Ben bu yazıyı yazarken; hâlâ nasıl oluyor da yazmaya devam ediyorum diye, şaşırarak bastım harflerin tuşlarına.
Yan yana gelmeyen kalplerin, birlikte saf tutmayan aklın, dikkatin ve rikkatin gücü ile yan yana gelebileceğine iman tazeleyerek, ‘hafv’ ile ‘reca’ arasında kelimeleri kelimelere ekledim.
Yazmaktan başka yapabileceğim bir şey yok, ne ki tanığı olduğum yüzyılın acısını yazmaya dermanım da yok.
Ne yapabilirim? “Sistemik sorunlara biyografik çözümler”in edebiyatını yapmaktan başka bir şansım ve dahi imkânım hiç olmadı.
Ben bu yazıyı yazarken; gözümün önünde maketten Çin Seddi’ni yıkan “eylemci”lerin naifliği ile kendi çaresizliğim arasındaki ortak noktalar birbirini vurdu. Sonra, Uygur H.’nin her gece yastığını ıslatan gözyaşları geldi gözümün önüne. Geldi ve gitmedi. Hikâyesini bilseydiniz nasıl oluyor da insan yine de yaşamaya güç buluyor diye şaşırırdınız. Hikâyesini anlatamam. Onun hikâyesini anlatmak, onu zayıflatmak olur çünkü. Şimdi değil çok başka zaman sonra, belki...
Türkiye’ye dünyanın dört bir tarafından gelen sığınmacılar için, fertler olarak bize düşen, selâmı ve kelâmı çoğaltmak; ya devlete düşen?
Dibe düşmüş insanları avlamak için bekleyen küresel suç örgütleri ile mücadele konusunda tedbirler yeterli mi?
Ben bu yazıyı yazarken; Hristiyan dünya, Noel ayinini henüz yapmıştı. Henüz kutlanmıştı kutlanmakta olan.
Ben bu yazıyı yazarken; medyamız Noel ile Yılbaşı arasındaki farklar üzerine ortaokul birinci sınıf münazara eğitimi vermeye devam ediyordu. “Eğitim şart!” Çünkü bu eğitimin başarısı ile kutlanacak Yılbaşı şenliği. Bu eğitimin başarısı ile başında milli sıfatı olan şans oyunu yeni bir rekora gidecek. Bu eğitimin başarısı ile şehrin ışıltısındaki israf görünmez olacak. Bu eğitimin başarısı ile Yılbaşı’nı en ışıklı bir şekilde karşılamış olan belediye diğerleri arasından süzülüp fark yaratacak.
Ben bu yazıyı yazarken; İdlib’den kaçan binlerce Suriyeli, bütün hayatını bir kamyona yükleyip yağmurun ve soğuğun altında nereye gittiğini bilmeden, yolda, ilerlemeyen kamyonların içinde, çaresizlikten perişan, üşüyor ve bekliyordu.
İki ateş arasında kalıp da yine de yola düşmeyenler var bir de... Yola düşecek takati olmayanlar. Yaşlı bir kadın meselâ. Yaşı 80 mi 90 mı? Etrafında sağlam duran tek bir bina yok. Yaşlı kadın bir sandalyenin üzerinde. Yanında bir çuval. Birkaç parça eşyası besbelli. Kucağında bir kedi. Kediyi okşayan ellerindeki şefkat fotoğraftan taşıp geliyor. O yaşlı kadın onca çaresizliğin, yokluğun, kimsesizliğin içinde, kediyi kucağından indirmiyor, çünkü candır. O yaşlı kadın, kucağındaki kedinin canını kendine emanet sayıyor. Onca yokluğun içinde emanetini terk etmiyor.
Küresel dünyanın liderleri, küresel şirketleri hepimizin canını kazanılması gereken dijital oyunun “can”ı olarak görüyor.
Bize düşen metalik adamların, metalik şirketlerin gücüne rağmen, canı cana eklemek canı cana derman kılmaktır.
Olan bitenden hepimiz sorumluyuz. Sorumluluğumuzu hatırlatan hadis-i şerifleri kalbimize yerleştirmedikçe, kalbimizdeki ile amel etmedikçe bize düşen ya yangın olacak ya da umursamazlık.
Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Üç grup insandan sorumluluk kaldırılmıştır. Uyanıncaya kadar uyuyandan, buluğa erinceye kadar çocuktan ve aklı başına gelinceye kadar delirenden” (D.4403 Ebû Davûd, 17; T1423 Tirmizi, Hudud, 1).
Numan b. Beşir’den nakledildiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ’nın koymuş olduğu sınırlara uygun yaşayanlar ile bu sınırları ihlal eden kimselerin durumu, bir gemiye binmiş gemi içindeki yerleri kura ile belirlenmiş iki grup insanın durumuna benzer; Bunlardan bir kısmı geminin alt tarafında, bir kısmı da üst tarafında yolculuk etmeye hak kazanmıştır. Alt kattakiler (su ihtiyaçlarını karşılamak için) üsttekilerin yanına giderler. (Bir süre sonra), ‘(Sudan ) nasibimizi almak için (geminin altından) bir delik açsak da yukarıdakileri rahatsız etmesek’ derler. Eğer yukarıda bulunanlar aşağıdakilerin isteklerini yapmalarına izin verirlerse gemidekiler hep birlikte helâk olur. Fakat onlara engel olurlarsa hem onlar hem de kendileri kurtulur” (B2493 Buharî, Şirket, 6).
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.