EDISYON:

Kültüre ihtiyacımız var mı? (2)

04:0018/09/2024, Çarşamba
G: 18/09/2024, Çarşamba
Mustafa Kutlu

“Kültüre ihtiyaç” meselesini geçen haftaki yazımızda irdelemeye çalışmıştık. Bu defa devletin dahlini dile getirerek konuyu işlemeye devam ediyoruz. Efendim enteresandır, devlet müzik alanına çok yatırım yapmış; Cumhuriyet ideolojisi tiyatroyu öne alarak Devlet Tiyatroları’nı kurmuş; bu yolda Anadolu’nun bazı şehirlerinde taş binalar ile tiyatro salonları inşa etmiştir. Buna mukabil sinemaya hemen hiç yatırım yapılmadı. Sinema “halkın ucuz eğlencesi” olarak kendi kendini yapılandırdı (Yeşilçam);


“Kültüre ihtiyaç” meselesini geçen haftaki yazımızda irdelemeye çalışmıştık. Bu defa devletin dahlini dile getirerek konuyu işlemeye devam ediyoruz.

Efendim enteresandır,
devlet müzik alanına çok yatırım yapmış; Cumhuriyet ideolojisi tiyatroyu öne alarak Devlet Tiyatroları’nı kurmuş;
bu yolda Anadolu’nun bazı şehirlerinde taş binalar ile tiyatro salonları inşa etmiştir.
Buna mukabil sinemaya hemen hiç yatırım yapılmadı. Sinema “halkın ucuz eğlencesi” olarak kendi kendini yapılandırdı
(Yeşilçam);
Devlet Televizyonu
(TRT kurumu)
devreye girince gelişimini hızlandırdı
. MEB Yayınları ve her şehrimizdeki kitabevleri de önemlidir. Lakin devlet son yıllarda bu işten çekildi, kitabevleri kapandı.
Burada devletin (ve özel sektörün)
sadece müzik alanına
ne kadar yatırım yaptığını, kuruluşların adlarını sayarak verelim. (Bu listeye pek çok ilave yapılabilir)
• Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı koro ve topluluklar:

Devlet Klasik Türk Müziği Korosu • Devlet Türk Halk Müziği Korosu • İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu-Mehter Takımı • İstanbul Tarihi Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu • Devlet Çok Sesli Türk Müziği Korosu • Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası • Devlet Opera ve Balesi • Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu.

• TRT Kurumu bünyesindeki
Türk Sanat-Türk Halk-Batı Müziği ve Çocuk koroları.
Belediyeler
bünyesindeki Türk Sanat-Türk Halk ve Batı Müziği koroları.
• Musiki vakıf ve dernekler
bünyesindeki korolar.

• Özel kuruluşların kurup himaye ettiği, ekseriyeti Batı müziği icra eden koro, orkestra ve topluluklar.

• Üniversite koroları.
• Cumhurbaşkanlığı
Muhafız Alayı Bandosu.
• TSK Mehteran Birliği.

Bu kuruluşlara ilaveten MEB ve belediye konservatuvarları ülkemizin müzik alanında faaliyetine katkıda bulunuyor. Müzik için özel olarak bir ilkokul ve bir de ortaokul kuruldu.

Bu katkı ilk, orta ve liselerdeki müzik derslerine ne ölçüde yansıyor?

Gönül istiyor ki bir taşra şehrimizde Meslek Lisesi’nde tornacılık okuyan bir öğrenci aynı zamanda keman çalabilsin. Bir kız öğrencimiz aynı zamanda şehrin amatör tiyatrolarında sahneye çıkabilsin. Bu öğrencilerin aileleri hâlâ
“Oğlumuz çalgıcı, kızımız artist mi olacak”
diye bir endişe taşıyorlarsa, Batılılaşma serüvenimizin iki yüzyıllık uygulaması sonucunda durup düşünmek lazım.
Sinema ve tiyatro halkımız için hâlâ mayınlı alan mıdır?

Bütün bu çabalar beyhude midir?
Ankara’da CSO için o harika binayı boşuna mı yaptık?
Halka rağmen bu çizgide direnmek ne kadar mânâlıdır.
Talep yok, halk istemiyor dersek, yanlıştan dönersek kültürü “yerli-millî” bir çizgiye çekebilir miyiz?

Bu iş o kadar kolay mı? Kaç yıl çalışmak, kaç fırın ekmek yemek lazım. Sinema-tiyatro ve müzik alanında yerli-millî bir üretim oldu diyelim (henüz yok ya) halk o zaman salonları dolduracak mı? Gerçekten bu tür bir kültüre ihtiyaç var mı?

Açıkçası sinemaya, tiyatroya, konsere ihtiyaç var mı?
Günümüzde bunlarla gelen kültür olmasa olmaz mı? Tabii buna televizyonu da katmalıyız. O da olmasın. Peki, cep telefonlarını ne yapacağız? Bu tarihte bu soruları soruyorum ya, pes doğrusu. Yasak koymakla iş bitmiyor, alternatifi üretmemiz lazım. Öyle bir kalite tutturacaksınız ki halk onu değil sizi izlesin.

Meseleye bir başka açıdan bakalım.
Efendim kültür işleri “tuzu kuru olanların” işidir. Biz önce karnımızı doyuralım; diyorsanız, bakın bu görüş yabana atılamaz.
Eve ekmek götürme derdinde olan halkın sinemayla, konserle işi olmaz.
Doğrudur, zaruret içindeki insanların bu tür faaliyetlere katılmamış olması akla uygun.
Lakin gelir seviyesi yükselmiş, tahsili yerinde bir kesim var ki bunlar bu kültüre bigâne kalıyor. Niçin acaba? Herhalde “içerik sebebiyle”dir.
Bu “muhalif” insanlar ne yapıyor?

Yapılacak yüzlerce iş var. Birkaç tane sayalım.

Bu kişi herhalde hayra hizmet yolunda bir STK’nun faaliyetine omuz veriyor; yahut dinî hayatın neşvünema bulması için ders halkalarının oluşumuna katkıda bulunuyor.

Özellikle “vakıf” adı altındaki pek çok faaliyeti ilave edelim.

Belki de
“parayı bulduk hocam, artık sıra bizde”
diyerek ailece yurt içi, yurt dışı gezilere çıkıyor. İşi ilerletip sualtı fotoğrafçılığına merak sarıyor yahut koleksiyoner oluyor. Bunlar da neticede “kültür” değil mi?
Kültürlü olmak bizi ahlâk sahibi olmaya götürüyorsa, ahlâkı ekonominin önüne geçirebiliyorsak, “daha âdil bir dünya” deyip başta Gazze olmak üzere her türlü zulme karşı çıkabiliyorsak kültüre ihtiyaç var demektir.

Ama!

Hangi kültür?

Tartışmayı uzatmasak diyorum. Uzattıkça tadı kaçıyor.

NOT 

Birinci yazımızın yayınlanışından sonra Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Sayın Tamer Karadağlı aradı. Kayseri’de ve başka beldelerde devlet tiyatrosu sahnelerinin açıldığını, oyunların oynandığını ve seyirci sayısında büyük artış olduğunu bildirdi. Bu notu memnuniyetle kaydediyorum.

#Aktüel
#Hayat
#Mustafa Kutlu

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.