I-
Hayat ağırlaştıkça, ağır hayatın yükünden ekrana kaçıyoruz. Ekranda harcadığımız vakit bizi esasen daha da ağırlaştırıyor. Ağırlaştırmakla kalmıyor muhakeme yeteneğimizi kaybediyoruz. Duygularımızı ve duyarlılığımızı tüketiyoruz.
Türkiye’de kişilerin internette vakit harcama süresi 7.5 saate ulaşmış durumda.
Dünyadaki salgın hastalıklar, savaşlar artıkça insanların ekrana kilitlenme saatleri de geri döndürülemez bir biçimde artıyor.
Televizyon ve dizi izleme sıklığınız ne kadar? Her güne bir dizi, her saate bir dizi artı bir film mi diyorsunuz? Aman Yarabbi peki siz o zaman nasıl yaşıyorsunuz? Yaşamadan mı yaşıyorsunuz sanal âlemin içinde!
Bu soruyu niye mi sordum. On günde bir film izleyenlerdenim. Netfilix dizilerinden nadir olarak seyredecek bir şeyler buluyorum. Geçen sene The Crown’a başlamıştım. Bu sene üçüncü sezon başladı. İnternet üzerinden dizi izleyenler genellikle bir oturuşta sabahlamak pahasına bütün bir sezonu bitiriyor. Ben ancak on günde bir bölüm seyrederek ilerliyorum.
İster bir kitap, ister bir dizi, isterse bir film olsun. Tüketmekten korkarım. Tükettiğimi nasıl anlarım? Alımladığım bir sanat eseri bende bir idrak anı uyandırmıyorsa, bana bir soru olarak düşmüyorsa o vakit ben bu eser ile buluşmaya hazır değilim deyip ertelerim.
Uzunca bir aradan sonra The Crown’dan bir bölüm seyrettim. 3/3. Aberfan.
Yıl 1966, Güney Galler Aberfan bölgesinde bir maden kazası oluyor. Daha doğrusu maden çıkarılırken biriken toprak şiddetli yağış sonrası o sırada okulda olan çocukların ölümüne sebep olacak şekilde balçık olarak kasabanın üstüne yığılıyor. Maden bulmak için kazan işçiler bu defa çocuklarının cesedine ulaşmak için kazıyorlar toprağı. 144 insanın hayatını kaybettiği kazada ölenlerin 116’sı çocuk.
Hükümetin başında İşçi Partili Başbakan Harold Wilson var. Kasabadaki felaketi haber alır almaz Kraliçe’ye kaza yerine gidip gitmeyeceğini soruyor. Sorusu esasında gitseniz iyi olur anlamına geliyor. Kraliçe buz gibi bir ifade ile “Kraliyet hastane ziyareti yapar, kaza mahalline gitmez” diye cevap veriyor.
Maden kazası denetimsizliğin ve sorumluların görevini layıkıyla yapmamasından kaynaklandığı için halk tepkili. Medya, Kraliçe’nin kasabayı ziyaret etmeyişini kalemine doladığı için Kraliçe hükümetin baskısı ile lütfen ziyarette bulunmaya karar veriyor.
Fakat bir sorun var. Kraliçe’nin duygularını göstermesi gerekiyor. Ziyareti sırasında kendisine eşlik eden protokol görevlisi haddini aşmak pahasına
“Burası İngiltere değil efendim Galler bölgesi. Burada insanlar üzülmenizi değil aynı zamanda üzüntünüzü göstermenizi de beklerler” diyerek Kraliçe’yi duyguların coğrafyası konusunda bilgilendiriyor.
Bu bilgilendirmenin mihmandarlığında, gözyaşından mahrum Kraliçe kuru gözlerine mendili götürürken foto muhabirlerine başarılı bir şekilde “yakalanıyor”.
Esasında Kraliçe olay mahalline gitmemek için bir hayli direnmiş, eşi Edinburg Dükü Philip’i cenaze törenine katılmakla görevlendirerek “Sarayın resmi tepkisinin” başarı ile temsil edilmesini sağladığını düşünmüştür ilk başlarda.
Cenaze töreninden dönen Edinburg Dükü’nün cenaze merasimindeki hislerini Kraliçe’ye anlatış şekli çarpıcıdır. Herkesin yüzünde öfke olduğunu ama hiç kimsenin hiçbir şeyi yakıp yıkmadığını sadece ilahi söylediğini anlatır Dük.
Kraliçe kocasına “Ağladın mı?” diye sorar. Dük bu soruyu beğenmez. “Bu ne biçim soru!” diye tepki gösterir. Kraliçe “Sadece bir soru” der. Cevabı duymakta kararlı olduğunu bildiren bir şekilde. “Ağlamış olabilirim” diye cevap verir Kraliçe’nin kocası: “Bugün kim olsa o ilahiyi duyunca ağlamakla kalmaz binlerce küçük parçaya ayrılırdı.”
Ziyaret dönüşü kazada yakınlarını kaybedenlerin söylediği ilahinin kaydını saraya getirtir Kraliçe. Kaydı dinler. Dinlediği ilahi kalbi ile aklı arasında perde olan o taşı kaldırıp atmıştır sanki. Dizinin ilerleyen bölümlerinde sık sık Kraliçeyi gözü nemli göreceğizdir artık.
II
The Crown 3.Sezon 3. bölümüyle Kraliçe’nin gözlerinin artık nemlendiğini öğretti bize. İngiltere halkının gözyaşları nasıldır acaba? AB ülkelerinin “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”ndeki satırlar ile kalpleri arasındaki mesafe ölçülebilir açı ile mi konuşlanmıştır birbirine karşı? Mesela Türkiye halkı olarak bizim gözlerimiz hep nemli. Birlerce parçaya ayrıldığımızı zannedip sonra yine toparlanıyoruz. En son Afganlı Said’in hikayesi ile dağıldık: “ 28 yaşındayım hiçbir gün hayatı bilmedim. Dünyayı yaşamak istiyoruz. Bilmiyorum nerede yaşayayım?” diye soruyordu Afgan Said. Bir zamanlar Afganistan diye bir ülke vardı.
Afgan Said’in yaşanmamış hayatı ile neden mi Kraliçe’nin gözyaşlarını buluşturdum? Çünkü biz Afgan Said’in hikâyesine BBC News Türkçe üzerinden tanık olduk.
Avrupa ve Amerika’nın kalbi olan vatandaşları size sesleniyoruz! Devletleriniz paralı askerleri, başarılarını test ettiği teknolojik aksam ile daha kaç milyon insanı vatansız ve yarınsız bırakacak! Sorun bu soruyu önce kendinize sonra devletinize. Dünya böyle gitmez.
Afgan Said’in ülkesini önce SSCB sonra ABD çiğnedi. Çiğneyip geçtikleri yerlere yüzlerce hibrit savaş tohumu eke eke çekildiler. Sonra Irak. Sonra Suriye.
Vatansız kalan her genç, istikbali çalınan her çocuk sizin çocuklarınızın hayatı için de tehlike, bu gerçek ile yüzleşin artık! Türkiye’yi düdüklü tencere basıncı ile baş başa bırakarak “İnsan hakları” , “mülteci hakları” diyerek pek insancıl maskenizi, hasarsız bir şekilde yüzünüzde tutmanız artık mümkün değil!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.