kelimesinin cahiliye devrinde değerlilik-değersizlik yönündeki kullanımlarından hareketle, “Bu dünyayı küçümseyen bir yaklaşım, yani Dünyâ’yı tam olarak dünyâ (aşağı) olarak görmek, doğrusu, dini bir inanca özgüdür. Bu tür bir âlem tasavvurunun antik zamanlarda Arabistan’ın içinde ve civarındaki Hıristiyan çevrelerde çok yaygın olduğunu, Arapça Hıristiyan literatürü tarihini yüzeysel olarak incelediğimizde bile kolaylıkla görebiliriz” diyen
ise, Kur’an’daki kullanılışına tabi olarak, dünya hayatını ve ahireti,
iki kelime olarak değerlednrimek suretiyle, “Tamamen farklı bir noktadan baktığımızda, insanın tecrübe ettiği ve içinde yaşadığı yer olarak bu dünyaya, ‘aşağıda’ olan veya ‘yakın’ âlem anlamında ed-dünyâ denir. Kur’ân, basit
kelimesi yerine, çoğunlukla,
(değersiz hayat) tabirini kullanır. Kur’ân’da bu kelimenin temel anlamı, (...) iki ucunda ‘Tanr’ı ve ‘insan’ın yer aldığı aynı varlık dünyasına tekabül eder. Başka bir deyişle, bu, Tanrı ve insanın, (Kitap ehli, Müslümanlar, Münafıklar ve Kafirler olarak) dört ana ilişki yoluyla birbiriyle temas kurduğu aynı ilahi komedya’nın aynı ana sahnesine karşılık gelir. Fakat bakılan açı, artık öncekinden hayli farklıdır.” yorumuna ulaşırken, dünya ve ahiret kelimeleri arasındaki
u da şöyle tespit etmiştir: