“Erkekler çalışmalı, kadınlar da”

04:0028/11/2018, Çarşamba
G: 28/11/2018, Çarşamba
Fatma Barbarosoğlu

I-Başlıkta gördüğünüz tırnak içi ifade David Herbert Lawrence’e ait. Kendisi çarpıcı romanlara imza atmış, 1885-1930 yılları arasında yaşamış bir edebiyatçı. “Arabistanlı Lawrence” adıyla tanınan antropolog ile karıştırılıyor. İkisi de isimlerini kısaltarak kullanıyorlar, ikisinin de doğum ve ölüm çizgisi birbirine çok yakın. Fark ettiğiniz gibi ikisi de Halide Edip’in kuşağından. Ne ki Halide Edip’in ömür çizgisi daha uzun.D. H. Lawrence’ın para kazanmak için yayınladığı dokuz denemesi, Pornografi

I-

Başlıkta gördüğünüz tırnak içi ifade David Herbert Lawrence’e ait. Kendisi çarpıcı romanlara imza atmış, 1885-1930 yılları arasında yaşamış bir edebiyatçı. “Arabistanlı Lawrence” adıyla tanınan antropolog ile karıştırılıyor. İkisi de isimlerini kısaltarak kullanıyorlar, ikisinin de doğum ve ölüm çizgisi birbirine çok yakın. Fark ettiğiniz gibi ikisi de Halide Edip’in kuşağından. Ne ki Halide Edip’in ömür çizgisi daha uzun.



D. H. Lawrence’ın para kazanmak için yayınladığı dokuz denemesi, Pornografi ve Müstehcenlik adıyla Türkçeye çevrildi. Yayıncı kitabı keşke başka bir isimle yayınlamış, mesela benim başlığa çıkarttığım denemeyi kitabın ismi yapmayı seçmiş olsaydı. Kitabın orijinal adı Pornagraphy and Obscenity’nin birebir kullanılması şart değildi diye düşünüyorum. Kitaptaki denemeler, modern kadın ve modern erkeğin kimlik ve kişiliklerindeki dönüşümleri, benlik arayışlarını, oluşlarını ve olamayışlarını anlatıyor. Kitabın yayınlanış tarihi 1929. 1929 yılında yayınlanmış bir kitabın bugün bizim sorunlarımızı birebir kapsıyor olması karşısında bir hayli şaşırdım.

D. H. Lawrence’ın adı geçen kitabını geçen hafta bitirdim. Kitabı bitirince mola olarak sosyal medyaya girdim. Sosyal medyanın kadınların çalışması meselesinde yine “yıkıldığını” gördüm. Hep beraber ses verme eyleminin konusu, Necmettin Erbakan Üniversitesi Uzay Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karalı’nın tiviti olmuş bu defa. Şöyle diyor Uzay Bilimleri profesörü: “İlan ediyorum; Aile hayatına yönelik, bazı politikaları yanlış buluyorum. İyi bir çocuk yetiştirmek, iyi bir ev hanımı olmak, bakan ya da başkan olmaktan veya başarılı bir iş kadını olmaktan çok elzemdir. Yerel seçimde hiçbir kadın belediye başkanı adayına oy vermeyeceğim”.

Tiviti okuyunca bu tivitin tam da “Gün Gün Sosyoloji” adıyla açtığım klasör için uygun olduğunu düşündüm.

Sayın profesörün görüşü sosyal medya ahalisi tarafından şiddetle eleştirilmiş, günün sonunda profesör istifasını açıklamış.

Önce şunu netleştirelim. Herkes fikir hürriyetine sahiptir. Görüşünü açıklayabilir. Ancak görüşünü açıkladığı mecranın kimyasını iyi analiz etmek durumunda. Aksi halde linç kampanyası için hazır olda bekleyenler sebebiyle hem fikir hürriyeti yara alıyor hem de insanların kendilerini ifade edebilme imkanları ortadan kalkıyor. Nitekim sayın profesör paylaşmış olduğu tiviti günün sonunda silmek zorunda kaldı.

Neden böyle oldu? Sosyal medya, özel ile kamusalın birbirine karıştığı bir mecra. Sıradan insanların özel ile kamusalı birbirine karıştırması, takipçi sayılarının artmasına, onları “fenomen” yapmaya yararken, kamusal kimliklerin özel ile kamusalı birbirine karıştırması “aidiyet kimliği” üzerinden algılanarak tepkisel yaklaşımlara sebep oluyor.

Mesela sayın profesör “Aile hayatına yönelik bazı politikaları yanlış buluyorum” dedikten sonra yanlış bulduğu politikaları açıklayan cümleler kurmalıydı. Bunu yapmak yerine “İyi bir ev hanımı olmak, bakan ya da başkan olmaktan veya başarılı iş kadını olmaktan çok daha elzemdir” diyerek kişisel tercihini ve değer yargılarını ortaya koyuyor.

Kamusal mesafeden başlayan iletişim kişisel beğeni ile nihayetleniyor. Dolayısıyla sayın profesör pek çok yanlış anlamanın yolunu açacak cümleler söylemiş oluyor.

İyi bir ev kadını olmak nedir? Ev kadınının iyiliği, evin fertlerinin değerlendirmesine tabi tutulabilecek bir şeydir. Diğer taraftan toplumsal olarak bütün kadınlar ev kadını olmalıdır söylemini sosyal medyada dile getirdiğiniz zaman ekonomik sıkıntı içindeki kadınları, meslek kadınlarının tepkisini çekmeniz, hatta annesi, eşi, kız kardeşi çalışan erkeklerin tepkisini çekmeniz kaçınılmaz olur. Sadece kişisel tepkiler değil, kurumsal tepkiler de devreye girer. Çünkü dile getirilen şikayet cümlesi, doğrudan kadın seçmenleri ilgilendiren bir cümledir ve hiçbir siyasi parti nüfusun yarısını kaybetmeyi göze almaz. Ne olmuş olur bu durumda? Gösterilen reaksiyonun şiddeti, ev kadınlarının sorunlarının konuşulmasını engeller, çalışan kadınların iş ve aile dengesi kurmasına da hiçbir katkı sağlamamış olur.

Kadınları, çalışan kadınlar ev kadınları diye ayırmak, ev kadınları iyidir çalışan kadınlar kötüdür ya da çalışan kadınlar candır ev kadınları ne yapıyor ki tarzı düzeysiz ayırımlar yapmak, ne rasyonel ne de ahlaki. Çalışan kadınlar da canhıraş bir şekilde ev kadını olmak zorunda kalıyorlar ve ailedeki sorunların önemli bir kısmı buradan kaynaklanıyor. Diğer taraftan dar gelirli ailelerde ev kadını olmak dünyanın en zor mesleği.

II-

Geçtiğimiz Cumartesi günü KADEM’in düzenlemiş olduğu III. Kadın ve Adalet Zirvesi’nde Doç. Dr. Sare Aydın Yılmaz’ın yönettiği “İyi Bir İş –Aile Dengesine Doğru” başlıklı oturumda, çalışma hayatı ile aile dengesinin kurulması konusunda sivil toplumun ve devletlerin yaptığı çalışmaları Fransa, Portekiz, Katar ve Belçika örnekleri üzerinden dinleme imkanına sahip oldum. Tebliğ sunan konuşmacıların üçü erkek birisi kadındı. Portekizli kadın psikiyatr Dr. Margarida Gonçalves Neto, hayatın içinden örnekler sunarken sivil toplumun ve devletlerin, ailesizliğin maliyetinin çok yüksek olacağı gerçeğini bir an önce idrak ederek “aile dostu” politikalara destek vermeleri gerektiğini söyledi.

OECD Sosyal Politikalar Bölümünde kıdemli ekonomist olan Dr. Willem Adema Türkiye’de çalışma saatlerinin diğer OECD ülkelerinden fazla olduğuna dikkat çekerek bu durumun iyileştirilmesi gerektiğini söyledi.

Dr. Adema “iyi baba imgesi”nin popüler kültürde değişmeye başladığını, bir kaç yıl öncesine kadar beceriksiz baba figürü geçerli iken son yıllarda çocuklarının her şeyi ile ilgilenen maharetli baba örneklerinin reklamlardan çizgi filmlere kadar pek çok mecrada yer bulmaya başladığını söyledi.

Sanırım Türkiye’de aile içi iletişimin en büyük sorunu “Eve para getiriyorum, daha ne yapayım” diyerek kendisini evin içinde, ama sorunların ve sorumlulukların dışında tutan baba profilinden kaynaklanıyor.

Bizler, bizim kuşağımızdan kadınlar, annelerimizden devraldığımız, evin içindeki sorunları ve sorumlulukları mümkün olduğu kadar evin babasından uzak tutma anlayışını sürdürdük. Ama bugün bunun artık mümkün olmadığını kabul edip konuşmaya buradan başlamamız gerekiyor diye düşünüyorum.

#Kadın
#Erkek
#Türkiye