Saat sabah 9.30. Caddenin iki yanına sıralanmış AVM’ler, -onlar tabelalarına AVM diye yazmış ama halk arasında adları ucuzcu- ürünlerini genişledikçe genişlemiş kaldırımların üzerine teşhir için hazırlıyor.
Kadın yapma çiçekten fırın kabına, duvar saatinden paspasa bilumum ev aksesuarı ve ev gerecinin satıldığı dükkandan içeri girdi. 15 cm genişliğinde rafa konulacak ahşap bir kap arıyordu. Aradığını ahşap olarak değil telden bükülmüş bir malzeme olarak buldu. Fiyatını sordu. Sonra başka şeylerin fiyatını sordu. Başlangıçta meraklı bir şekilde sorulan sorulara cevap veren adam bir müddet sonra kadına sabah sabah bir şeyi çalmak için gelmiş hırsız gözüyle bakmaya başladı. Kadın bu bakışı gördü. Kadının görevi görmekti.
Bu sabah suizan ile hüsnüzan kapışacak hadi bakalım dedi.
Almayı düşündüğü ama o an almayacağı ürünlerin hepsinin fiyatını tek tek sormaya devam etti kadın.
Kadın sordukça adam kadının kaşla göz arası bir şeyi aşıracağından neredeyse emindi.
İçerdeki ürünleri dışarı çıkaran yardımcısına kadının da anlayacağı şekilde işini bıraktırdı. Dört bir taraftan “yankesici kadını” gözetleyebileceklerini hesap etti.
Suizan ile hüsnüzan kapışması hızlandı diye düşündü kadın. O sabah cep telefonuna gelen mesajı yeniden okudu: “O el Kuddus’dur. Her noksanlıktan uzak ve her türlü takdise layık olandır.”
Niye okuduysa. Suizan damarının hüsnüzannı yeneceğini mi düşünmüştü. El Kuddus el Kuddus diye zikretmeye başladı kalbi. Daha önce hiç bu isim ile zikretmemişti. Mesajı gönderen kişi için dua etti o an. Batında kalbi zikrederken zahirde eli bir gazetelik tutmakta idi. Evlere giren gazete sayısı azalıyor ama gazetelik bir aksesuar olarak satılmaya devam ediyor diye düşündü.
Kalbi zikrederken zikrederken beklediği her ne idiyse ve beklediği şey nasıl neticelinmişse bir ben vardır bende benden içeri diyen Yunus gibi kendi benliğinin katları arasında deprem yemiş gibi sarsıldı.
Elini çantasına attı. Dükkanın ilk müşterisiyim siftahsız çıkmak olmaz diyerek dükkana beş lira bıraktı.
Kim kazanmış?
Suizan mı hüsnüzan mı?
Kadın bunu hiçbir zaman bilemeyeceğini düşündü.
Sonraki günlerde o anı düşünmeye devam etti. Kazanan suizan olmuştu. Çünkü önce kendisi dükkan sahibi hakkında suizanda bulunmuştu.
Modern zamanlarda kazanan neden daha ziyade suizan oluyordu?
Bu sorunun cevabı için her gün bir madde yazmaya karar verdi.
Bir rakamının karşısına toplumsal güvensizlik bireysel güvensizliğin öncüsü oluyor. Haber kanalları her gün her dakika sokakların, insanların, kapı komşusunun, en yakın akrabanın tekinsiz kimliğini haber yapıyor diye yazdı.
İkinci gün öteki için değil esas kendimiz için hüsnüzanna ihtiyacımız var diye yazdı.
Üçüncü gün hüsnüzan ile selam arasındaki bağlantıyı düşündü. Bu bağlantıyı kuran, okumakta olduğu öykü idi. Baharı karşılayamayacak kadar yorgun ve yaşlı adamın selamı bir yük olarak sırtlanamadığı satırlar:
“Mr. Neave hayatında ilk kez o akşam, ilkbahar için çok fazla yaşlı olduğunu hissetti... Hiç kımıldamadan durmak geliyordu içinden. Bastonunu sallayıp uzaklaştırmak ilkbaharı, “Çekil git başımdan!” demek. Her zamanki gibi selamlaşmak büyük bir çaba gerektirdi ansızın-bastonuyla geniş kenarlı şapkasına dokunmak- tanıdığı bütün o insanlarla, arkadaşlarla, sık sık karşılaştığı kişilerle, dükkancılarla, postacılarla, sürücülerle selamlaşmak. Oysa selamlaşma davranışına eşlik eden o neşeli bakış, “Ben sizin denginizim, hatta daha fazlasıyım, her biriniz için” demek anlamına gelen o incelikli göz kırpma- işte bunu asla beceremezdi yaşlı Mr. Neave.” (Katherine Mansfield, Katıksız Mutluluk, Örnek Aile,s.397 İ Bankası yay.)
Hüsnüzannı beslemek için bireysel neşve ile toplumsal neşvenin birbirini destekler şekilde iç içe geçmesi gerekiyordu. Hayatımızda çekilen işte bu diye yazdı üçüncü gün.
Dördüncü gün aşağıdaki şu metinlerle ile karşılaştı:
“İşittim ki Bayezıd-ı Bistami bir bayram sabaha karşı hamamdan çıkmış.Yolda, hiç haberi yokken, evin biriden başına bir leğen kül dökmüşler. Bayezid,saçı sarığı kirlenmiş olduğu halde elini yüzüne sürüp şükretmiş: “Ey nefis, ben ateşe layıkım. Birazcık kül için yüzümü ekşitir miyim?”
“Büyükler kendilerine iltifat etmezlerdi. Sırf kendilerini görenler Tanrıyı görmeyeceklerdir. Büyüklük gösterişle, lafla olmaz; yücelik dava ile kuruntu ile elde edilmez. Tevazu yüceliği arttırır, fakat gurur seni toprağa serer. İnatla baş dikenler baş aşağı düşerler. Yücelik istiyorsan yücelik yapma.” (Sadi, Bostan,176)
Gün boyu tekrarladı: Yücelik istiyorsan yücelik yapma. Bu cümlenin manasını kavrayacak kıvama henüz gelmediğini düşündü.
Beşinci gün hüsnü zan ancak nefs terbiyesinin ikliminde yeşerebilir diye yazdı.
Altıncı gün kibir suizan için muhteşem bir barınak diye yazdı.
Her gün bir vesile ile defterine suizan ve hüsnüzanna dair cümleler yazmaya devam etti.
Suizan bahsi kabarıyor, hüsnüzan giderek geride kalıyordu.
Bazen böyle olur. Sıradan bir gün bütün günleri düzene sokacak bir mana üretir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.