Elifba’dan Alfabe’ye geçilmekle sadece harfler değiştirilmedi, bir kültür dili olan Türkçe’den kavmiyetin kısır diline geçildi.
Bunun tipik örneklerinden biri, gündelik dil içinde birlikte yaşayan gerçek ve hakikat terimlerimden, gerçeğin öne alınmasıyla hakikatin kaybedilmesidir. Zira Hakk ve hak ile ilişkili olan hakikat, tam da bu onun bu metafizik mevzisinden uzaklaşmak için, şeylerin hareketlerinin tamamına karşılık olan gerçeğe indirgenmiş ve bu suretle o salt zahirî olanın ihatasına ve aklî kavrayışın bir yönüne hasredilerek, düşünmede ve ifadede bilinçli bir kısırlaştırmaya gidilmiştir.
Çankı’nın gerçek esasında zikrettiği karşılıklar şunlardır:
Realite, vuku, vakı, tahakkuk, hakikat, hakikati hâl, hakikati hariciye, hakikati fiiliye, şen’iyet, mevcudiyet, vücûd, hariç, a’yanı mevcudat, âlemi maddi, fiilen mevcûd, nefsülemr… (Geniş bilgi için bkz.: Büyük Felsefe Lûgatı, Haz.: Recep Alpyağıl, İz Yayınları, İstanbul 2021).
Sanat planında asıl ilginç olan bu çok zengin karşılıklarıyla birlikte gerçeğin, gerçekliğin ve gerçekçiliğin ilk zemini olarak sanatçıya yeterli gelmediğidir. Bu yeterli gelmeyiş gerçekliğin kendisindeki bir eksiklikten ya da aynı kelimeyle söylersek ondaki bir yetersizlikten değil bilakis aklın ve hayalin sanatçıya imkan olarak sunduğu fazlalıktan kaynaklanmaktadır.
Ranciére’nin bu belirlemesinde, kendi kültürel aidiyeti bakımından aklı ve akılcılığı nihai hat olarak seçmesi normal olmakla birlikte, sanat ve sanatçı cihetinden eksiktir. Zira, akıl kendisine haber (bilgi) taşıyan duyularla, hayalde bir eksikliğe maruz kaldığında kendi işlevini tam olarak yerine getiremez. Bu manada örneğin görme duyusundan yoksun olan akıl nasıl sakatlanırsa, akılcılık da bir ideoloji olarak basit duyusal sebeplerle topal kalabilen sakat bir yöneliş hâline geliverir.
Bu nedenle duyulardan birinin ya da birkaçının dıştaki yokluğunu tefehhüm, tedebbür, teessür… vb. hassalarla içte giderebilen biri için hayal, tek başına sınırsız bir zenginliği ifade etmektedir.
Hayal, “Arapça’da ‘zannetmek ve benzetmek’ anlamlarına gelen hayl(hayelân) kökünden gelen bir isimdir. Hayâl ve hayâlet, uyku yahut uyanıklık halinde insana gerçekmiş gibi görünen sûrettir. Burada söz konusu olan gerçek değil gerçeğin gölgesi, aynadaki yansıması veya rüyadaki timsalidir. Dolayısıyla hayal sözlükte ‘bir şeyin gerçeği zannedilen veya gerçeğine benzeyen, benzetilen görüntüsü’ anlamına gelir ve tahayyül, zan, teşebbüh kelimeleriyle aynı veya yakın anlamda kullanılır. Kur’ân-ı Kerîm’de, ‘Bir de baktı ki büyüleri sayesinde ipleri ve sopaları kendisine koşuyormuş gibi görünüyor’ (Tâhâ 20/66) meâlindeki âyette ‘tahyîl’, çeşitli hadislerde ‘tahayyül’ şeklindeki kullanımlar gerçek sanılan veya gerçeğe benzetilen idrake işaret etmektedir.” (DİA)
“Hayalin bitişik ve ayrık âlemi vardır. Bu konu mârifetin büyük unsurlarından biridir. Hayal ilmi, berzah ilmi denilen şeydir. Hayal, ruhanilerin göründüğü bedenler âlemidir. Bu âlem, cennet çarşısının ilmini içerir. (…) Hayal ilmi, kendi başlarına bilfiil var olamayan anlamların bedenlenerek ortaya çıkmasını bilmektir. (…) Hayal ilmî suretlerin bilinmesidir. (…) Duyular ona yükselir, manalar ona iner. O ise, hiçbir zaman yerinden oynamaz. Her şeyin meyveleri ona döner, Hayal, anlam üzerine kendini taşıyan iksirin sahibidir.”
Hâl ve hakikat böyle olunca gerçek-lik sanatçıya yeter mi?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.