Rahmetli Mehmet Genç hocanın “Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi” (Ötüken Yay. 2000) adlı eserinden alıntılar ile Osmanlı iktisadî dünya görüşünün dayandığı değerleri aktarmaya devam ediyoruz. “Osmanlı iktisadî dünya görüşünün, zihniyetinin içinde karşımıza çıkan ilk değerlerden biri, “ eşitlikçi ” eğilimin hâkim bulunmasıdır. Eşitlik ile eşitsizliği iki kutup gibi koyarsak, Osmanlıların iktisadî alanda, daha çok eşitlik kutbuna doğru temayül ve hareket ettiklerini, önemli temel değerleri
Rahmetli
hocanın
“Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi”
(Ötüken Yay. 2000) adlı eserinden alıntılar ile Osmanlı iktisadî dünya görüşünün dayandığı değerleri aktarmaya devam ediyoruz.
“Osmanlı iktisadî dünya görüşünün, zihniyetinin içinde karşımıza çıkan ilk değerlerden biri, “
” eğilimin hâkim bulunmasıdır.
ile
iki kutup gibi koyarsak, Osmanlıların iktisadî alanda, daha çok eşitlik kutbuna doğru temayül ve hareket ettiklerini, önemli temel değerleri arasında eşitlikçiliğin yer aldığını söyleyebiliriz.
Dinin Tanrı önündeki eşitlik akidesinin sosyal-iktisadî alanda da, geniş ölçüde yankısını bulduğunu söylemek mümkündür.
Sistemin idâmesindeki, yaşatılmasındaki stratejik rolüne bağlı olarak, elite tanınan sınırlı ayrıcalık dışında, ekonominin sektörlerinde hâkim vektör olarak eşitlik, önemli bir konumda yer alır.
Osmanlı zihninde bulduğumuz bir diğer değer demeti, “
” ve “
” yerine, “
” ve “
” değerlerine öncelik tanınmasıdır. Bu değerlerin hayata geçirildiği esnaf örgütleri –mahalle, köy veya cemaatlerde, askerî birliklerde, bürokraside– rekabet ve çatışma kötü, işbirliği ve dayanışma iyi sayılmış; birincilerden kaçma, ikincilere ulaşma ideal kabul edilmiştir. Bu genel trende uygun olarak, iktisadî alanda da rekabetten kaçınılmıştır. Fiyat, ücret, üretim alanlarında rekabetin asgariye indirilmesi hedeflenmiş, grup içi dayanışma esas olarak belirlenmişti. Buna aykırı davranışlar karşısında öngörülen başlıca önemli ceza, grup dışına atılmak, yalnız bırakılmaktı.
Esnaf örgütleri, uyacakları kuralları ve yöneticileri kendileri serbestçe, otonomi içinde belirlerdi.
Kadıya götürüp tescil ettirdikten sonra, tesbit ettikleri bu kurallar ve seçtikleri yöneticiler, meşru ve uyulması zorunlu hale gelirlerdi.
Burada, Osmanlı’nın üçüncü önemli değeri de karşımıza çıkıyor.
ve
kutuplaşmasında, Osmanlılar itidali, temel değer olarak zihinlerine yerleştirmiş görünüyorlar.
Din ve tasavvufta temelini bulan itidal, hemen her alanda geniş bir geçerliliğe sahip, vektör değerlerden biriydi.
Bunlara belki, doğaya, özellikle bitki ve hayvanlara gösterilen şefkat ile ilgiyi de eklemek gerekir. İstanbul’da şehir-içi taşımacılığı yapan hamalların önemli bölümünü oluşturan atlı hamallar hakkında, Dîvân-ı Hümâyun’dan çıkan bir hüküm şöyle der: “Hamallar, yük taşıttıkları hayvana, yükü yerine teslim ettikten sonra binerek geri dönmektedirler. Bu, hayvana eziyettir. Hayvan dönüşü boş olarak yapmalı ve dinlendirilmelidir.”
“Eşitlik değerinin ne ölçüde geçerli olduğunu, 19. yüzyılın başlarına kadar, mesela esnaflıkta ve ziraatte, önemli bir farklılaşma olmadığını biliyoruz. Esnaf grupları içinde, 19. yüzyılın başlarında, en fakir ustalarla en zenginleri arasında servet ve kaynak bakımından farklılaşma derecesi dört ilâ yedide bir orandadır. Yani, en zengin usta en fakir ustadan, azamî 4 ilâ 7 kat zengin olabilmektedir.
Ticaret sektörüne gelince, burada durum biraz farklıdır. Birim işletme için gerekli asgarî sermaye, özellikle likit sermaye, ziraat ve esnaflığa nazaran hem daha büyüktür, hem de sektör içi farklılaşma biraz daha fazladır. Bununla birlikte, ticarette de işin gerektirdiği asgarî sermaye miktarını az veya çok hızla büyütecek birikim imkânlarını sınırlandıran ciddî ve önemli engeller mevcuttur.
Ticaret, özel şahıslarca yürütülmekle birlikte, bir nevi kamu hizmeti gibi düşünülüyordu.
Ticaret erbabına, sosyal-ekonomik düzenin idâmesindeki aracı rolünü, görev duygusu içinde ifâ etmek üzere, ayakta kalmalarına yarayacak, belli sınırlar içinde bir kâr marjı tanınır, ama bu sınırları aşarak spekülatif zenginleşmelere pek imkân verilmezdi. Meşru kabul edilen kâr haddi, esnaflar için olduğu gibi, %5 ile %15 arasında, çoğunlukla %10 civarında bulunurdu.
Böyle bir rejimde, sermayeyi önemli oranlarda büyütmek son derece zor, ekseriya imkânsızdı.
Osmanlı sistemi kapitalizme sadece kapalı değil, aynı zamanda karşı idi.
Kapitalizme en açık olması gereken ticaret sektöründe gördüğümüz sınırlama, kontrol ve düzenlemelerde, bunu belki en açık şekilde müşahade etme fırsatını buluruz.”
Mehmet Genç hocanın fikirlerini takip edeceğiz. İktisadî alanda belirlediği ilkelerin günümüzde geçerli olup olmadığı tartışılmalı. Osmanlı bir tarım toplumudur. Ancak İslâm’a ait ilkelerin her devirde bize ışık tutacağı unutulmasın.
#Osmanlı
#değer
#Mustafa Kutlu