Eskinin can çekiştiği yeninin ürkütücü bir hızla geldiği şu günlerde...

04:008/08/2018, Çarşamba
G: 8/08/2018, Çarşamba
Fatma Barbarosoğlu

Eskinin tam olarak çekilmediği yeninin tam olarak yerleşmediği günlerdeyiz. Tıpkı 19. Yüzyıl’daki atalarımız gibi. Doğduğumuz dünyadan uzaklaşıyor ancak maddi ve manevi olarak doyacağımız dünyaya varamıyoruz.Dijital çağı henüz tam olarak konuşmaya başlayamadık bile.Başkanlık rejimi ile birlikte yeni yapılanmalar da devreye giriyor. Yeni yapılanmalar arasında bendenizi en çok ilgilendiren birimlerin başında Dijital Dönüşüm Ofisi geliyor.Poul Goodman’ın “Bilimsel araştırmada ondan yararlanılsa da

Eskinin tam olarak çekilmediği yeninin tam olarak yerleşmediği günlerdeyiz. Tıpkı 19. Yüzyıl’daki atalarımız gibi. Doğduğumuz dünyadan uzaklaşıyor ancak maddi ve manevi olarak doyacağımız dünyaya varamıyoruz.



Dijital çağı henüz tam olarak konuşmaya başlayamadık bile.

Başkanlık rejimi ile birlikte yeni yapılanmalar da devreye giriyor. Yeni yapılanmalar arasında bendenizi en çok ilgilendiren birimlerin başında Dijital Dönüşüm Ofisi geliyor.

Poul Goodman’ın “Bilimsel araştırmada ondan yararlanılsa da yararlanılmasa da teknoloji; ahlak felsefesinin bir dalıdır, bilimin değil” önermesi hayatım boyunca benim için yol gösterici oldu. Dolayısıyla Dijital Dönüşüm Ofisi’nde hem dijital kültürün teknolojisi hem de ahlaki ve hukuki yönünün bir arada ele alınması gerektiği meselesine dikkat kesiliyorum.

Gençlerin yeni bilişim teknolojilerine olan mesafesi ile yakından ilgilenmeye çalışıyorum. Meselenin ahlaki yönünü kavramak için gençlerin içine doğdukları dijital kültürü nasıl idrak ettiklerini anlamaya çalışıyorum. Bu minvalde sosyal medya üzerinden tanıştığım, Gaziantep’te yaşayan Merve Parlak’ın okuduğu kitapları tavsiye etmesinden çok hoşnut olduğumu söylemeliyim. Merve Parlak hem bilişim teknolojileri mezunu hem de AÖF’de İlahiyat okumuş. Edebiyat ile yakından ilgili. Yani teknoloji ile ilgilenenlerin pek çoğunda rastladığımız “kelime kaybı” onda yok. Şiir yazan bir bilişimci Merve.

Merve Parlak’tan niye bu kadar uzun bahsettiğime gelince... Henüz kendisi ile ru be ru görüşmedik. İletişimimiz mesajlaşma ve e-posta yoluyla oluyor. Biraz sonra size onun bendenize göndermiş olduğu mektubu sunacağım. Bu vesile ile gençlerin Dijital Dönüşüm Ofisi ile ilgili görüşlerine zaman zaman yer vermek istediğimi de ilan etmiş oluyorum. Buyurun:

“Merhaba,

İsmet Özel’in ‘kuru bir bilgisayar tıkırtısıyla’ dediği vakitler... Yıl 1980. Ülkemizde ilk internet bağlantısı 1993 yılında ODTÜ’de gerçekleşti. Geciktiğimiz ağ bağlantısıydı o yıllarda. Şu an ise insan kabiliyetini, hayal gücü ve gerçekliğini makineleştiren bu düzen.”

6 Temmuz’un ilk saatinde bu tweet’i atmıştım. Gündüz vakitlerinde Bilişim 500 Ödülleri’ni takip ettim. Etkinlikteki bir röportajda Ömer Fatih Sayan, kurulacak Dijital Dönüşüm Ofisi ile büyük veri analizi, yapay zekâ uygulamaları ve siber güvenlikte Türkiye’nin küresel trendleri yakalayacağını, ofisin dijital dönüşüm için bir kapı olacağını açıkladı. Hatırlarsınız sizinle dijital kültür ve mahremiyet üzerine birkaç kez konuşma fırsatımız olmuştu. “Umarım yeni hükümet çok güçlü bir planlama, ehil isimler ve disiplinler arası çalışma ile iyi bir başlangıç yapar” diyen tivitinizi okuyunca aşağıdaki satırları sizinle paylaşmak istedim.

2008 yılında hizmete giren, bugün birçok devlet ve kurum işlemine internet üzerinden ulaşma olanağı sunan e-Devlet örneği ile başlayayım. Bir web sitesi ile sayısız evrak işi azalmasıyla beraber hızlanıp kolaylandı. e-Devlet dijital dönüşüm adına olmazsa olmaz bir adım, bir başlangıç idi. Radikal adımlar ise söz konusu değildi. Hükümetin yeni sistemiyle beraber tüm bakanlıkları ilgilendiren konularda faaliyet yürütecek 4 ofis kurulacak. Bu 4 ofis doğrudan Cumhurbaşkanı’na bağlı olacak. Bu sebeple Dijital Dönüşüm Ofisi, bu dört ofis içinde başka bir yerde duruyor. Belki de azami dikkat isteyen tek ofis o. Kurulan bu ofis, ekonomi, medya, eğitim, sağlık, hukuk, tarım ve kültür alanlarıyla birebir ilişkili olacak.

Şimdi dünya, olduğundan da hızlı ilerliyor ve dinamiği, ağırlığı belli ülkelerin elinde. Ülkeler inanılmaz bir rekabetin içinde. Almanya, ABD, Çin ve Rusya öngörülü davrandığı için yeni dünyada yetkinlik sahibi ülkeler arasında yer alıyor. Yapay zekâ, robotlar, sensörler, bulut bilişim, artırılmış gerçeklik, büyük veri ve nesnelerin interneti teknolojileri insan gücünü azaltıyor yahut yönünü değiştiriyor. Bir bakıma algoritmalar üretimin yeni anlamında söz sahibi oluyor.

Ülkemizdeki dijital dönüşüm uygulamaları bireysel ve pilot alanlarda ilerliyor. Örneğin Gaziantep’te kurduğu akıllı fabrikada Şölen, çikolata üretimi gerçekleştiriyor. Türkiye’nin verileri (%96’sı) yurtdışındaki veri merkezlerinde saklanırken şimdi Gebze’deki Turkcell Veri Merkezi’nde muhafaza ediliyor. Gelişmelerin yokluğundan bahsedemeyiz bu sebeple. Sadece şimdiye değin herhangi bir devlet politikası bulunmuyordu. Dijital Dönüşüm Ofisi, beklenilen politika için sacayağı olacak.

Şüphesiz Dijital Dönüşüm Ofisi’nde proje tasarımı ve yazılımı için insan kaynağı planlaması yapılacak ve bir yönetim sistemi oluşturulacaktır. Fakat şu da bir gerçek ki dijital dönüşüm sürecine tereddütle bakan ülkeler arasındayız. Peki bu algının değişmesi mümkün mü? Elbette değişebilir. Bunun için alt yapı desteği bir yana insanlar internete ve sistemlere bağlıyken “Niçin ve nasıl değer üretmeliyiz?” sorusuna cevap aramalı ve ülke çapında dijital kültürün kavram ve araçlarını yeniden yapılandırmalıyız.

Dijital Dönüşüm Ofisi’nin yıl içinde -belki 10 belki 20 yıllık- bir “Dijital Dönüşüm Planı” hazırlayıp resmîleşen bu planı ulusal ve uluslararası platformlarda duyurmalı. Hâlihazırda birçok ülkenin strateji planlarını küresel düzlemde paylaştığı gibi. Beraberinde ülke içinde dijital kültür bilincinin oluşturulması ihtiyaçlar listesinin başında bulunuyor. Bu noktada belediyelerin Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı’na bağlı bilim merkezleri çalışmalarda bulunup atölye veya tiyatrolarla 5-12 yaş arasındaki çocuklara dijital dönüşüm kavramını ve dijital vatandaşlığı öğretebilir. Millî Eğitim Bakanlığı eğitim müfredatında değişikliğe gidebilir, sarmal yaklaşımla zorunlu dijital okuryazarlık dersleri verilebilir. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca tüm resmi ve özel kurum ve kuruluşlar için çalışma alanları ile bağlantılı dijital kültür ve dönüşüm başlıklı rehberler hazırlanabilir. Akıllı fabrika, akıllı tarım, akıllı şehirler, … Tüm bu tamlamalar insandan robota üretimin planlanması ve gerçekleştirilmesi ile mümkün. Dijital ekonominin gelişimini sağlayacak politikaların sunulması, inovasyonun dijital içerik üzerine yönelmesi aşılması gereken bir başka eşik. Diğer yandan Adalet Bakanlığı siber savaş hukukunu oluşturarak devletin sanaldaki veri varlığını güvence altında tutabilir.

2011’de Endüstri 4.0 kavramı ile başlayan dijital dönüşüm rekabeti ülkeler arasında devam ediyor, henüz tamamlanmış değil. Treni kaçırmış değiliz. Sadece somut ve sürekli yatırımlarda bulunmalı, analitik adımlarla çalışmalıyız.

Nitekim dijital dünyada değer üretemeyenlerin yaşama şansı bulunmuyor.”

Genç bilişimcinin mektubunu okudunuz. Sorun alanımız şu: Kadim değerleri yeni teknolojiler eşliğinde nasıl hayatımızda tutacağız? Kadim değerlerden kastım toplumsal dayanışma, saygının ve hoşgörünün hakimiyetinde zaman ve mekan idraki, insan fıtratına hürmet. Bedenimizi bize verilmiş bir emanet olarak idrak etmeye devam etmek...

Bu konuda konuşmaya devam edeceğiz elbet...

#Milli Eğitim