Hayatı anlamak için yeterli kelimelerden yoksun insanların, kelimeleri ile ters orantılı bir şekilde muktedir olma arzusu var. Anlamadığı hayatı anlatmak, başkalarına yol göstermek için nasıl da canhıraş bir performans sergiliyorlar. Sanırsınız seferberlik ilan edilmiş, işte bu insanlar da en fedakâr, en cesur insanlar olduğu için kim var diye sorulduğunda ben varım diye ortaya atılmış. Herkesi hizaya çekmeye hazır. Konuşuyor konuşuyor ve hiçbir şey söylemiyor.
Dini ıstılahları arka arkaya sıralayarak vidyo çektiği için kendisini veli sanan acemi Youtuberlarla, suyunun suyu cümlelerle bayağı dedikodu malzemesini arka arkaya sıraladığı için “siyasi analiz” yaptığından emin “büsbüyük düşünerler”le, ortalık toz duman. Fakat bazı bünyeler bu toza ve dumana o kadar alışmış ki ortamı pek hijyenik buluyor olmalılar.
Her iş bitmiş de sıra bendenizin sosyal medya hesabımda dile getirdiğim cümlelerin bazı sitelerin “manşet” ihtiyacını karşılamasına gelmiş dayanmış:
Yukarıdaki manşete ve “söylem analizine” vesile olan sosyal medya hesabımdan yazdığım cümleler şöyleydi:
Dışarda ancak yolcu isek kahvaltı yapılabilir. Evinden çıkıp dışarda kahvaltı yapmak ne saçma bir şeydir. Paranın bereketi, nimetin bereketi heba oluyor.Buzdolabında olanları masanın üzerine koymak bir çay demlemek bu kadar zor mudur?
Evet bu satırlar için “haber çalışmış” arkadaşlar. Bu satırların yazarına haddini bildirmek maksadıyla… “Yeni Şafak’ta kıyamet kopuyor onun gündemi kahvaltı” diyerek akılları sıra bendenizi indirgeme yoluna gitmişler. Manşeti okuyan yediğimi içtiğimi yazdım zanneder. Nitekim siyasisinden magazin yıldızına ahali bir vakittir sadece bir yerde poz vermek için yaşıyor.
Benim gündemim ilk yazmaya başladığım günden beri “insanlık halleri” üzerinedir. İnsanlık hallerini en çok etkileyen şeyler ise lüks ve israftır.
Twitter hesabımdan paylaştığım cümleler Hürriyet’ten Erdinç Çelikkan’ın haberi üzerine yazdığım cümlelerdi. Haberin içeriği şöyle: “Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA), son dönemde yaygınlaşan ‘serpme kahvaltı’ kültürü nedeniyle yıllık 100 milyar liralık israf yaşandığını açıkladı.”
Sosyal medya hesabımdan yazdığım cümlelerin büyük bir ayıp etmişim gibi manşete taşındığını görünce, Tahsin Yücel’in Yazın Gene Yazın kitabında okuduğum anekdotu hatırladım:
“Tournier, okurlarıyla karşı karşıya gelme olanaklarını her zaman geri çevirmeyen bir yazardır. Clericourt tutukevinin yıldırı eylemlerine katılmak, adam kaçırmak gibi ağır suçlar işlemiş ama marangoz işliğindeki çalışma saatleri dışında kendisinin kimi kitaplarını okumuş tutuklularla bir söyleşi yapma önerisini de geri çevirmez. Tutuklular, daha çok kitabın oluşumuna ilişkin sorular sorarlar, sonra biri temel soruya gelir: Yazar yararlı bir kişi midir? Tournier, tüm iktidarların tutucu olduğunu, böylece kurulu düzenin toplumu ölümcül bir tehdit altında tuttuğunu, hiçbir şeyle dengelenemeyecek olursa, bir arı kovanını, bir karınca, bir termit yuvasını andıran, tıkanmış bir toplum olacağını, ancak yazarın kitaplarıyla düşünce, karşı çıkış, kurulu düzeni tartışma odakları oluşturduğunu, bizi durmamacasına başkaldırıya, düzensizliğe çağırdığını söyler, François Villon’u, Germaine de Stael’i, Victor Hugo’yu, daha birçoklarını örnek gösterir, sonra da ‘Ayakta yazmak gerekir, hiçbir zaman diz çökerek yazmamalıdır. Yaşam her zaman ayakta yapılması gereken bir iştir’ diye bağlar.”
Güzel konuşma değil mi? Dinleyenler ne anlamıştır bu konuşmadan?
Konuşmadan mahkûmların ne anladığı üç ay sonra müşahhas bir “idrak” olarak tecimselleşir. Mahkûmlar kendi elleri ile yaptıkları masayı hediye olarak gönderirler Tournier’e. Yüzeyi eğimli, uzun bacaklı bir masa. Üzerinde şu not vardır: “ Ayakta yazmak için. Clericourt tutuklularından.”
Yirmi yıldır okuyucularım ile mesafeli ve verimli bir teşrikimesai içindeyiz. Neyi niçin yazdığımı bilirler. Sorduğum sorulara itina ile cevap verirler. Bahsettiğim bir konu üzerine kendi tanıklıklarını cömertçe yazarak bendenize mektup olarak ulaştırırlar.
Lakin kamusal bir iş yaptığımız için meselenin bir de negatif yüzü var: “Okumayıcılar”. “Okumayıcılar” ile aramızdaki mesafe birbirimizi anlamamızı imkânsız kılan ve gittikçe büyüyen bir boşluğa bakıyor. “Okumayıcılar” faşist denetim peşinde: “Onu yazdın bunu niye yazmadın. Bunu yazdın niye daha önce yazmadın. Sen bunu önceden yazacaktın.”
Velhasıl yazara kiralık kalem gözüyle bakan ve gittikçe büyüyen bir güruh var.
Bu vesile ile marangoz arkadaşlara hitaben söylüyorum: Lütfen istirahat buyurun...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.