Ashâbü’l-uhdûd kimdir ve ne yapmıştır

04:0027/01/2024, Cumartesi
G: 27/01/2024, Cumartesi
Ömer Lekesiz

Önceki yazımızda ABD-İsrail’in Gazze saldırılarında çocukları ve kadınları özel olarak hedef seçmesinin Ashâbü’l-uhdûd’la olan ilişkisine işaret etmiştik. Şimdi yazı başlığımızdaki soruyu izleyerek, bu işaretimizdeki maksatları ana hatlarıyla anlamaya çalışalım. İlk müfessirlerimizden Mukâtil b. Süleyman (ö. 150/767), Tefsîr-i Kebîr’inde Büruc suresinin “Uhdud ashâbı katledildi” mealindeki dördüncü ayetinin tefsiri olarak Ashâbü’l-uhdûd hakkında -kendisinden sonraki ilgili ilim ehlince çokça detaylandırılacak

Önceki yazımızda ABD-İsrail’in Gazze saldırılarında çocukları ve kadınları özel olarak hedef seçmesinin Ashâbü’l-uhdûd’la olan ilişkisine işaret etmiştik.

Şimdi yazı başlığımızdaki soruyu izleyerek, bu işaretimizdeki maksatları ana hatlarıyla anlamaya çalışalım.

İlk müfessirlerimizden Mukâtil b. Süleyman (ö. 150/767), Tefsîr-i Kebîr’inde Büruc suresinin “Uhdud ashâbı katledildi” mealindeki dördüncü ayetinin tefsiri olarak Ashâbü’l-uhdûd hakkında -kendisinden sonraki ilgili ilim ehlince çokça detaylandırılacak olan- şu net bilgiyi iletmiştir:

“Necranlılardan Yusuf b. zi-Nevas bir hendek kazmış ve içinde ateş yakmış, tevhidi ağzına alanı o ateşte yakıyordu. Çünkü kavminden 80 erkek, 9 kadın imân etmişti. Onların İslâm’dan dönmelerini istedi, onlar ise kabul etmediler. Bunun üzerine kendilerine ateş ile azap edileceğini bildirdi. Onlar ise Allah’ın emrine razı oldular. O da peş peşe ateşe atarak onların hepsini yaktı. Nihâyet yanında küçük çocuğu bulunan bir kadın geldi. Kadın çocuğuna bakınca, ona acıdı da geri döndü. Ona kâfir olmasını teklif ettiler, fakat kabul etmedi, onu dövdüler. Ateşin yanına tekrar gitti, çocuğuna acıdığı için tekrar döndü. Bu hâli devam ederken küçük çocuk konuştu ve ona, ‘Anacığım! Önünde ebediyen sönmeyecek bir ateş vardır’ dedi. Annesi çocuğun sözlerini duyunca huzura kavuştu ve kendisini ateşe attı da Allah ruhlarını cennete koydu. Yüce Rabbimiz Nebisi Muhammed’e (s.a.) vahiyle haber verdi: Uhdud sahibleri (Yüsuf b. zi-Nevas ve arkadaşları tarafından) öldürüldü.” (Trc.: M. Beşir Eryarsoy, İşaret Yayınları, İstanbul 2017)

Hasan-ı Basrî’ye (ö. 110/728) isnat edilen bu bilgide eksik olan Yusuf b. zi-Nevas’ın kimleri hangi maksatla ateşe atarak öldürdüğüdür.

Bu bilgiyi ise en erken devirde yazılmış olan Mekke tarihinin (Ahbar’u Mekke’nin) sahibi Ebü’l-Velîd el-Ezrakî (ö. 250/864 [?]) “Fil Vak’asının Başlangıcı ve Bu Hususta Gelen Rivayetler” başlığı altında şöyle vermiştir:

“Himyer meliklerinden Zür’a Zû Nüvâs adlı hükümdar Yahudiliği kabul etmişti. Sebe’ kavminin bir kolu olan Necranlılardan başka bütün Himyerliler de onunla beraber oldular. Necranlılar, havarilerin dininin kalıntıları ve İncil hükümlerinin aslına bağlı olarak Hristiyanlık üzerinde bulunuyorlardı. Necranlıların, Abdullah b. Sâmir isimli bir başkanları vardı. Zû Nüvâs bunları Yahudiliğe girmeye davet etti. Fakat onlar bu daveti kabul etmediler. Bunun üzerine Zû Nüvâs, Necranlıları Yahudiliği kabul etmekle öldürülmek arasında serbest bıraktı. Onlar da öldürülmeyi tercih ettiler. Zû Nüvâs da onları öldürmek için çukurlar kazdırdı ve öldürmek için onları sınıflara ayırdı. Bir kısmını çukurlara atarak orada ateş yakmak suretiyle öldürdü, bir kısmını da çukura atmadan yakmak suretiyle öldürdü. Necranlılardan yalnız Devs adlı biri çok süratli koşan atına binerek Rum Kayseri’nin (Bizans Kralı’nın) yanına çıkıp kurtuldu. Devs, Zû Nüvâs’ın yaptıklarını Kayser’e anlatarak ondan yardım talebinde bulundu. Kayser de ona: ‘Ülkeniz bize çok uzak olduğu için bizzat kendim yardımda bulunamayacağım. Ancak size yardım etmesi için Habeşistan kralına bir mektup yazarım, o bizim dinimizdedir, sana yardımda bulunur’, dedi.” (Trc.: Yunus Vehbi Yavuz, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2020)

Ezraki’den önce, Siret-i ibn Hişâm’ında Uhdûd kelimesini “Yerde uzunca bir kazıdır. Hendek, kanal vb. bir şeydir. Cemi ehâdid’dir” şeklinde açıklayan Ebû Muhammed b. Hişâm da bezer bilgileri iletmiş (Trc.: Hasan Ege, Ravza Yayınları, İstanbul 2013) ve bu bilgiler küçük farklarla Ebû Hanîfe ed-Dîneverî (ö. 282/895), Cerîr et-Taberî (ö. 310/923), Hamza b. el-Hasen el-İsfahânî (ö. 360/971) tarafından da tekrarlanmıştır.

Hem teferruata boğulmamaları hem de Ashâbü’l-uhdûd konusunu Hıristiyanlık ile Yahudiliğin Yemen’deki varlığıyla; Yemen, Arabistan, Habeşistan ve Bizans arasındaki iktidar çatışmalarıyla birlikte öğrenmeleri bakımından okurlarımızı ilgili bilgilerin çok büyük bir bölümünü derlemiş ve yorumlamış olan Mahmut Kelpetin imzalı “İslam Öncesi Güney ve Kuzey Arabistan” adlı (KURAMER Yayınları, İstanbul 2016) değerli bir çalışmaya yönlendirerek, yukarıdaki bilgilerden ulaştığımız şu ilk iki hususu paylaşalım.

Birincisi, Kur’an kıssalarında genel olarak ya o güne kadar hiç bilinmeyen yeni bir olayın anlatılması ya da bilinen bir olaya dair ilahi tashihin yapılması veya yalan bir haberin ortadan kaldırılması,

İkincisi ise, Zû Nüvâs’ın Yahudiliği benimsemesinin ve sebep olduğu olayın, Yahudi bir anneden doğma şartıyla ve dolayısıyla Yahudilerin “Seçilmiş kavim” olmasıyla çelişmesi.

Buradan devam edelim inşallah.

#Gazze
#İsrail
#ABD
#Ashâbü’l-uhdûd
#kavim
#Hasan-ı Basrî