FETÖ’nün işlevsel düalizmi

04:0015/07/2022, Cuma
G: 14/07/2022, Perşembe
Ömer Lekesiz

FETÖ’nün yapılanmasında fiilen yer alan, 15 Temmuz 2016 tarihindeki başarısız askeri darbeden sonra buyapıyı, birpiramitmetaforuyla ifşa eden Ahmet Keleş, zemininden itibaren düalistik bir zıtlık üzerine inşa olunan piramidin genetik şifresini şöyle özetlemektedir:Var–yok:Görünür-görünmez,Yap-yapmamış görün:Sorumlu-sorumlu değil,Dost-düşman:Kardeş-hain,Yakın-uzak:İçeride-dışarıda,Tevazu-kibir:Mütevazı görünme-kibrin muhafazası.Bir örgütün kuruluşunda düalizme baş vurulması, faaliyetlerinde esas

FETÖ’nün yapılanmasında fiilen yer alan, 15 Temmuz 2016 tarihindeki başarısız askeri darbeden sonra bu

yapıyı, bir
piramit
metaforu
yla ifşa eden Ahmet Keleş, zemininden itibaren düalistik bir zıtlık üzerine inşa olunan piramidin genetik şifresini şöyle özetlemektedir:
Var–yok:
Görünür-görünmez,
Yap-yapmamış görün:
Sorumlu-sorumlu değil,
Dost-düşman:
Kardeş-hain,
Yakın-uzak:
İçeride-dışarıda,
Tevazu-kibir:
Mütevazı görünme-kibrin muhafazası.

Bir örgütün kuruluşunda düalizme baş vurulması, faaliyetlerinde esas aldığı merkezî değerlerin ikilikler yoluyla kamufle edilmesini sağladığı kadar, örgütün dışında kalanların onun hakkında karar vermelerini zorlaştıracak, hak edilmiş yargıları duraksatacak ikircikli bir yapının üretilmesini de sağlar.

Nitekim gerek FETÖ’nün yapısında, gerekse faaliyetlerinde her iki hususun müşterek bir işleve sahip olduğunu, başarısız askeri darbe girişiminden bugüne kadar Devlet birimleri tarafından yürütülen temizleme operasyonlarının sonlandırılamayaşından bizzat, fiili olarak görüyoruz.

Bu genel sonucu sadece yap–yapmamış görün düalitesi üzerinden düşündüğümüzde bile FETÖ probleminin derinliği ve yaygınlığı tek başına kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Dünyanın hemen her ülkesinde
hukukun gerçekliği ile, gerçekliğin hukuku birbirleriyle örtüşmez.

Her devlet kendi varlığına yönelik bir tehdide muhatap olduğunda, hukuki uygulamaların bir ya da birkaçını geçici bir süreyle askıya alabildiği gibi, ilgili uygulamaların fevkinde kimi düsturları da uzun bir süre için paranteze alabilmektedir.

Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından beri, terör endişesiyle Batı ülkelerince alınan tedbirler ve havaalanlarındaki XR cihazlarının mahremiyeti de tamamen ortadan kaldıran ırkçı bir saikle kullanılışına kadar yapılan birçok hukuk dışı uygulamalar bunun açık delilleridir.

Batılı olsun ya da olmasın herhangi bir devlet için hukukun gerçekliği ile gerçekliğin hukuku esasında açık bir çelişki olarak görülen söz konusu uygulamaların, kendi halkınca problem edildiğine, sorgulandığına dair örnekler de çok azdır, çünkü vatandaşlık bir şuurdur ve devlete sahip çıkmak bir onur meselesidir.

Oysaki, Amerika / CIA destekli ve NATO güdümlü bir terör örgütü olduğu konusunda hiçbir tereddüdün söz konusu olmadığı FETÖ bağlamında, mezkûr husus Türkiye’de yukarıda zikredildiği şekliyle diğer ülkelerdeki sonuçtan çok farklı bir şekilde işletilmektedir.

Başarısız askeri darbe girişimini takiben FETÖ elemanlarının kamu kurum ve kuruluşlarından tasfiye edilmelerinin büyük oranda
Kanun Hükmündeki Kararnameler’le
(KHK) mümkün olabildiği malumdur.

KHK’ye, Devletin iç içleyişindeki kimi tıkanıklıkları zamanında gidermede ve maruz kalınan siyasi, askeri, sosyoekonomik ve kültürel sorunları aşmaya yönelik olarak ivedi ve zorunlu durumlarda başvurulduğu da herkesçe bilinen bir konudur.

FETÖ ile mücadelede KHK’lere başvurulması, “Yap-yapmamış görün, sorumlu-sorumlu değil” düalitesi üzerinden daha ilk günlerinde suçluluk ve masumiyet çelişkisinde hukuki bir soruna dönüştürülmek istenmiş,söz konusu çelişkinin daha etkili kılınması ise muhalefet partileri üzerinden sağlanmaya çalışılmıştır.


Örneğin, bugünkü geldiğimiz noktada muhalefet partilerinin “Kanun Hükmünde Kararnamelerle görevden alınan, işine son verilen, ekmeği elinden alınan herkesi görevine iade etmeyi” bir seçim vaadi haline getirmeleri, iktidar partisi içinde FETÖ ile iltisakları tespit edilmiş hatırlı birkaç kişinin örgütsel bağları nedeniyle yaptıkları itirazi açıklamalar zikredilen düalitenin
kuşku üretme
yönündeki işlevini artırmıştır.

Herkesin bildiği som gerçek ise şudur: KHK ile işlerinden el çektirilen FETÖ bağlantılı kişilerden hiçbirisinin bir pişmanlığıyla asla karşılaşılmamıştır.

Terör suçları hukuken sabit görülerek tutuklanan birçok FETÖ elemanının
Etkin Pişmanlık
yasasından yararlanma taleplerinde bile, gerçek bir pişmanlığı beyan etmekten çok, örgütsel kibri ifa ettikleri tespit edilmiştir.
Başarısız askeri darbede şehit olanların hikâyesi birçok açıdan tekrar tekrar sunulabilirken, pişmanlığını bir vidan azabı olarak yaşayan hiçbir FETÖ elemanına rastlanmamıştır ki, bir pişmanlık hikâyesi kurgulanabilsin. Hatta bunun aksine, darbe sonrasında yurt dışına
kaçan
FETÖ elemanlarıyla internet ortamında yapılan söyleşilerde “Galata köprüsünden Haliç’i seyretmeyi çok özledim; Türkiye’ye dönebilirsem ilk işim Sirkeci’de döner yemek olacaktır” yollu salt duygu sömürüsüne endekslenebilen haberler FETÖ’nün işlevsel düalizmine dâhil olarak servis edilegelmiştir.

Bunlardan bakıldığında, FETÖ’nün üst düzey elemanlarından Ahmet Keleş’in ifşa ettiği, işlevsel düalizm, örgüt tarafından halen yürürlükte tutulmakta; KHK’ye muhatap olmuş örgüt elemanlarının hiçbiri pişmanlık duymayışlarına bağlı olarak bilkuvve örgüte aidiyet belirtmekte ve devletin FETÖ ile kararlı mücadelesi oy heveslisi muhalefet partileri tarafından gözden düşürülmeye, yararsızlaştırılmaya hatta özgürlük karşıtlığına dönüştürülmeye çalışılmaktadır.

15 Temmuz 2016–15 Temmuz 2022 tarihleri itibariyle Devletin yaptığı temizleme operasyonlarına rağmen FETÖ’nün varlığını halen sürdürüyor olabilmesinin sebeplerini de, zikredilen olumsuz tutumlarda ve özellikle örgütün işlevsel düalizmindeki devamlılıkta aramak doğru bir yol olsa gerektir.

#FETÖ
#15 Temmuz
#Suriye
#KHK