Kendini aş haddini aşma-2

04:005/07/2023, Çarşamba
G: 5/07/2023, Çarşamba
Mustafa Kutlu

İki dönümlük toprakta buğday yetiştiriyorsunuz. Tohum-emek-coğrafya-toprağın verimi-su-gübre (organik)-güneş vb. şartları içinde bire on, yahut çok çalışarak bire elli verim alıyorsunuz. Azami miktar budur. Eski tabir ile hadd-i azami. Bundan daha iyisi olabilir mi? Olur. Tohumun genetiği ile oynayarak, toprağı zorlayarak (sun’i gübreler ile) kırk türlü teknoloji uygulayarak bire yüz, bire bin verim alınabilir. İşte bunu diyen ve uygulayan kişi haddi aşmıştır. O buğday artık buğday olmaktan, o toprak

İki dönümlük toprakta buğday yetiştiriyorsunuz. Tohum-emek-coğrafya-toprağın verimi-su-gübre (organik)-güneş vb. şartları içinde bire on, yahut çok çalışarak bire elli verim alıyorsunuz.

Azami miktar budur. Eski tabir ile hadd-i azami.
Bundan daha iyisi olabilir mi?

Olur.

Tohumun genetiği ile oynayarak, toprağı zorlayarak (sun’i gübreler ile) kırk türlü teknoloji uygulayarak bire yüz, bire bin verim alınabilir.

İşte bunu diyen ve uygulayan kişi haddi aşmıştır.

O buğday artık buğday olmaktan, o toprak toprak olmaktan çıkmıştır.

Çıkmış da ne olmuş yani?

Bu bir bilimsel keşif, insan hayatını kolaylaştıran, açlığa çare olan bir ilerleme, bir atılım değil midir?

Bilemiyorum.

O buğday veya mısır ile beslenen insan veya hayvanın vücut yapısında neler olup biter bilemiyorum.

Bilim insanları herhalde bunu çözmüştür. Ancak şunu biliyorum ki; zehirli gübre ile beslenen toprak, toprak olmaktan çıkıyor; birkaç sene sonra ondan artık verim alınamıyor.

Toprağın zehiri bir türlü temizlenmediği gibi yeraltı suları (yani içtiğimiz kaynak suları) da zehirleniyor.

Cenab-ı Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Hakikat Allah her şey için bir ölçü takdir etmiştir” (Talâk, 1).

“Her şey Allah katında bir miktar iledir” (Ra’d, 8).

Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde (Hak Dini Kur’ân Dili) bu âyetler için şu açıklamaları yapıyor:

“Cenab-ı Hak her şey için bir sınır ve miktar tayin etmiştir”i, o şeyi ona göre yürütür. O sınır ve miktardan ileri geçirmez. Bu hüküm öyle bir kanundur ki her şey hakkında geçerlidir.

(Kainatın, hayatın, canlıların, hareketin ve insanın yaratılışı; fâni âlemdeki yaşantısı, yaratılmışların birbiri ile münasebeti, bu ilişkinin tabi olduğu ritim ve âhenk vb.).

Bu aynı zamanda Cenab-ı Hakk’ın koyduğu “kader”dir. Bu ölçü ve sınırı tanımak, ona teslim olmak imandandır. A’raf suresinde “Cenab-ı Hak haddi aşanları sevmez” (55) buyruluyor.

Kaniattaki hiçbir varlık bu kanuna karşı koyamaz. Ona uyar. Galaksiler, yıldızlar, gezegenler, güneş, dünya ve dünyada hayatın oluşu bu kanuna bağlıdır. Bilim buna “tabiat kanunu” diyor.

Her varlık buna kayıtsız-şartsız uyar.

Tek istisna insandır.

İnsan kul da olabilir, asi de.

İmtihana tabi olan odur.

Had
kelimesi (çoğulu:
hudut
) sözlükte 1. Sınır, kenar, uç. 2. Miktar derece. 3. Kıymet, değer. 4. Emir ve yasak, şer’î ceza (fıkıhta). 5. Cebirde bir nisbet veya denklemin kısımlarından her biri, terim olarak geçmektedir.
(Geniş bilgi için
Diyanet İslâm Ansiklopedisi
’ne bakınız. C: 14. sf. 547)

Kelime dilimizde ve günlük hayatımızda kullanılan pek çok terim ve deyime zemin hazırlar.

Bazıları:
Had safha
: En ileri durum, son safha (İşte bu sınırdır. Bunun bile-isteye geçilmesi haddi aşmaktır ki; her hâl ü kârda tehlike, suç, ziyan, günah vb. gibi zarara sebep olur).
Haddi aşmak
: Aşırı gitmek, sınırı geçmek, ölçüyü kaçırmak, edep ve terbiye dışına çıkmak, günahkâr olmak, suça bulaşmak vb.
Haddi olmamak
: Hakkı veya yetkisi dışında veya üstünde bulunmak. Gücü, bilgisi yetmemek.
Haddi hesabı olmamak
: Çok fazla, ölçüyü kaçırmış, sınırı aşmış, alışılmışın dışına çıkmış.
Hadd-i şer’î:
Şeriatın koyduğu ölçü. (Bu fıkıh teriminin geniş izahı için bk.
Diyanet Ansk.
)
Haddini bildirmek:
Cezalandırarak gerçek yerini hatırlatmak.
Haddini bilmek
: Kendi bilgisini, gücünü, derecesini, yeteneğini, değerini tayin ederek ona göre davranmak. Edep dairesinde kalmak, saygısızlık etmemek, sınırı aşmamak.
Sınırı aşmak, haddi aşmak
konusunda ilk hadise Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın cennetteki yasak ağaca yaklaşmalarıdır.

Kur’ân-ı Kerim’de dile getirilen peygamber kıssaları içinde de benzer olaylar vardır.

Haddi aşan kavimlerin uğradıkları felaketler birer ders niteliğindedir, bunlardan ibret alınmalıdır.

Kur’ân-ı Kerim hayatı nasıl yaşayacağımız hususunda ilkeleri koymuş, zaman zaman bunları ayrıntıları ile açıklamış; Hz. Peygamber ömrü, sünneti, ahlâkı ve mücadelesi ile bu ilkelerin uygulanmasını gerçekleştirmiştir.

Bize düşen her iki kaynağın (Kur’ân ve sünnet) içselleştirilmesi ile günümüz şartlarında nasıl tatbik edileceği hususunda sarahate kavuşmaktır. Burada bir günah-sevap cetveli düzenleyip, haddi aşmanın çağdaş görüntülerini sıralayacak değiliz.

Akademyamız ve ulemamız bu konuda yetkindir.

Milyonla konu başlığından sadece iki tanesine değineceğim.

İlki sermaye temerküzünün bir azınlık elinde toplanmasını yasaklayan âyet

(Haşr, 7).

İkincisi tekniğin teknolojiye dönüşmesi sonucu başlayan süreç, bu yoldaki ilerlemeler (!) keşifler ve icatlar, gele gele günümüzde yapay-zekâ’ya ulaşan macera.

(Yapay-zekâ tartışılıyor. İnsanlığın hayrına mı, zararına mı? Teknolojik buluşlar böyledir. Önce karşı çıkanlar olur, sonra benimsenir. Ona vücut veren sermayenin canı sağolsun).

En azından bu iki konu hakkında düşünelim.

Fikretmek zikretmek kadar iyi, belki de daha iyidir.

Kolay gelsin.

#Aktüel
#İslam
#Din
#Mustafa Kutlu