Filistin sahnesinin berisinden Siyonist oyunlarını yorumlamak….

04:004/11/2023, Cumartesi
G: 4/11/2023, Cumartesi
Ömer Lekesiz

Geçtiğimiz salı günü, İlim Yayma Cemiyeti Keşan Şubesi Başkanı Gürsel Debreli’nin delaleti, Yurt Müdürü Nurullah Güney’in gayretiyle Keşan İlim Yayma Cemiyeti Yükseköğrenim Yurdu’nda öğrencilerle Filistin konulu bir sohbette bulunduk. “Sohbet” diyorum çünkü, Filistin direnişiyle ilgili genel bir bilgilendirme yaptıktan sonra, gençlerden gelen “güncel durum”la ilgili soruları merkeze alarak mevcut durumu sebep ve sonuçlarıyla birlikte değerlendirmeye çalıştık. Öncelikle şu genel tespiti iletmeliyim:


Geçtiğimiz salı günü, İlim Yayma Cemiyeti Keşan Şubesi Başkanı Gürsel Debreli’nin delaleti, Yurt Müdürü Nurullah Güney’in gayretiyle Keşan İlim Yayma Cemiyeti Yükseköğrenim Yurdu’nda öğrencilerle Filistin konulu bir sohbette bulunduk.

“Sohbet” diyorum çünkü, Filistin direnişiyle ilgili genel bir bilgilendirme yaptıktan sonra, gençlerden gelen “güncel durum”la ilgili soruları merkeze alarak mevcut durumu sebep ve sonuçlarıyla birlikte değerlendirmeye çalıştık.

Öncelikle şu genel tespiti iletmeliyim: Keşan’daki soruların İstanbul’daki sorulardan bir farkı yoktu aslında ve hemen her yerde olduğu gibi ilk soru ezberlenmiş bir yanlışın tekrarlanmasından doğuyordu: “Nereden çıktı bu savaş?”

Bu soru Rusya’nın Ukrayna, Ermenistan’ın Karabağ saldırılarıyla “başlayan” bir savaş için ancak söz konusu olabilir; zira, sebepleri geniş bir tarihi ve siyasi bir zeminde yerleşik olsa da her iki savaş, onu ilk duyanlarda hayatın gündelik akışında ani bir sekmeye, iyi ya da kötü kendi kulvarında akmakta olan olaylarda ani kırılmaya; ortalama bir rahatlık ve huzur kaybının ortaya çıkmasına neden olması bakımından gerekli sayılabilecek bir sorudur.

Ancak konu Filistin olduğunda “Nereden çıktı bu savaş?” sorusu, zait olmanın da ötesinde külliyen yanlış bir sorudur.

Filistin, tarihe girdiğinden beri dinlerin, muktedirlerin, devletlerin, medeniyetlerin istisnasız bir çatışma noktasıdır ki, bu özelliğinden hiçbir şey kaybetmeksizin bizim zamanımıza da böyle naklolmuştur.

Bu naklolanın, kafaların cep telefonlarının ekranına gömüldüğü, bakışların bir tiyatro izleme zevkiyle televizyon ekranlarının ufuksuzlukta boğulduğu, bir tuşa dokunmakla ulaşılır hale getirilen sanal malumatın hakikatin bilgisini örttüğü şu zamanda bilgi olarak değerini yitirdiği ise malumdur.

Filistin’le ilgili bilgi yitimi, sanal ortamların hakimiyetinden önce, sömürgenlerin yeni bir keşfi olarak, sömürülenlerin zihinlerinin iğdiş edilmesiyle birlikte başlamıştır. Mersin ile Yafa arasındaki yaklaşık 800 km. uzaklık, bu sayede Mersin’in kutuplara olan uzaklığını bile aşmış, hemen ufkumuzda duran Filistin’in böylece ilgimizin, tarihimizin çok çok ötesine itilmiştir.

Bu öteye itilme nedeniyle Dünya Siyonist Örgütü’nün kurulmasını takiben, Filistin’e getirilen Yahudi göçmenler için oluşturulan terör örgütlerinin başlattıkları işgaller, cinayetler, sürgünlükler bizim gündemimize girmemiş ve dolayısıyla bizim için milli bir meseleye dönüşmemiştir. Bilakis orada İsrail devleti adıyla göçmen Yahudiler için oluşturulan siyasi yapının varlığı kanıksatılmış, bu yapıya karşı vatanını savunan Filistinli her kişi, grup, örgüt… terörist ilan edilerek bizim gözümüzde de huzur bozucular, düzen yıkıcılar olarak resmedilmişlerdir.

“Nereden çıktı bu savaş?” sorusu bu resmedilişin delilidir. Çünkü orada ortaya çıkan şey “bugün oluvermiş ve belli bir süre sonra bitebilecek bir savaş” değildir; Filistinlilerin, Siyonist işgalcilere karşı yürüttükleri direnişin binlerce örneğinden sadece biridir.

Filistin sahasında yaşayıp da bir gün boyunca olsun evinin sahipliğini sürdüreceklerini düşünen hiçbir Filistinli yoktur. Aynıyla sabah okula giden Filistinli bir çocuğun ve işine giden babasının eve dönme garantileri olmadığı gibi, onlar için yemek hazırlayan bir annenin de akşam onlar döndüklerinde evde bulunma garantisi yoktur. Çünkü onlar için hemen kapıda, “hep burada” beklemekte olan şey Yahudi işgali ile kendilerinin şehadetidir; ölüm onlar için bir başkasının değil bizzat kendilerinin ölümüdür.

Söz konusu yanlış soruyu izleyen bir diğer kelime ise “sivil”dir.

İsrail-ABD güdümündeki dünya medyasında sivil kelimesi Filistin’e yerleştirilmiş göçmen Yahudilere mahsus olarak kullanılmaktadır; Filistinlilerin sivil olmak gibi bir ayrıcalıkları, hakları yoktur. Oysaki, sivil kelimesi ordu dışında kalan kesimleri ifade etmesine rağmen her Yahudi göçmen aynı zamanda askerdir ve bunların evleri de birer cephaneliktir.

Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı Siyonist ablukayı yarma harekâtına ilk muhatap olan sahildeki Yahudiler, İsrail ordusu tarafından düzenlenmiş bir moral tatilinde olup olmadıkları hiç sorgulanmaksızın sivil ilan edildiler. Çünkü içlerinde kızlar, kadınlar vardı. Ama orada askerlik söz konusu olduğunda kadın, erkek hatta çocuk ayrımı asla yapılmaz, her Yahudi göçmen işi, yaşı ne olura olsun evvel emirde İsrail ordusunun kayıtlı bir askeridir.

Bunları konuştuk Keşan’da gençlerle. Atilla Bayramoğlu ile Keşan’dan İstanbul’a dönerken de aklımızda bu soruların ve cevapların yankısı sürüyordu.

#Filistin
#Rusya
#Ukrayna
#Karabağ