‘Bir çağdayız ki eskilerin başladığı bizim sonumuzdur’

04:0030/07/2024, Salı
G: 30/07/2024, Salı
Ömer Lekesiz

Sezai Karakoç, Leyla ile Mecnun mesnevisinin sebeb-i telifine mahsus “Parantez” ara başlıklı ikinci şiirinde, varlığı dikkat edilmeyecek şeylere dikkat etmekten ibaret olduğu için asıl dikkat edilmesi gerekenleri görmeyen ve bu yanıyla asıl kendi cehaletini örtmek için edebiyatta eleştiriyi ve muhalefeti put edinen sabırsız birinin, sebeb-i telife neden kitabının ortasında başvurduğuna dair sorusunu cevaplamaktadır. Şairin çizdiği ilk tabloda niteliksizliği nitelik olarak benimsemiş birinin sorusuna


Sezai Karakoç,
Leyla ile Mecnun mesnevisinin
sebeb-i telifine mahsus
“Parantez” ara başlıklı ikinci şiirinde, varlığı dikkat edilmeyecek şeylere dikkat etmekten ibaret olduğu için asıl dikkat edilmesi gerekenleri görmeyen ve bu yanıyla asıl kendi cehaletini örtmek için edebiyatta eleştiriyi ve muhalefeti put edinen sabırsız birinin, sebeb-i telife neden kitabının ortasında başvurduğuna dair sorusunu cevaplamaktadır.
Şairin çizdiği ilk tabloda niteliksizliği nitelik olarak benimsemiş birinin sorusuna cevap verme tenezzülünde bulunmasını onun gönlünün yüceliğine yorarak, aynı zamanda bununla, şimdikilerin
klasik
dedikleri
tarzı-kadim
bir usûlü takip ettiğini fark ederiz. Bu tarz-ı kadim usul evvelde hikmetin ahirde İslam’da cem olunan asil bilginin müntesipleri ve takipçilerince kullanılagelmiştir.
Evvelkiler için
Platon
’un hocası
Sokrates
’ten naklettiği sohbetleri, şimdi buna diyalog diyoruz- örnek verebiliriz. Bu usûlü en iyi kullanan bir hikmet avcısı olarak Platon, onunla yazının kuruluğuna mahkûm olarak sözdeki sıcaklığın kaybolmasını önlemekle, diğer bir ifadeyle ilk söylenişindeki gerçekliğin korunmasını sağlamakla kalmamış, onu sanki
şimdi
, bizim şu anımızda sorulan ve cevaplanan sözler manzumesi olarak süreklileştirmiştir.
Ahirdeki Müslüman ululara örnek olarak da nesirde
Gazzâlî’
yi, şiirde
Şebüsterî
’yi gösterebiliriz. Bunlar velev ki kendilerine soru soran birileri bulunmasın yine de sıkça başvurdukları “Bil ki…” hitabıyla, her devirdeki okurlarını kendi ilk söz alanlarının içinde tutmuşlardır.

Ele aldığımız konuyu hatırlatmaya vesile olan bu kısa açıklamadan sonra, şimdi Karakoç’un ikinci şiirini de birlikte okuyup, ardından nihai değerlendirmemizi yaparak bu bahsi kapatalım:


3. PARANTEZ

Araya giren bir eleştiri eri

Edebiyat Partisinin Sürekli Muhalefet Lideri

Dikkat edilmeyecek her şeye dikkat eden

Ve bir kalemde geçen dikkat edilmesi gerekenleri

Nedir bu yani senin yaptığın dedi

Bir kitabı ortalamışken

Neden birden başa dönüyorsun

İlk söylenecek şeyleri şimdi söylüyorsun

Onu da tam söylemiyorsun


Sebeb-i telif-i kitap dedim

Sabretseydin söyleyecektim

Ama sabretmedin


Cevap verdi:

Kitabın yazılma sebebi belirmemişse

Nasıl yazmaya girişirsin

Eski huyun bu senin

Eskilere inat

münacâtları da

Sona bırakmıştın eski kitaplarında


Hayır, dedim, iş o kadar basit değil

Bak sana açıklayayım bir bir

Elbet kitap başladığında

Yanılma sebebi oluşmuş olmalı ama

Söz halinde değil anlam halinde

Söz kızışıp akkor hale gelince

Görüldü ve kristalleşti o anlamlar da

Kelimeler biçiminde

Su altıdan çıktı su yüzüne 

Aranan beklenen umulan gerekçe

Sezgi dile geldi konuşuldu 

Sezdiğimiz bildiğimiz oldu 

Eskiler haklıdır başlarken söylemekte

Umutları büyük kitabın sonunu getirmekte

Ama bu çağda bu kısır sularda 

Çok ihtiyatlı olmak gerekir başlangıçta

Eser az çok yazılmadan 

Yazılma sebebi yazılmamalı 

Eski kitaplarımda da, Tanrı’ya yalvarışlar

Yer alırlar buna yakın bir sebeple

Kitabın başında değil 

Kitabın sonunda 

Eskiler yaşıyorlardı olgun bir toplumda

Herkesin hemen Tanrı’yla olacağı bir makamda

O yüzden 

Kitaplarının başında yer alır 

Tevhitler münâcatlar 

Onlar esere Tanrı’yı ululamakla başlar

Hazır bulmuşlardır her şeyi önceden 

Ve herkes her an dolu saf İslâmla 

Bizse sesleniyoruz cehennemden 

Bataklık ve her türlü kir içinden 

İnkâr umursamazlık körlük 

Her türlü putlaştırma ve maddeye taparlık

İlkin bu kötülük ağını yırtmak gerek

Köleliklerin çelik zincirini parçalamak

Ruhları çekip götürmek yeni bir dünyaya

Eritip arıtmak bir yüksek fırın potasında

Her türlü cüruftan pastan arınmalı maden

Arınış, büyük arınış gelmeli ateşten 

Ruh arına arına özgür olmalı 

Tanrı’ya yaklaşma halini bulmalı 

Kitabın bir ödevi bu

Çağdan çıkarıp ebedi çağa götürme oyunu

Namaz için abdest gerektiği gibi

Ve okuyan, eserin sonunda bulur nasibi 

Son gelmiş Ulu Tapınağa varmışlar 

Yazan ve okuyan 

Allah’ın önünde secdeye kapanmışlar 

Perde kapanırken bu sahne 

Daha yakışmıyor mu günümüze 

Eskiler mutlu kişilerdi her an ve her zamanda

Tanrı’ya yakaracak bir halde ve bir durumda

Bir çağdayız ki eskilerin başladığı bizim sonumuzdur

Sonumuz olsa yine ne mutluyuzdur 


Dostum yeter kendine verdiğin zahmet

Gözlüğünü çıkar ve çıplak bak ortalığa 

O zaman işte ancak o zaman 

Şuraya buraya dağılmış olan 

Hakikat mozaiklerini 

Kopmaz bir bütünün parçalarını 

Ruhunda toplayıp yerine oturtursun

Gerçekte bir değişim yok deyip 

Kuşkuların tümünden kurtulursun 


Arkadaş gel koparmayalım çiçeği 

Dalında seyredelim 

Onun esintilerle gelen kokusuyla yetinelim


Ne fazla uzağa git ne fazla yaklaş 

Bu tabloyu gör lütfen istediği mesafeden

#Edebiyat
#Felsefe
#Aktüel
#Ömer Lekesiz