‘Hiç birlikte çalışmadık’

04:006/04/2018, Cuma
G: 6/04/2018, Cuma
Fatma Barbarosoğlu

“Bir soğuk yel eser/ Üşür ölüm bile” diyen şairin, Ülkü Tamer’in toprağa verildiği gündü galiba. Sanki ölüm yaşlılara yakışırmış ve yaşlılar üşüye üşüye ölüme gidermiş gibi, birbirine yaslanarak yürüyen o yaşlı karı-kocayı görünce, telâşımı onların telâşına uydurup birkaç dakikamı onların birkaç dakikasına yoldaş ettim. Ne ki onlar bunu hiç fark etmedi. Yolun karşısına geçmeye çalışıyorlardı. Adam, “Bak şurada da bir gelinlikçi var” dedi. Adres arıyorlardı galiba. Belli ki adresi veren, köşede gelinlikçi

“Bir soğuk yel eser/ Üşür ölüm bile” diyen şairin, Ülkü Tamer’in toprağa verildiği gündü galiba. Sanki ölüm yaşlılara yakışırmış ve yaşlılar üşüye üşüye ölüme gidermiş gibi, birbirine yaslanarak yürüyen o yaşlı karı-kocayı görünce, telâşımı onların telâşına uydurup birkaç dakikamı onların birkaç dakikasına yoldaş ettim. Ne ki onlar bunu hiç fark etmedi. Yolun karşısına geçmeye çalışıyorlardı. Adam, “Bak şurada da bir gelinlikçi var” dedi. Adres arıyorlardı galiba. Belli ki adresi veren, köşede gelinlikçi var ya da gelinlikçinin tam karşısındaki sokak diye tarif etti.



Yaşlı adamın, “Bak şurada da bir gelinlikçi var” cümlesini duyan 18-20 yaşlarındaki dört genç, “Helal olsun amcaya da teyze de!” nidalarıyla gülerek geçtiler yanımızdan. Karı-koca gençlerin kendilerine güldüğünü, gelinlik satın almak için vitrin bakmaya çıktıklarını ima ettiğini neyse ki anlamadı. (Ya da anlamanın yükünden azat olmak için gençlerin yaşlılarla iletişim kurma bahsine hiç girmemeyi mi temrin ediyorlardı?)

Gelinlikçi mağazaları üzerinden yol tarifi veren, caddeye hiç bakmamış olmalı. Çünkü burada gelinlikçiden başka bir şey neredeyse yok.

Yaşlı karı-koca yolun karşısına geçmek için bekliyor lakin kırmızı ışık bir türlü yanmıyor. Butonu görüyorum. Demek ki butona basmadılar deyip butona basıyorum. Tam o sıra yaşlı adam, “Merhabalar efendim. Ne güzel tesadüf” diyen arkadaşı ile selamlaşmak için, dakikalardır yanmasını beklediği yeşil ışığı unutup ya da arkadaşına hürmeten unutup, eşine “Selami bey, 17 yıl Sümerbank’ta birlikte çalışmıştık hani” diyor.

Işık yandığına göre yanlarında dikilmemi haklı çıkaracak bir bahanem kalmıyor. İşim yolun bu tarafında olduğu halde, karşıdan karşıya geçecek kimse olmayınca, sanki o yaşlı insanlara madem sohbet edecektiniz niye düğmeye bastınız, düğmeye bastınız o halde hadi geçin şu yolu diye bağıracak sürücüler olur korkusuyla, karşıya geçiyorum.

Karşıya geçiyorum ama aklımda yaşlı adamın arkadaşını tanıtırken sarf ettiği o cümle: “ 17 yıl Sümerbank’ta birlikte çalışmıştık.”

Bu cümle nasıl bir zincir, nasıl bir kova oluyor ki hafızamın kıvrımlarından bir öykünün atmosferini çekip çıkarıyor: Güray Süngü’nün “Bir Zamanlar Samatya’da “ öyküsünü...

Öykünün anlatıcısı, roman yazarı aynı zamanda bir gazetede köşe yazıları yazan, 25 sene içinde bir kez bile karısı ile kavga etmeyen, karısını aşk ile seven ama bir gün karısının, “Sana aşığım. Sana aşık olmasaydım eğer bunca yıldan sonra ayrılalım demezdim. Ama sana aşığım ve bu yenilgiyle yaşayamıyorum?” demesiyle bir hafta içinde karısından boşanmış orta yaşı çoktan aşmış, yalnız yaşayan bir adam.

Öykünün kıvamını bozmamak için gerisini özetlemeyeceğim. Sadece “bir kitap okudum hayatım değişti” diyen okuyucu profili gibi, bu defa “bir okuyucumun kitabımı idrak etme biçimi/bilinci ile karşılaştım hayatım değişti” diyen bir yazarı görüyoruz diyeceğim.

İşte o yazar yani hikayenin anlatıcısı olan yazar, “okuyucu” ile karşılaştıktan sonra hayatını değiştirir ve yıllardır köşe yazısı yazdığı gazeteye artık yazmayacağını, anlaşmayı feshetmek için gerekli belgeleri göndermelerini ister.

Gazete gerekli belgeleri kolayına göndermez: “Başka bir gazeteyle mi görüşüyorsunuz? Sorun olmaz, gelin konuşalım, hallederiz, bu kadar zaman birlikte çalıştık” der.

Akşamın bir vakti hayatı hikayeye, hikayeyi hayata bağlayan cümle işte bu: “Bu kadar zaman birlikte çalıştık.”

Öykünün anlatıcısı olan yazar, hepimizin hislerine tercümandır aslında: “Birlikte hiç çalışmadık. Siz orada çalıştınız, ben burada hayata tutunma çabası verdim. Kendi gazetelerinde yazdıklarımı bile hiç okumadıkları nasıl belliydi?”

Duyguların sosyolojisi üzerinde çalışılacaksa başlangıcı muhakkak öyküler olmalı diye düşünürüm daima.

Bir arada çalıştıklarımız var, asla birlikte çalışamadıklarımız. Bir arada yaşadıklarımız var asla bir arada yaşayamadıklarımız.

Hayatı idrak edeceğimiz en kısa zaman dilimi, öykünün izi ile hayatın izinin birbirine karıştığı ve bizim o karşılaşma anına coşkuyla tanıklık ettiğimiz an.

Öykünün izinde, yol boyunca birlikte çalışmak, birlikte yaşamak üzerine düşünüyorum.

“Birlikte çalışmak”, bir üretime birlikte karışmak, zamanı ve mekânı aynı ideal üzerinden idrak etmek... Akışkan modern zamanlarda bu duyguları bir arada yaşamamız asla mümkün olmayacak. İşte onun için en azından bir öyküyü birlikte okuyalım diyorum.

Meraklısı için not: Güray Süngü’nün “Bir Zamanlar Samatya’da” öyküsünü okumak isterseniz diye öyküyü huzurunuza getiriyorum. Buyurun:
#Ülkü Tamer
#Şair