Günlük hayatımızda iyiliğin ne olduğu, kimin iyi kimin kötü olduğu konusunda kafamız karışık. Nitekim Elazığ depremi üzerinden yardım yapanlar, yaptığı yardımı sosyal medyadan duyuranlar eleştiri konusu yapıldığı gibi; sen niye tivit atmadın sen niye yardım göndermedin diye hesap soran, “bireysel faşist” duyar ölçerler de, devriye görevini yerine getirdi.
Davranış kodlarını belirleyici sosyal grup ne yazık ki giderek artan bir şekilde magazin dünyası oluyor. En çok konuşulması gereken konulardan biri kışlık çadır ya da mevcut çadırların kış şartlarında kullanışlılığı olacakken, olmadı. Ya ne oldu? Deprem olduğu için konserini iptal eden sanatçı mı iyi sanatçıdır yoksa konserini yapıp paralarını deprem bölgesine gönderen mi?
Neyse ki neyin iyi olduğu konusunda karışan kafalar, neyin kötü olduğu konusunda net. Mesela buz gibi havada çadırda yaşamaya çalışan insanlara “mutlu musun?” sorusunun yöneltilmesinin saçmalığı konusunda herkes hemfikir. CNN muhabirinin, “yetersiz kelimeleri” ile mutluluk üzerine üç çadırlık NLP kitabı performansı göstermesi meselesini, soru soramayanlar, cümle kuramayanlar ama yazar ve muhabir olanlar başlığı altında tekrar ele alalım inşallah.
Elazığ depremi siyasiler için de endam aynası oldu. Herkes kendince aksini düşürdü o aynaya.
Deprem haberini alınca siyaset konuşmayı bırakan İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener, şimdi siyaset konuşmayalım diyen CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu doğru zamanda doğru davranış gösteren siyasiler olarak takdir topladı.
Elazığ Valisi’nin “halkın algısı iyi” cümlesi tıpkı CNN muhabirinin “mutluluk resmi” toplamaya kalkan performansı gibi bakış açısı eksikliği ve yetersiz Türkçeden kaynaklanıyor. Vali Bey’in kast ettiği halkın devleti hemen yanında görmekten duyduğu memnuniyet.
İklim şartlarına pek uygun olmayan çadırlarda olmalarına rağmen depremzedelerin kendilerini kimsesiz hissetmemelerinin en önemli sebeplerinden birisi Sayın Cumhurbaşkanının Elazığ’a gelip çalışmaları bizzat gözlemesi ve depremzedelerle göz hizasından kurduğu doğal iletişim.
Hükümetin üç Bakanı; İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu, Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un deprem bölgesinde aktif olarak görev yapmaları halkın “Devlet burada” inancını tazeledi.
Sosyal medya, her konuyu siyah ve beyaz, kırmızı ve mavi ayırımında tartışmayı körüklüyor. Elazığ depremi sonrasında amigoluk tartışması ihtiyacını karşılayacak davranış İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’ndan geldi.
İmamoğlu Elazığ’a gitmiş, bu gidişi takdirle karşılaşmış iken geçmiş olsun ziyaretini kayak tatili ile birleştirmesi kamuoyunun gündemine “başkanların tatil hakkı” olarak oturdu.
Bendeniz meseleye tatil hakkı, kayma zevki açısından bakmıyorum. Öncelikle Belediye Başkanları’nın bölgeyi ziyaretini işlevsel bulmuyorum. Herkes kendi bölgesinin, sorumluluk alanının mesuliyetini layıkıyla yüklenmenin endişesini taşımalı. Instagram fenomenleri ile yöneticilerin fotoğraf performansı ayın frekans üzerinde buluşmamalı öyle değil mi?
Ekrem İmamoğlu’nun “tatil hakkı”nı savunanlar bu savunularını “hayat tarzı” üslubu üzerine inşa ederek, “yanlış okumaları”nı buzlandırıyorlar.
Ekrem İmamoğlu’na oy verenlerin ve vermeyenlerin beklentisi, olası bir İstanbul depremi ile ilgili olarak yapılan çalışmalardan her aşamada haberdar olmak. Fakat İmamoğlu’nun imaj yöneticileri yapılanları değil yapılmayanları paylaşan -mesela temel atmama töreni- bir performans gösteriyor.
İstanbul’daki sel felaketinden sonra Bodrum’a tatil yapmaya giden İmamoğlu herhangi bir afet zamanında üçüncü tatilini yurt dışına çıkarak mı yapar korkusunu yaşatıyor bütün Türkiye’ye. Bütün Türkiye’ye diyorum çünkü İstanbul demek bütün Türkiye demek.
Hakiki eleştiriler her zaman en doğru müttefikimizdir. Eleştiri herkesin kendi bulunduğu noktadan gözlemini ve idrakini paylaşması anlamına gelir. İftira ile eleştiri arasında hiçbir geçirgenlik yoktur. Halk neyin eleştiri neyin iftira ve kirli propaganda olduğunun gayet farkında.
Allah muhafaza olası bir İstanbul depremi için yıllardır toplanma alanlarının olmadığından bahsediliyor. Bu bahsi geçersiz kılacak bir açıklama sunabiliyor mu yetkililer bize?
Deprem ile ilgili olarak tek tekrarladığımız konu deprem çantası. Velev ki herkes evindeyken deprem yaşandı ve herkesin deprem çantası vardı. Gerçekçi olalım bir kısmı o deprem çantasını almayı akıl edemez. Bir kısmı çoluk çocuk ile binayı terk etmeye çalışırken deprem çantasını alıp aşağıya inecek gücü bulamaz. Vatandaş olarak bizden deprem çantası hazırlamamızı bekleyenler olası bir deprem durumunda İstanbul’un suyu ve ekmeği nerede bulacağına dair hangi bilgilere sahip. Bu bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmasında bir sakınca olmasa gerek.
Bütün dünyada internet ortamında bir birinden güzel eğitim programları var. Neden bütün Türkiye’nin ilk yardım konusunda eğitim alması için seferberlik ilan edilmiyor!
AFAD’ın özellikle İstanbul yapılanması ile ilgili olarak yaptığı/yapacağı çalışmalara internet üzerinden ilk yardım eğitimi dahil edilemez mi?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.