On ülke büyükelçisinin Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmeye yeltenmeleriyle başlayan kriz, ilgili anlaşmalarla belirlenen hadlere çekileceklerini beyan etmeleriyle sona erdi.Başkan Erdoğan’ın açıklamasına da konu olan şekliyle, Türkiye’nin amacı kriz çıkarmak değildi; Türkiye’nin onurunu, gururunu ve haysiyetini korumaktan ibaretti. Bu nedenle dik duruldu, elçilerin yaptığı yanlışlık yüzlerine vuruldu ve Türkiye’nin bağımsızlığına saygı duymayan kimselerin sıfatına bakılmaksızın misafir edilmeyecekleri
On ülke büyükelçisinin Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmeye yeltenmeleriyle başlayan kriz, ilgili anlaşmalarla belirlenen hadlere çekileceklerini beyan etmeleriyle sona erdi.
’ın açıklamasına da konu olan şekliyle, Türkiye’nin amacı kriz çıkarmak değildi; Türkiye’nin onurunu, gururunu ve haysiyetini korumaktan ibaretti. Bu nedenle dik duruldu, elçilerin yaptığı yanlışlık yüzlerine vuruldu ve Türkiye’nin bağımsızlığına saygı duymayan kimselerin sıfatına bakılmaksızın misafir edilmeyecekleri hatırlatıldı.
Gelinen bu noktada “Maksat hâsıl oldu, dosya kapandı” denilmesi ve herkesin kendi işine dönmesi beklenirdi.
Ancak işleri Türkiye’nin ayağının tökezlemesini, güç kaybederek zafiyete düşmesini arzulamaktan ibaret olanlar için sonuç böyle olmadı. Bu kez de
ayrıca
için işletmeye başladılar kelâmlarını ve kalemlerini.
Türkiye’nin bağımsızlığını ve onurunu korumak maksadıyla, ilgili birimlerin on büyükelçinin ‘istenmeyen kişi’ ilân edilme durumunu çalıştıklarının öğrenilmesi üzerine, “Zaten devlet batmak üzere; millet aç; Erdoğan sen irade belirtme; ‘ey büyükelçiler’ diyerek yüksek perdeden bir karşılık verme;
’yı hemen serbest bırak; o büyükelçilere bir yanlışımızı düzeltmemize sebep oldukları için teşekkür et” diyerek
söyleyenlerin, problemin çözülmesiyle birlikte, ancak bir çakalın kemirdiği son kemiğin ön ayaklarının arasından alınmasına göstereceği tepkiye tabi olmaları elbette ilginç bir durumdur.
Malum sonuç burada, gözlerimizin önünde gerçekleştiği için, yabancı basın gibi “Türkiye geri adım attı” diye yazamayacaklarından dolayı, onlardan biri, ilgili ülkelerin Türkiye’ye daha iyi tos vurmak üzere geriye çekildiklerini; Cumhurbaşkanlığı sisteminde hamasetle politika yapıldığı için gelecekte doğacak benzer sorunların çözülmesinin mümkün olmayacağını; Türkiye’ye borç verenler olarak o devletlerin iyiliğimizi istediklerini ve Cumhurbaşkanlığı sisteminde ağırlaşan yanlış politikalardan ve dış politikadaki eksen kaymasından haklı olarak kaygı duyduklarını yazarken, bir diğeri de Başkan Erdoğan’ın on büyükelçinin ‘istenmeyen kişi’ ilan edilme hususunda çalışılmasını istemesini, acilen
olarak değerlendirip, bu sonucun tahakkuk etmemesi nedeniyle o talimatın yerine getirilmediğini, dolayısıyla Erdoğan’ı artık kimsenin dinlemediğini, böylece devlet yönetiminde zaten var olan zafiyetin ayyuka çıktığını; hal böyleyken FETÖ’nün fedailerini çağrıştıran bir kesimin dünyayı dize getirme havasına girerek, ülkede yaşanan ekonomik krizi, adaletsizlikleri, hakka-hukuka riayetsizlikleri umursamadıklarını yazdı.
Bunları yazanlardan, ilkinin FETÖ iltisaklı olduğunu bilen kişilere susmaları için yüklüce bir haraç ödediğini, diğerininse FETÖ kalkışması başladığında, kasetinin çıkması korkusuyla yazılarında nasıl geviş getirdiğini hatırlatmamıza gerek yok. Yoksa işi şahsiyyata dökmüş oluruz ki, bu bize yakışmaz.
Ancak, konumuz planında bunların sadece yazmakla kalmayıp, fondaş elemanlar olarak temsil ettikleri zihniyeti vurgulu olarak beyan edebiliriz:
Mezkûr krizin çözülmesi, politik arenadaki hareketlilik esasında bir başarının ya da başarısızlığın konusu olmaktan çok, yeni bir şerrin milletin üstünden
ilgilidir. Bu şerrin nedenleri ise Başkan Erdoğan’ın şu apaçık sözlerinden okunabilir:
“Büyük ve güçlü Türkiye›nin siluetinin şekillenmeye başladığı şu dönemde ülkemizi 2023 kavşağında yeniden eski düzene, yani siyasi kaos, ekonomik yıkım, sosyal çatışma iklimine döndürmek isteyenler var. (...) Dışarıda ve içeride tek bir koro halinde yürütülen kampanyanın amacı bizden kurtulmak değil, bizim ülkemizin hanesine yazdırdığımız demokrasi ve kalkınma kazanımlarını yok etmektir, dertleri bu. Kardeşlerim bayraklar farklı, insanlar farklı, çehreler farklı, ifadeler farklı olabilir ama amaç aynıdır o da büyük ve güçlü Türkiye hedefinin önünü kesmektir. (...) Bir kez daha tekrarlıyorum başaramayacaksınız. Ya bu ülkenin bağımsızlığını bu ülkenin vakarını bu devletin büyüklüğünü kabul edeceksiniz ya da nefesiniz tükenene kadar içinde çırpındığınız kibir ve nefret çukurunda debelenmeye devam edeceksiniz.”
Mesele bir şerrin bitirilmesi iken, şerlileri kendilerine dost edinmiş olanların şerri süreklileştirmek istemelerine karşı ne söylenebilir?
“Az da olsa yaşmaklı ananızdan, sünnetî sakallı babanızdan, yemek yediğiniz sofraya pislemekten utanabilseydiniz!” desek mesela.
Ama malumdur ki,
sadece yüzleri olanlar utanabilir.
#Erdoğan
#FETÖ
#Osman Kavala