Fondaş medyanın Karar’lı yandaşları

04:0029/07/2021, Perşembe
G: 29/07/2021, Perşembe
Ömer Lekesiz

Ekonomik manadafonun dispozitifiyle, en genel anlamıyla güçlü bir devletin, başka bir devletin iç işlerine müdahale etmek, geleceğini belirlemek ve o devleti kendi hizmetine uygun hale getirmek için, onun içinden satın aldığı isimler, kurumlar ve kuruluşlar vasıtasıylafon kullandırmasıaynı şey değildir.Bu ikisi arasındaki fark, ihtiyaç sahibine bir sürahi su vermekle, aynı suyu özel bir görevliye kaynattırıp, salt zulüm maksatlı olarak birinin başından boca ettirmek arasındaki fark gibidir. Oysa

Ekonomik manada
fon
un dispozitifiyle, en genel anlamıyla güçlü bir devletin, başka bir devletin iç işlerine müdahale etmek, geleceğini belirlemek ve o devleti kendi hizmetine uygun hale getirmek için, onun içinden satın aldığı isimler, kurumlar ve kuruluşlar vasıtasıyla
fon kullandırması
aynı şey değildir.

Bu ikisi arasındaki fark, ihtiyaç sahibine bir sürahi su vermekle, aynı suyu özel bir görevliye kaynattırıp, salt zulüm maksatlı olarak birinin başından boca ettirmek arasındaki fark gibidir. Oysa ki, neticede ikisi de özü itibariyle sudur; biri yardıma, ikrama yönelik iken, ikincisi intikama, bel büktürmeye, saf dışı etmeye yöneliktir.

ABD başta olmak üzere, bazı Batılı devletlerin, ülkemizdeki kimi medya organlarını fonladıklarına dair haberlerin çıkması ve konunun suyun ikinci tarzdaki kullanımına denk düşmesi üzerine, vatansever ve vicdanlı kalemlerin yazdıklarıyla meselenin gereğince anlatıldığını, kafası karışık olanların yeterince aydınlatıldığını düşünürken, henüz fondaş medyayla ilişkisi tam
açık edilmeyen
bir gazetenin birkaç yazarının, konuyu her gün yeniden -çok da ısrarlı bir şekilde- ısıtarak,
sapı bizim ormandan olan balta
ların gayretiyle mezkur yazarların delillerini kesmelerine, hatta daha da ileriye giderek, bir lejyoner inadıyla fondaş medyayı savunmalarına tanık olmanın üzüntüsünü yaşadım.
Onlardan, daha düne kadar ekran ekran gezip AK Parti’nin icraatlarını savunan, muhtelif gazetelerin sütunlarında AK Parti’ye methiyeler döşenen, şimdilerde ise Kur’an’ı unutmakla ve jazz dinlemekle kendisini aydın sınıfına yazdırmaya kalkışan
cahilin
önde gideninin, “AK Parti’nin bu cehalet medyası ile işi zor” başlıklı yazısıyla karşılaşınca da üzüntümü bir yana bırakıp, fondaş medyanın yandaşı olmanın sebepleri üzerine ana hatlarıyla da olsa durma gereği duydum.
Gazete demiştim, adını vereyim:
Karar
!
Karar’ın hangi nedenlerle ve hangi imkanlara dayalı olarak çıkarıldığını hâlen sorgulamaktan yana değilim. Çünkü, eski Taraf gazetesinin misyonunu daha ilk günden yüklenmesine ve bu yüzden çoğu yerde adının onunkiyle birlikte anılmasına rağmen, onun çarkının içinde
Mustafa Karaalioğlu
ile
Yusuf Ziya Cömert’
in yer almaları buna engeldir. Çünkü ikisini de daima
dostlarım
olarak bildim ve tabi oldukları bu yanlış çarktan kurtulmalarını diledim ki, dilemeye devam ediyorum.

Bu durumda, sözümü Karar’ın fondaş medyanın yandaşlığına soyunan malum köşe yazları üzerinden sürdüreceğim.

İlk sorum şudur:

Geçmişte Ak Parti’yi savunmak adına savurdukları –rol değişmesinden sonraki nitelemeleriyle- tükürükleri, ömürlerinin sonuna kadar yalasalar bile yine de tüketemeyecek olan bu yazarları, fondaş medya ile ilgili gerçekler konusunda tedirgin eden şey nedir ki, “aman daha fazla açılmasın, bizi de içine çekmesin” kaygısıyla hareket ediyor olsunlar?

İkinci sorum da şudur: Fondaş medyanın daha aslî, birincil sayılabilecek yandaşları bile onları savunmuyorken, söz konusu yazarların, savunmada Şirin
Payzın’
dan kat be kat daha fazla payzın olmaları nedendir? Ve ayrıca, bu yazarlar, çekirdekten yetiştirilme bir İslam düşmanı olan Ruşen Çakır’ı savunma konusunda, eğer yeni itikadî/imanî bir mecburiyete göre davranıyorlarsa bu değişmeyi neye borçludurlar?

Karar tipindeki ve çıkış şartlarındaki bir gazetenin yayım maliyeti hiç de az olmasa gerektir. Sabah akşam reklam alamadığı için açık bulduğu her kapıda ağlayan Karar’ın bu yazarları, gözleri dönmüş kalemli muhalifler olarak, maliyet yükünü hafifletmek için telifsiz yazıyorlarsa, bunların bir yerlerden ve bir şekilde fonlandıklarına hükmetmek hiç de zor olmasa gerektir.

Bu durumda üçüncü sorumuz da şöyle olacaktır:

Fondaş medyanın bu gözü dönmüş Karar’lı yandaşlarının savunmasında, sonucu doğrudan kendilerine dönen, ABD’ninkinden daha da karmaşık ve karanlık bir fonlanma mı söz konusudur ki, konunun kedilerine dayanmasını önlemek kastıyla -savunmayı da beş adım ileriye taşıyarak- fondaş medyanın emel, maksat ve işleyişindeki çirkinliği ispat edenlere karşı yalın kılıç saldırmayı seçiyorlar?

Önceki yazımda Yıldıray Oğur’un adını vermeden, onun TESEV konusundaki örneğini
değişen şartlara
tabi olarak yine kendisine döndürmüştüm. Aynı örneğe, sözüm ona ilerici yazar da başvurunca, itirazımı farklı bir şekilde tekrarlamak durumundayım:

Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum’la Can Paker gibi isimlerin STK’ları olan PODEM ve TESEV’in de Chrest Vakfı’nca fonlanmış olması, ne Ruşen Çakır’ın ne bizzat kendisinin fonlanmasını mazur göstermez.

Yukarıdaki sorumlarımın cevabı da bu geçersiz mazeretin mazeretinde toplanmaktadır.

Hadi artık, fonlananlar bir adım öne çıksın!

#Fon
#Karar
#Yandaş
#STK
#PODEM
#TESEV