I-
13 Temmuz Cuma günü, Yeni Şafak olarak Çengelköy kabristanındaydık. Güneşin ve gölgenin birbirine yaslandığı kabristan, “Ne söylerler ne bir haber verirler” dizelerindeki gibiydi. Şehitlerin makamı hâriç. Onlar söyleyeceklerini söyleyerek gittiler. Hal lisanı ile söyleyerek gittiler. 15 Temmuz şehitlerinin her birinin ölüme nasıl gittiğinin hikâyesi kayıtlarda. Ne ki biz henüz 251 şehidin hikâyesine layıkıyla vâkıf olamadık.
Mustafa Cambaz mesai arkadaşımız/dı ama benim için mesai arkadaşından öte, dünya ahret kardeşim, ne zaman gazete ile ilgili başım sıkışsa, bir söyleşi için fotoğraf ihtiyacı olsa aradığım ilk kişi, yokluğuna alışamadım. Daha doğrusu yokluğunu kabullenemedim. Bir şehidin giderken arkasında bırakmış olduğu emanetin enginliği hakikatini, bendeniz ilk defa Mustafa Cambaz’ın arkasından yaşadım. Gitmiyor gibi gidiyor şehitler. Zaman zaman telefonunu çevirirken buluyorum kendimi. Sanki bir gün açılacak ve hiçbir şey olmamış gibi devam edeceğiz. Ya da o gece meydana nasıl koştuğunu içine sığdıramadığı heyecan ile anlatacak, anlatacak...
“Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganını duya duya büyümüş, her şehit haberlerine gözyaşı dökmüş kuşak bizim kuşağımız. 70’li yılların sağ-sol çatışması, 90’dan bu yana PKK belâsı, küresel şiddet örgütleri...
Fakat hiçbiri, 15 Temmuz kadar bıçağın kemiğe dayandığı bir an değildi. O gece hainlerden medet umanlar hariç, bütün ülke, “burnum değdi burnuna yokun” mısraını yanarak hissettik. Ne uzun geceydi yâ Rabbi! Suriyelileri anlamadığım, onlarla empati yapmadığım gerçeği ile ben o gece yüzleştim. Hayır, dilimde bir “Suriyeli kardeşlerimiz” vardı ve her gördüğüm Suriyeliye verilecek selâmım, kelâmım, ikramım çok şükür her daim olmuştu. Ama vatansızlığın ne demek olduğunu ben 15 Temmuz 2016’da yaşadım. O gece yaşadığım ürperti henüz geçmedi. Vatan elimde ve dahi dilimde kırkı çıkmamış bir bebeğe dönüştü. “Nasılsın” sorusunun tek cevabı var artık benim için. -Nasılsın?
-Memleketim gibiyim...
15 Temmuz şehidi Mustafa Cambaz’ın yokluğunu/ölümünü kabullenemedim dedim ya... Belki biraz açmam gerekiyor. Yaşarken Mustafa Cambaz’ı hatırlatan ne varsa şehit olduktan sonra da o hatırlatmaların giderek daha berrak bir şekilde tazelendiğine tanık oluyorum. O tazeliği muhafaza eden, çok sevdiği oğlu Alparslan biraz da. Babası, oğluna hayrandı. Söz açıldığında, “Biliyor musun, benim delikanlı bizim yaptığımız işleri hiç beğenmiyor” derdi, bazen şaşkınlıkla bazen kıvançla.
Alpraslan Cambaz’ın sosyal medyada yazdıklarını takip ediyorum. Babasının neden bazen şaşkınlıkla, neden bazen hayranlıkla bahsedişini daha iyi anlıyorum. Alparslan Cambaz her hâlükârda kendisi olanlardan. Günümüzde pek rastlanmayan bir hal, kişinin kendisi olarak kalması. Adaletin peşinde, eleştirel bir kafa, gözünü budaktan sakınmayan cesaret...
II-
15 Temmuz şehitlerinin tamamının resmini kalbimize yerleştiremedik. Albümün bazı sayfaları boş. Resmi var, hikâyesi eksik bazı sayfaların. Hal böyle olunca 15 Temmuz’un romanının yazılmasını beklemek için aceleci olmamak gerekiyor. Nesrin dili, çelik esnekliğinde olmalıdır. Yaşanan zamandan, yazılan zamana bir vaktin geçmesi, yazarın yaşadığı şoku atlatması gerekir. Hafızamız bize rağmen resim toplayandır.
Yakın tarihimizin en uzun gecesine dair hafızamızın nasıl bir resim seçici olarak faaliyet gösterdiğini anlamak için araya biraz mesafenin girmesi gerekiyor.
Acele çirkin işler çıkarmak yerine, bekleme estetiğini muhafaza edelim. Ortaya çıkardığımız işler şehitlerin emanetine hürmeti muhafaza eden işler olsun. Üzülerek söylemek durumundayım ki, belediyelerin alelacele çıkardığı şiir kitapları, roman yarışmaları, hürmeti muhafaza etmeye yardımcı olacak işler değil.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.