basılmış bulunan bu prestij kitap,
Mümin Yıldıztaş
tarafından hazırlanmış.
İTO Yönetim Kurulu Başkanı
Şekip Avdagiç,
kitabın muhteviyatını, takdim yazısında şöyle özetlemiş:

“Kafkasya gerek ırklar, gerekse konuşulan diller bakımından büyük bir çeşitliliğe sahiptir. Belki de bu yüzden olsa gerek, İslam coğrafyacıları Kafkasya’ya ‘Cebelü’l-Elsine’ yani ‘Diller Dağı’ adını verirler. Aslında bu çeşitlilik, Kafkasya’da hem zenginliğin hem de çatışmanın kaynağını oluşturur.

Gürcistan’a gelince; bu ülkenin yer aldığı bölge, Türkiye’nin bölgeyle ilişkileri bakımından tarihin her döneminde bir üs ve geçiş vazifesi görmüştür. Sözgelimi Osmanlılar, Güney Kafkasya’da iki hakimiyet dönemi yaşadı. Birincisi 16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başlarında iken, ikinci dönem ise 18. yüzyılın ikinci yarısında oldu. Gerek hakimiyet dönemlerinde, gerekse diğer zamanlarda, Türklerle Gürcüler, Kafkasya’da hep iç içe yaşadılar. Bir kısmı Müslümanlığı bir kısmı Hristiyanlığı tercih eden Gürcüler ile ortak bir geleceğe genellikle birlikte yürüdük.

Günümüzde de güçlü siyasi ilişkilere sahip Gürcistan ve Türkiye’nin bu yakınlığında, bu ortak tarih ve ortak kültürel geçmişin büyük payı vardır. Bunun en önemli göstergelerinden biri de bu kitapta yer alan ve Osmanlı arşivlerinden derlenen tarihi vesikalardır. Diplomasiden adalete kadar çeşitli kategorilerdeki bu belgeler, 16. yüzyıldan, 20. yüzyıla kadar uzanan geniş bir zaman dilimini kapsıyor.”

Kültürlerin yayılmasındaki, katışmalarındaki en güçlü enfeksiyon yollarından birinin, ticaret olduğunu biliyoruz. Bu esasta, Avdagiç’in başkanlığındaki İTO’nın önemli ticari projelere ev sahipliği yaptığını da duyuyoruz. Karşılıklı olarak unutturulan bir coğrafyadaki, dostlukların ve kardeşliklerin yeniden ihyası adına yaptırılan arşiv çalışmalarını ise çok ayrı ve çok özel bir yerde konumlandırıyoruz.

İTO yaşadıkça Gürcistan’la Ticari ilişkiler mutlaka sürecektir. Ama
coğrafî şuuru
müştereken diriltmenin ve yaygınlaştırmanın değeri, daima ticaretin önünde olacak; Başkan Avdagiç de asıl mührünü geleceğe bu sayede vuracaktır.

Kitaba emek veren herkese teşekkür ediyoruz.

#Gürcistan
#Komşu
#İTO
#Avdagiç