Su türküsü

04:0020/02/2019, Çarşamba
G: 20/02/2019, Çarşamba
Mustafa Kutlu

Tanpınar “Bizim romanımız türkülerdir” diyor.Bu sütunda yayımlanan yazılardan birinde (İman ile İngilizce) zamanı gelince kendi türkümü söyleyeceğimi belirtmiştim. Efendim ilk ve orta tahsilimi o yıllar otuz bin nüfuslu Erzincan’da tamamladım. Erzurum’da Edebiyat Fakültesi’nde okudum. Bu süre içindeon yıl resim yaptım, on yıl futbol oynadım. Lise fen kolu mezunuyum.Ressam olmayı kafaya koyduğum için Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmek istiyordum. O yıllarda (1963) bu bölümün imtihanı ayrı yapılıyordu.

T
anpınar “Bizim romanımız türkülerdir” diyor.
Bu sütunda yayımlanan yazılardan birinde (İman ile İngilizce) zamanı gelince kendi türkümü söyleyeceğimi belirtmiştim. Efendim ilk ve orta tahsilimi o yıllar otuz bin nüfuslu Erzincan’da tamamladım. Erzurum’da Edebiyat Fakültesi’nde okudum. Bu süre içinde
on yıl resim yaptım, on yıl futbol oynadım. Lise fen kolu mezunuyum.

Ressam olmayı kafaya koyduğum için Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmek istiyordum. O yıllarda (1963) bu bölümün imtihanı ayrı yapılıyordu. İstanbul’a gitmek gerekiyordu ve
ben o zamana kadar Erzincan il sınırları dışına çıkmamıştım. Bildiğin gözü kapalı kuş.

Kara tiren (posta) İstanbul’dan üç günde geliyordu. Karlı-boralı günlerde gecikirdi. Olsun en ucuz ulaşım onunla.

Kompartımanda karşılıklı iki ahşap sıra var. Benden gayrı gurbete giden bir ailenin beş ferdi ve kucakta çocuklar. Hoş beş ettik, haşlanmış yumurta, peynir, kete, Cimin üzümü yedik. Hemşehriyiz, bayağı anlaştık.

Bilmem nereye vardığımızda uyku gözlerimden akmış olacak ki ailenin büyüğü “Delikanlı bavulu sepeti indirelim de sen çık yat biraz” dedi.
Çıktım, vagon damına yakın alüminyum merdiveni andıran metal rafın üzerine uzandım. Yatış o yatış.
Beni Haydarpaşa’da uyandırdılar.
Metal merdiven kaburgalarıma inmiş, mosmor olmuş, ağrı da var, delikanlılığa vurup aldırmadım ama o morluklar iki ayda zor geçti.
Taksim’de Maksim Gazinosu bitişiğinde Amasya Apartmanı’nın kapıcısı köylümüz, anamın akrabası. Bodrumdaki kapıcı dairesinde kaldım.
Akademiye gittim. Olmadı, ben burada yapamam dedim, imtihana girmedim.
Onun yerine hemen her gün Gümüşsuyu’ndan inip İnönü Stadı’na gittim. Baba Gündüz antrenör, Turgay Şeren kaleci ve Metin Oktay. Antrenmanlar, maçlar, futbol ile geçti günler.

Bu gözü kapalı kuşun ilk İstanbul macerasını uzun uzun anlatabilirim ama size söyleyeceğim türkü daha mühim.

“Su” ile ilgili.

Kur’ân-ı Kerim’de “Hayatı olan her şeyi sudan yarattık”
(Enbiya 30)
buyruluyor. Anasır-ı Erbaa’nın en mühim unsurudur.
(Ötekiler hava-toprak-ateş). Cenab-ı Hakk’ın insanoğlu kadar bitki ve hayvan için de lutfettiği bir mübarek (aziz) varlıktır. Kadim öğretiler-kültürler suya saygı gösterir; onu kirletmez, israf etmez, temizlik-saflık alâmetidir. Su kültürünün ayrıntılarını burada sıralamanın lüzumu yok. (DİA’da geniş bir “Su” maddesi var ama “toprak” yok. Arazi kelimesini kastetmiyorum). Sadede gelelim.
Rahmetli dayım beni lokantaya götürdü.
İstanbul’da bir lokantada ilk kez yemek yiyeceğim.
Mermer yemek masası gözümün önündedir. Üzerinde bir sıra şişe duruyor, ağızları beyaz alüminyum kapaklı. Bir şeye benzetemedim ve sordum: “
Dayı, bu şişeler nedir?
” Rahmetli güldü: “
Sudur yeğenim, parayla satılır.
Gerçek bir kuş, ürkek bir dağ keçisi, bir sarı çiğdem gibi konuşuverdim: “
Allah’ın suyu bu, neden sürahi ile önümüze koymuyorlar? Hayret su şişeye girmiş, hem de parayla satılıyor.

Gönlüm yaralandı ve bu şaşkınlık bende yıllarca sürdü. Suda mülkiyeti kabul edemiyordum.

Ve şu yazıları yazdığım günlerde fıkıhçı hocalara sormadan kendimi alamadım.

Anasır-ı Erbaa’da mülkiyet olur mu?
” Diyanet İslâm Ansiklopedisi’ndeki “Mülkiyet” maddesinde şu satırlara rastlamıştım: İslâm hukukunda genel yollar ve meydanlar gibi orta malları ile denizler, büyük nehirler gibi tabiatı icabı üzerinde özel mülkiyet kurulması mümkün olmayan sahipsiz mallar yanında mülkiyet altına girmeye elverişli bulunmakla birlikte toplumun ortaklaşa yararlanmasına konu olan su, ateş, ot (ve tuz) gibi nesneler (İbn Mâce “Ruhûn” 16; Ebû Dâvûd, “Büyû” 60; Mecelle md. 1234) özel mülkiyet dışında tutulmuştur.
Mülkiyet’in en dip noktası bu dört unsur.
Ahireti yok sayan, Allah’a ve hesap gününe inanmayıp, “dünya benim” diyen zihniyet
(Kapitalist ile tetikçisi teknoloji)
önce hayatı var eden bu dört unsura saldırdı
. Toprağı zehirledi, suyu kirletti, havayı bozdu, iklimleri değiştirdi. Ateş ise bahs-i diğer.
Siz şimdilik “
Gafil Gezme Şaşkın
” türküsünü indirip Turan Engin’in sesinden dinleyin. Yol arkadaşlığımız devam ederse daha çok türkü diyeceğiz.
#Erzincan
#Tren
#Amasya Apartmanı
#Kur’ân-ı Kerim
#Türkü