Dünya insanın kötülüğü oranında kötüdür

04:0029/11/2022, Salı
G: 29/11/2022, Salı
Ömer Lekesiz

Yeni Şafak·Ömer Lekesiz - Dünya insanın kötülüğü oranında kötüdürÖnceki yazımızı, “Kendi hakikatlerine uygun olarak yaşatıldığımız yerin adıdır dünya! Onun bize rağmen / bizden müstağni olarak sürüp giden varlığında belli bir müddetle ve ona rağm edilmiş olarak yer tutarız” diyerek bitirmiştik.Âlemle ilgili doğru bir tasavvura ulaşmadan, hem dünyada mukim olan kendimizle hem de hayatın mülk, iktidar ve adalet üzerine kurulmuş olması nedeniyle Allah ve –en geniş anlamıyla– varlıkla ilişkilerimizi

Önceki yazımızı, “Kendi hakikatlerine uygun olarak yaşatıldığımız yerin adıdır dünya! Onun bize rağmen / bizden müstağni olarak sürüp giden varlığında belli bir müddetle ve ona rağm edilmiş olarak yer tutarız” diyerek bitirmiştik.

Âlemle ilgili doğru bir tasavvura ulaşmadan, hem dünyada mukim olan kendimizle hem de hayatın mülk, iktidar ve adalet üzerine kurulmuş olması nedeniyle Allah ve –en geniş anlamıyla– varlıkla ilişkilerimizi doğru kuramayız.

İnsan fıtratı nedeniyle
cahil
ve aynı nedenle
medenî
bir varlıktır.

Cehalet ve medenilik arasında ise ilahî (vahyî), kesbî ve sınâî bilgi bulunur.

İfade zorunluluğuyla yaptığımız bu sırlamanın gerçekte bir hükmü yoktur; bilgi, yegâne Sahibi’nin Allah olduğu bir toplamdır. Siyaset düşüncemiz de bu nedenle modernlerinkinden farklıdır. Mülk, iktidar ve adalet konusunda onlarla aynı insanî özelliklerden hareket ediyor, amaçları ve araçları kullanıyor olsak da Tevhit esasında onlardan ayrılırız.

Bu esasta dünya, son tahlilde insan gibi bir
kul
dur. İnsandan farkı ya da insana göre eksiği onun
mümeyyiz
olmamasıdır, yani onun iyiyi kötüden ayrıma kabiliyetinin yokluğudur.
İçinde
tutulduğumuz,
yüzey
inde yaşatıldığımız mekân olması bakımından dünya gerçekte edilgendir; ona yüklenilen etkinlikler sadece bir
nispet
ten ibarettir ve bu da ancak temyiz ehli olarak insanın buna başvurması nedeniyledir. Dolayısıyla dünyanın tek başına salt iyiliğinden ya da kötülüğünden söz edilemez. Eğer edilecekse bu ancak insandan hareketle mümkün olabilir. Zira dünya, dünya olmak bakımından değil hayatın ondaki işleyiş tarzları bakımından iyi ya da kötüdür, bu işleyiş ise insana göre, insan için ve insan tarafındadır.

Bu açıdan baktığımızda dünyanın bizatihi kötülüğüne dair ezberlenmiş yargılarla, kimi müfessirlerimizin bu yargılara tabi olarak dünyayı değersizleştirme yönünde yaptıkları tefsirlerin sorunlu olduğunu görürüz.

Zemahşerî
’nin, “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sure getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi (şuhedaekum min dunillahi) çağırın (ve bunu ispat edin)” mealindeki Bakara 2:23. ayetini tefsir ederken
dune
kelimesini okuyuşu ve iktidar devri anlamında velayeti yorumlayışı mezkur açıdan çok önemlidir:

“Şehadet şehid kelimesinin çoğulu olup şahitlik anında hazır bulunan ya da şahitlik eden kimse anlamına gelir. Dûne kelimesi ise, bir şeyin mekân itibariyle altıdır. eş-Şey’ü d-dûn(u) hakir bayağı ve değersiz şey demektir. Bu kökten türeyen devvene kelimesi, kitapları toplamak anlamında devvene’l-kütüb(e) şeklinde kullanılır. Çünkü bir şeyleri toplamak demek, onları onları birbirlerine yaklaştırmak, aralarındaki mesafeyi azaltmak demektir. Bir şey diğerinden azıcık daha aşağı, değersiz ise, ‘bu şunun dûnu’dur / dûnunda’dır denilir. Dûneke hâzâ (şunu al) ifadesinin aslı, ‘Bunu yakınına al, yani sana en yakın olan yere al’ şeklindedir. İşte bu kelime bu anlamdan istiâre yoluyla hal ve rütbe farklılığı ifade anlamına intikal ettirilmiştir. Böylece ‘Zeyd Amr’ın şeref ve ilim itibariyle dânundadır’ denilmiştir. Yine kişi riyakârca kendisini öven düşmanına, ‘Ben bu sözlerin dûnunda; ama senin benim hakkımda içinde beslediğin düşüncenin de fevkindeyim’ der. Daha sonra kelime anlam genişlemesine uğramış ve bir sınırdan diğerine geçme, bir hükümden diğerine intikal etme durumlarının tümü için kullanılır olmuştur.

‘Mü’minler, mü’minleri bırakıp (dûni), inkarcıları dost edinmesin.’ (Âl-i İmrân 3:28) âyetinde bu kelime böyle kullanılmıştır; yani mü’minler mü minlerin velâyetini bırakıp da kâfirlerin velâyetine geçmesinler denilmek istenmiştir. Ümeyye b. Ebi’s-Salı (v.8/630) şöyle demiştir:

Ey Nefis! Allah dışında koruyucun yok.

Yani, eğer Allah’ın korumasının sınırlarını aşarsan başkası seni koruyamaz.

‘Min dûnillahi’ (Allah’tan başka) ifadesi, ya ‘çağırın’a ya da ‘şahitleriniz’e taalluk eder. Eğer ‘şahitleriniz’ ifadesine taalluk ettiğini düşünürsen, o zaman mânası şöyledir: ‘Allah’tan gayrı ilâh edindiğiniz ve kıyamet günü sizin hak üzere olduğunuza dair şahitlik edeceklerini iddia ettiğiniz var’lıkları çağırın.’ Ya da ‘Allah’ın huzurunda sizin lehinize şahitlik edecek olanları çağırın’ şeklinde olur.” (Zemahşerî, Keşşâf Tefsiri, Trc.: Heyet, TYEK Başkanlığı Yayınları)

Toshihiko İzutsu’nun dünyanın değersizliğiyle ilgili âlem tasavvurunu Hıristiyanlığa bağlaması, kimi müfessirlerimizin bu yöndeki tefsirlerinin sorunlu olma nedenini anlamamızı kolaylaştıracaktır.

Buradan devam edelim inşallah.

#Zemahşerî
#Allah
#Alem