Okurlarımızın, ülkemizin ve tüm İslâm âleminin Ramazan Bayramı’nı tebrik ediyor; çam sakızı-çoban armağanı bir buket çiçek sunuyorum:
Gül deyince aklımıza ne gelir?
Önce koku.
Kokusu güzel, etkili olan başka bitkiler ve çiçekler de vardır ama gülün kokusu başkadır. Bu yüzden kokusu olmayan gülleri sevmiyorum. Bana plastikmiş gibi geliyor. Oysa kokmayan ama çok çeşitli renklerde, biçimlerde irili ufaklı ne kadar gül çeşidi var.
Kokulu olanlar az. Bunlar içinde gül yağı sanayiinde kullanılan katmerli güllerin yeri ayrı. Ama elbetteki en güzeli, en sevileni “yediveren” gül. Bunların değişik renkleri vardır ve yerini, mevsimini severse (iklimi uygun ise) bütün yıl açar.
Gül tek başına bir dünya, bir ordudur. Elde yalın kılıç bir süvaridir. Lâle öyle değil. Tek başına bir lâle yetim bir çocuk gibidir, ha soldu-ha solacak. Lâleler biraraya geldiklerinde görkem kazanır. Lâle tarlası lazer ışıklı bir gösteri yeri gibidir. Bu tarlalardan peş peşe havaî fişekler atılır. Beyaz lâleler, kızıl lâleler, mor lâleler, ebruli lâleler; gökyüzünde patlayıp dağılan havai fişek gibi yeryüzünden üzerinize yağar. Bir renk cümbüşü içinde kalırsınız.
Aman el uzatıp koparmaya kalkmayın.
Topraktan ayırınca lâle aniden gurbete düşer, boynunun büker. Onu uzaktan sevmek aşkların en güzeli.
İstanbul, mevsimi gelince birkaç senedir lâlelerle bezeniyor. Bazı yontulmamış adamlar bunu boşa giden bir masraf olarak görüyor. Böyleleri için söylenecek çok söz var ama edebe sığmaz. Lâle için de bir antoloji tutarında söz, şiir, şarkı vardır. Biz şu küçük sütuna iki-üç çiçek daha sığdıralım, darılmasınlar.
Ehlileştirilip bağa, bahçeye de dikilmiştir. O da baharın mahsulüdür. Kardelenlerden sonra, çiğdem ve nevruz ile beraber açar.
Sümbül deyince önce biçim, sonra koku akla gelir. Minik çiçeklerinin kıvrımları, bir sapa dizilen duruşları, sevgilinin kıvırcık kâküllerini, kulaktan sarkan zülüflerini andırır.
Yaklaşınca bir koku sarar sizi. Baygın bir koku. Kırda bayırda, taşlar kayalar arasında, küçümen derecikler kenarında bir mücevher gibi parıldar. Ben sümbülü bu sebeple kırda severim. Bağda, bahçede açan sümbül, bana hep sanki başından duman eksilmeyen dağları, kekik kokulu yaylaları, mor kayaları özlüyormuş gibi gelir Belki bu yüzden yüzünü yere eğer, yaşın yaşın ağlar. Sümbül de koparılmaya gelmez. Bırakın toprakta doğsun, toprakta ölsün.
Papatya mutluluğun patlamış hali sanki.
O kadar masum, o kadar cömert, o kadar fedakâr ve dayanıklı. Kır çiçeklerinin temsilcisi gibidir.
Beyaz yapracıkları, sarı göbeği ile bir japon estampı kadar sevimli, iç açıcı, neşe vericidir. Papatyanın temiz yüreği, yüzünüze gülen, sizi sevince boğan, karşılığında bir şey istemeyen yapısı bir çocuğun elindeki yarısı yenmiş elmayı size uzatması gibidir. Onu kucaklayıp bağrınıza basmak istersiniz. Belki bu sebeple kıra çıkanlar, kucak dolusu papatya ile döner evlerine. Sanki onunla beraber bütün kırı; dağı, bayırı eve taşımış gibi olurlar. Papatya ucuzdur. Ama su gibi, hava gibi azizdir. Kıymetini bilin.
Ne yazık ki oda içinde tesadüfen ışık-nem dengesini tutturursa yaşıyor. Yoksa ölüyor. Bir kere, sade bir kere, o da Filiz-Çay’ın teneke kutusuna diktiğim küpe çok yaşadı. Ondan sonra belki yirmi saksı aldım, yaşatamadım. Çünkü açık hava istiyor. Onun sümbül misal pembeli-beyazlı, yere doğru başını eğip dizilen biçimini, yaprak uyumunu, dal inceliğini çok seviyorum. Ama o beni sevmiyor. Gözümün önünde ölüyor. Gel de dayan. (8 Eylül 2010)
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.