‘Fenerbahçe Devleti’ ve garsonun kazandırdığı takım kimliği

04:006/06/2018, Çarşamba
G: 6/06/2018, Çarşamba
Fatma Barbarosoğlu

I-Futboldan anlamam. Tuttuğum bir takım hiç olmadı. Ama futbolun sosyolojisi ile daima ilgilendim. Bu ilginin kaynağı çocukluğuma dayanıyor. Dini bütün büyükbabam radyoya kulağını dayamış bir şekilde milli maçları dinlerken kendinden geçerdi. Büyükannem büyükbabamın futbol neşesine, tuttuğu takımın galip gelmesi için evdeki terlikleri ters çevirerek eşlik ederdi. Dolayısıyla ben hayatım boyunca futbol maçı seyretmedim, futbol maçı seyredenleri seyrettim.Futbol, modern şehir hayatının aidiyet zinciri

I-

Futboldan anlamam. Tuttuğum bir takım hiç olmadı. Ama futbolun sosyolojisi ile daima ilgilendim. Bu ilginin kaynağı çocukluğuma dayanıyor. Dini bütün büyükbabam radyoya kulağını dayamış bir şekilde milli maçları dinlerken kendinden geçerdi. Büyükannem büyükbabamın futbol neşesine, tuttuğu takımın galip gelmesi için evdeki terlikleri ters çevirerek eşlik ederdi. Dolayısıyla ben hayatım boyunca futbol maçı seyretmedim, futbol maçı seyredenleri seyrettim.



Futbol, modern şehir hayatının aidiyet zinciri oluşturan yapılarının başında geliyor. Erkekler için unutuşun ve tutunmanın kimyasını sunan büyülü bir iksir futbol. Dertleri unutmak, günlük hayatta hiç karşılaşmayacağınız insanlarla “aynı heyecana” dâhil olarak hayata tutunmak demek, bir maçın seyircisi olmak demek.

Takım aidiyetinin nelere kadir olduğunu, hangi eskiyen umutları yeşerttiğini, “bir gün herkes Fenerbahçeli olacak” sözünün Ali Koç’un zaferi ile birlikte bir günlüğüne nasıl gerçekleştiğini gördük Türkiye olarak.

II-

Beşiktaşlı babanın Fenerbahçeli oğlu Ali Koç, takım kimliğini evin çalışanına borçlu. Ali Koç’un “Bizim evde çalışan” diye bahsettiği Kamer Kaya’nın evin garsonu olduğunu öğreniyoruz.

Kamer Kaya, önce merhum Mustafa Koç’u, Mustafa Koç da kardeşi Ali Koç’u Fenerbahçeli yapıyor. Rahmi Koç’un Beşiktaşlı kimliğinin ardından yürüyen tek oğlu Ömer Koç.

Ali Koç’un Fenerbahçe’nin Başkanı oluşu üzerine pek çok analiz okuyacaksınız. Hatta şimdiye kadar bu konuda pek çok haber, vidyo da izlediniz. Ama bu hikâyede beni en çok ilgilendiren kısım, evin garsonunun evin oğullarına verdiği takım kimliği.

Bendeniz ısrarla garson diyorum ama biraz önce de bahsettiğim gibi Ali Koç, Kamer Kaya için “bizim evde çalışan” demeyi tercih ediyor. Çünkü bizde uşak/garson pek de olumlu bir bagaja sahip değil.

Henüz okuduğum Kazuo Ishiguro’nun “Günden Kalanlar” romanının anlatıcısı “başuşak” payesine erişmiş Stevens’ın satırlarında “uşak” olmanın ontolojik bir kimlik olarak değerine tanık oldum. Eski dünyanın bütün değerini Ishiguro, başuşağın gözünden mükemmel bir şekilde aktarıyor. Romanın sonunda yıllarca hizmet ettiği Lord Darligton’un siyaseten kaybetmesi -Lord faşist Almanya’nın, Hitler’in kuklası olmakla suçlanacaktı- başuşağı da onca fedakârlık, çalışma, azim ve vakur bir duruşla geçirdiği ömrünü boşa harcayıp harcamadığını düşünmeye iter. Stevens’ın, Efendisi’nin hayatının dışında bir hayatı, duygusu yoktur. İyi bir uşak olmasını buna borçludur.

Kitabı henüz bitirmemin etkisiyle olacak Ali Koç’un Fenerbahçeli kimliğini borçlu olduğu “bizim evde çalışan” Kamer Kaya’nın kimliğinde, Türk evinde daima kendisi olmaya izin verilmiş uşak profili üzerine düşünürken buldum kendimi.

“Günden Kalanlar” romanın anlatıcısı başuşak Stevens, dünyada baş uşağın sadece İngiltere’de olabileceğini söylüyor: “Başka ülkelerde, her ne ad kullanılırsa kullanılsın, yalnızca uşaklar vardır. Bunun doğru olduğuna inanıyorum. Avrupalılar başuşak olamazlar, çünkü salt İngiliz ırkının sahip olduğu bir nitelikten, duygularını dizginleme becerisinden soyca yoksundurlar... Başka bir deyişle “vakar” bu gibi insanların erişemeyecekleri bir noktadır. Biz İngilizler bu bakımdan yabancıların yanında önemli bir ayrıcalığa sahibiz; işte bu yüzdendir ki aklınıza büyük bir başuşak geldi mi, bu kişi neredeyse başuşaklığın tanımı gereği, İngiliz olmaya yazgılıdır.”

İngiliz malikanelerini ve malikanelerin uşaklarını konu alan pek çok dizi yayınlandı şimdiye kadar. 2010-2015 yılları arasında yayınlanan Downton Abbey dizisi de bir anlamda I. Dünya Savaşı sonrası değişimi uşakların ve hizmetçilerin konumu üzerinden anlatan bir dizi. Bu dizi ile “Günden Kalanlar” romanı birbirini tamamlayan bir atmosfere sahip.

Bütün bunları niye yazıyorum? Ya da başlık ile bu anlattıklarımın ne alakası var? Alakası şu, bizde “evde çalışan” kendisini ziyadesiyle eve ait hisseder ve evdekilerin üzerinde hak sahibi olmak noktasında kendisini hiç sınırlamaz. Evde çalışan erkek hizmetli/uşak/garson Türk filmlerinde evin efendisinin emirlerini uygulamaktan ziyade evdeki çocukların müttefiki konumundadır.

Lafı nereye getireceğim, Rahmi Koç ortanca oğlu Ömer Koç’u Beşiktaşlı yapmamış olsaydı acaba ilgileri bugünden farklı mı olurdu? Malumunuz Ömer Koç ailenin en entelektüel bireyi, muhtemelen futbol maçlarından diğer iki kardeşinin aldığı zevki hiçbir zaman almadı.

Ali Koç’u ve ağabeyi Mustafa Koç’u Fenerbahçe maçlarına götüren Kamer Kaya’nın “Fenerbahçe’yi kurtaran adam” olarak anılması çok çarpıcı değil mi?

III-

Fenerbahçe Başkanlık seçimlerine dair haberleri okurken Türkiye’nin en ciddi problemlerinden birinin vedalaşamama sendromu olduğunu gördüm. Aziz Yıldırım hiç aday olmadan gitmeyi başarabilmeliydi. Hadi onu gerçekleştiremedi, en azından seçilemeyeceğini anlayınca stadı terk etmemeli, kazananı tebrik etmeyi başarabilmeliydi. Veda edememe sendromu kişilerin kendi geçmiş başarılarını parantez içine alıp önüne sıfır yerleştirmesine benzer bir işleme dönüşüyor.

Sportmenlik sporda olmayacaksa nerede olacak?

Siyasette mi?

Hasta yatağında Deniz Baykal, her şeye rağmen aday olmasını kendisine nasıl izah ediyor acaba?

#Ali Koç
#Deniz Baykal