“Çeyrek altınımı geri ver !” ya da mahremi deşme operasyonu

04:007/03/2018, Çarşamba
G: 7/03/2018, Çarşamba
Fatma Barbarosoğlu

Niyetimiz, tarih sahnesine, çeyrek altına kilitlenen Türkiye gerçeği olarak geçmek mi?Geleceğin sosyoloğu zihniyet üzerine araştırma yaparken 4 Mart 2018’i merkeze alacak ve o gün Türkiye hanesinde “çeyrek altınımı geri ver” haberine odaklanacak. Neden mi? Medyanın “haber değeri” konusundaki kafa karışıklığını, bütünü görmeyip fragmanlara odaklanışını, “çeyrek altınımı ver” haberine ayrılan yer kadar hiçbir şey ispat edemez.Haberi ilk önce Habertürk gazetesi yaptı. Ama haber o kadar “orijinal” ve

Niyetimiz, tarih sahnesine, çeyrek altına kilitlenen Türkiye gerçeği olarak geçmek mi?



Geleceğin sosyoloğu zihniyet üzerine araştırma yaparken 4 Mart 2018’i merkeze alacak ve o gün Türkiye hanesinde “çeyrek altınımı geri ver” haberine odaklanacak. Neden mi? Medyanın “haber değeri” konusundaki kafa karışıklığını, bütünü görmeyip fragmanlara odaklanışını, “çeyrek altınımı ver” haberine ayrılan yer kadar hiçbir şey ispat edemez.

Haberi ilk önce Habertürk gazetesi yaptı. Ama haber o kadar “orijinal” ve trollere taş çıkartacak kıvamda bulundu ki, Habertürk’ün haberini Hürriyet ve daha sonra diğer gazeteler alıntılamakta bir sakınca görmedi.

Böyle yaşıyoruz artık. Geneli ilgilendiren her konuya bigane, iki kişi arasında cereyan eden olaylara karşı aşırı ilgili. Aşırı bilgili. Aşırı ilgi kısmını mahremi deşme operasyonu olarak da okuyabiliriz.

Neden bahsettiğimi anlamayan değerli okuyucularım var muhakkak. Müsaadenizle “haber”in içeriğinden bahsedeyim biraz.

Kayserili bir anne, komşu kızına taktığı altını benim oğlum artık evlenmeyecek diyerek 7 yıl sonra mektupla geri istedi. Ve bu mektup, necip ülkemde “haber değeri yüksek bir haber” olarak görüldü. Mektup alıntılandı. Yayınlandı. Buyurun:

“Meryem Hanım bu mektubu size oğlumun düğün davetiyesi olarak göndermek isterdim. Olmadı. Oğlum 38 yaşına gelmesine rağmen evlenmek istemiyor. Kısmet olmayınca olmuyormuş. Ne yaptıysam olmadı. Meryem Hanım derim ki, sizin kızın düğününde takmış olduğumuz çeyrek altını iade ederseniz memnun olurum. Size ve ailenize sağlıklar dilerim.”

Mektup bu. Mektubun dilinde bir sorun var mı? Yok. Haber değeri taşıyan bölüm neresi?

Sorunun cevabını yine Habertürk’ten alıntılayalım:

“Aldığı not karşısında şoke olan Meryem Ç. ve ailesi, olayın şaka mı, gerçek mi olduğunu anlamak için M.K.’yı aradı. Nottaki ifadelerini tekrarlayan M.K. isteğini yineledi. Bunun üzerine evlenen Ayşe Ç.’nin ağabeyi Murat Ç. hemen kuyumcudan çeyrek altın alıp evine gittiği M.K.’ya teslim etti.

Yaşadığı trajikomik olay karşısında şaşkın olduğunu belirten Murat Ç., “Bu ailenin paraya ihtiyacı olmadığını biliyorum. Demek ki kardeşimin düğününde altını hediye etmemişler, emanet vermişler. Çocukları evlenmediği için emaneti geri alamayınca da istemişler. Bunu da gördük. Hemen götürüp iade ettim”.

O dedi, bu dedi diyerek insanların sırrını ifşa etmek habercilik değildir!

Bu haber, sosyolojik, psikolojik, iletişim dili ve elbette hukuki bağlamda tartışma konusu yapılır. Bu haberden yola çıkarak armağan vermenin değişen boyutu üzerinde durulur. Ve en önemlisi de iki aile arasında cereyan eden böyle bir durumun sosyal medya aracılığı ile yayılmasının insan ilişkilerini nasıl etkilediği üzerine analizler yapılır. Sosyal medya çağında insanların “yanlış iletişim” içinde bulunmalarını engelleyecek bir görgü inşa edilmesi için sorumluluk alınır.

Medyanın yapması gereken bu.

Eğer yazılı medya “küçük hikayeyi” analitik bir dil ile ele almaz ise, kendi idam fermanını imzalamış olacak. İnsanlar yazılı medya yerine, “sosyal medya” üzerinden asla birbirini bütünlemeyen haberlerin peşinden gidecek ve kamusal alan tamamıyla iflas etmiş olacak.

Kadının mektup yazıp yıllar önce yaptığı hediyeyi geri istemesi bir ayıp ise, bu mektubu medyaya yansıtan ailenin yaptığı bin ayıp.

Neden mi?

Birincisi iki aile arasında cereyan eden görgüsüz bir davranış iken; ikincisi görgüsüzlüğe “haber değeri” atfeden bir mahremiyet ihlali.

Mahremiyet ihlali kimin aracılığı ile yapılıyor? Yazılı medya aracılığı ile.

Peki sokakları hijyenik bulmayan ve oturduğu yerden haber yapan medya anlayışımızın ayıbı ne olacak? İşte konu burada hukukçulara düşüyor. Annesinin yazdığı mektup ile Türkiye’nin gündemine oturan 38 yaşındaki bireyin haklarını korumak için hukukçuları sorumluluk almaya davet ediyorum.

Sosyal medya meselesi, mahremiyet ihlali başımızı çok ağrıtmaya başlamadan, kişiye gönderilen mektubun asla paylaşılamayacağı, habercilerin diline düşürülemeyeceği gibi meseleleri konuşmamız gerekiyor.

Hukukçu arkadaşlar ses verir mi acaba?

#Gündem
#Sosyal Medya