- I -
Değişimin izini, rotasını görmek için bazen tek bir olayın zaman içindeki seyrine bakmak iyi bir fikir olabilir.
Mesela Ramazan ayında açık lokantalara bakalım.
1970’lerde ve 80’lerde bazı lokantaların camlarına “Ramazan münasebetiyle kapalıyız” levhası asılırdı. Sadece lokantalarda değil, 1980’lerde birden pıtrak gibi biten birahanelerin bazılarında da “Ramazan münasebetiyle kapalıyız” ibaresine rastlanırdı.
Yaşadığım semti merkeze alacak olursam şimdiye kadar “Ramazan münasebetiyle kapalıyız” ibaresine henüz rastlamadım. Lokantalar, büfeler, kafeler açık, müşterisi bol. Günün her saati karın doyuran insanlara bakınca Ramazan-ı şerif hiç kimseye gelmemiş gibi bir intiba edinmeniz kaçınılmaz.
Bir zihniyeti, bir hürmeti merkeze almak için yazıyorum bu yazıyı.
1980’lerde birahaneyi Ramazan boyunca kapatan kişi ile Ramazan boyunca harıl harıl çalışan “dini bütün” lokanta sahibini, zaman ve mekân idraki açısından mukayese etmek mümkün mü? Bu soruyu merkeze alarak yazıyorum bu satırları.
1980’li yıllarda Ramazan münasebetiyle birahanesini kapatan komşumuzu, bazıları yadırgar bazıları da onun bu hürmetinin karşılığını muhakkak alacağını söylerdi.
2018 yılında “dini bütün” kebapçının kendisine gelen, ama dükkânına gelmeyen Ramazan-ı şerif, müşterilerinde nasıl bir intiba uyandırıyor?
Lokanta sahibinin cami cemaati arkadaşları, Ramazan boyunca gün içinde etrafa kebap kokuları saça saça oruç yiyenlere hizmet eden arkadaşlarının bu tutumunu, kapitalist zihniyeti içselleştirip paranın esiri olduğunu fark etmediği noktasından değerlendiriyor ve Ramazan boyunca dükkânına gitmemek ve sipariş vermemek noktasından tavır alıyorlar. Kaç kişi? Olsun olsun on kişi.
Oysa gün içinde lokanta dolup dolup taşıyor.
Daha önce Ramazan boyunca imsak ile iftar arası saatlerde lokantasını kapatan “dini bütün” kebapçı, son iki yıldır Ramazan-ı şerifte müşterilerine gün boyunca yemek servis ediyor oluşunu kendisine nasıl izah ediyor? Dününü ve gününü gözden geçirebilecek kadar kendisine dürüst davranabiliyor mu? Daha önce iftar ile sahur arasında hizmet veren anlayışını nasıl oldu da değiştirdi? Bu değişikliği kendisi için makul hale getirirken kullandığı kavramlar, bakış açısı nasıl değişti? Bu kadar merak ediyorsan gidip sor o halde diyebilirsiniz. Lakin bendeniz Ramazan ayı içinde sorulacak bu tarz bir sorunun savunmacı bir üslup ile cevaplanacağı için hakiki bilgiyi vermeyeceğini düşünüyorum.
Lakin bu soruların cevabının aranması sosyolojik açıdan oldukça önemli. Kaba genellemeler yapmak yerine bir kaç kişiyi merkeze alarak derinlemesine söyleşiler yapmak çok önemli.
- II -
Üç gün önce sahurda çalınan davul ile ilgili olarak şöyle bir tivit attım:
Davulcu geçiyor. Sokakları yıka yıka geçiyor. Davulun sesi cümle canlıları, melekleri bile incitecek kadar hoyrat bir ses gecenin bu vaktinde. Davul sesi şehrin ruhuna uygun değil. Bu ilkelliğe bir son verelim artık.
Tahmin edemeyeceğiniz şiddette kıyamet koptu. “Davul bizim geleneğimizdir, davulu sevmeyen bizden değildir” diyenler ile “Hay Allah razı olsun, hislerimize tercüman oldunuz” diyenler karşı karşıya geldi.
Davul bizim geleneğimizdir amenna. Büyük harf ile yazılan Gelenek, yani Sünnetullah değil lakin. Âdet, töre, görenek anlamında gelenek. Âdetler, gelenekler ancak etik ve estetik değerleri ihtiva ettiği sürece devam eder. Geleneğin devam etmesi için, ruhunun korunması şarttır. Sahurda çalınan davul ile ilgili olarak birbirine taban tabana zıt iki görüş var ise davul bahsinde yanlış giden bir şeyler olduğunu kabul etmek zorundayız.
Ramazan davulunu yeniden işlevsel hale getirebilir miyiz?
Bendenizin önerisi şu: Ramazan davulu sahura kalkılacak ilk gecenin akşam saatlerinde çalınarak, ama ehil kişiler tarafından çalınarak, bir hatırlatma işlevini yerine getirebilir. Çoğu insan sahura kalkılacak olan gece, teravih namazının başladığını unutuyor; bu vesile ile ikindi ile akşam namazı arası çalınacak davul, hem bir hatırlatma hem de Ramazanı karşılama coşkusu inşa edebilir.
İkinci olarak da arife günü ikindi ile akşam namazı arası çalınan davul, bayram müjdesi işlevinin yerine getirebilir.
Gelenek, yaşlı kuşaklardan genç kuşaklara aktarılarak devam eder. Çocuklarımızın acemi davulcular elinde davuldan tiksinmesine sebep olan uygulamalara geleneğin devamı gözüyle bakarsak tam tersine geleneği yozlaştırmış oluruz.
Belediyeler işinin ehli davulcuları mahalle mahalle organize etmeli ve emeklerinin karşılığını bizzat davulculara ödemeliler. Kapı kapı dolaşıp bahşiş almaya çalışan davulcuların maruz kaldığı psikolojik şiddete göz yummamamız gerekiyor. Evet, davulcular psikolojik şiddete maruz kalıyor. Apartman sakinleri davulcuya kapı açmıyor, açanlar biz davul ile kalkmıyoruz zaten diye bahşiş vermeyi reddediyor.
Unutmayalım ki gecenin bir yarısı sokakları gezerek davul çalan bu insanlar, kendilerine tanınmış olan meşru bir hakkı kullanıyor. Ha bu arada davul çalmadığı halde bahşiş toplamaya gelenler de olmuyor değil.
Bütün bunlarla başa çıkabilmek için belediyelerin duruma el atması gerekiyor. Bu sene iş işten geçti. Ama seneye zamanın ruhuna uygun etik ve estetik olarak icra edilen ve yeni işlevsellikle donatılmış Ramazan davulu anlayışına geçilebilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.