1940’larda oğul olmak... 2000’lerde oğul olmak...

04:0021/06/2019, Cuma
G: 21/06/2019, Cuma
Fatma Barbarosoğlu

-I-2000’lerde oğul/baba olmayı anlayabilmek için iki kuşak öncesinde oğul olmanın gündelik hayat pratiğine dair bilgimizin olması gerekiyor.Geçmişi ya idealize ediyor ya da yerin dibine batırıyoruz. Dünü, günün gözleri ile görmeye kalkışmak, çoğu zaman onu anlamamızı ve kavramamızı zorlaştırıyor.Geçmişi, özellikle yakın geçmişi anlamak için 70 yaşını aşmış kuşağın hayat yordamını, hayat tecrübesini dikkate almamız şart.Aşağıda okuyacağınız satırlar, çocukluğunu köyde geçirmiş, okumak için 13 yaşında

-I-

2000’lerde oğul/baba olmayı anlayabilmek için iki kuşak öncesinde oğul olmanın gündelik hayat pratiğine dair bilgimizin olması gerekiyor.

Geçmişi ya idealize ediyor ya da yerin dibine batırıyoruz. Dünü, günün gözleri ile görmeye kalkışmak, çoğu zaman onu anlamamızı ve kavramamızı zorlaştırıyor.



Geçmişi, özellikle yakın geçmişi anlamak için 70 yaşını aşmış kuşağın hayat yordamını, hayat tecrübesini dikkate almamız şart.

Aşağıda okuyacağınız satırlar, çocukluğunu köyde geçirmiş, okumak için 13 yaşında köyünden ayrılmış, 78 yaşındaki M.K’ya ait. Hayat hikâyeleri, hayat tecrübeleri, değişimin izini sürebileceğimiz en sahih haritalardır, benim için.

1940’larda köyde erkek çocuk olmanın sorumluluğunu kavramadan değişimin izini sürmemiz mümkün olmaz diye düşünüyorum.

1940’larda köyde geçen çocukluk tecrübesi için, buyurun:

“1941 doğumluyum. Doğduğum gün bir hayvan gibi ayaklanaydım, iş verilirdi derhal. 1947’de danaları gütmesi için çırak tutuldu. Beni de çırağın yanına çırak ettiler. 1949’da, sekiz yaşımda önüme üç dana kattılar. Bir yaz boyunca onları kırlarda güttüm. Dana gütmek için evden, sabah altı gibi gün doğarken çıkılır, sabah öğünü kırda yenilir. Akşam ezanına kadar kırda. Öğün dediğin bir somun ekmek, biraz da içine konulacak şeker ya da peynir.”

“Köy yerinde illa ki aileden birisi çoban olur ve koyunlarla o ilgilenir. Kışın yatsı zamanı ağıla, koyuna bakmaya gidilir. Koyuna bakmaya çıra yakılarak gidilir. Çocuklardan biri çıra tutar, baba/amca koyunlarla ilgilenir. Çıra tutan çocuk 4-5 yaşlarındadır çoğu defa. Köy yerinde çocuk, yardımcı eleman gibidir. Nerede boşluk var, ihtiyaç var, çocuk oraya ikame edilir. Çocuk kırda değil, evde ise, o zaman evdeki kadınların yardımcısıdır. Su taşımaktan çocuk bakmaya, ateş yakmaya, odun kesmeye kadar aklınıza ne iş geliyorsa.”

“Köyde erkek çocuk çok erken cemiyet hayatına karışır. Altından bezi çıktıktan itibaren erkek çocuk köy odasına gitmeye başlar. Köy odasına dedemle giderdim. Altı yaşından itibaren köy odasındaki bardakları yıkama, sofra kurma, odun taşıma, mekanı süpürme görevleri verilir çocuklara. Sonra sonra soba yakma görevi de verilir.”

“12 yaşındaki erkek çocuk kırda yatarak hayvanlara çobanlık eder. Gece sessiz, ıssız ve karanlık. Nasıl yatar çocuk orada? Yatardı... 12 yaşından itibaren çocuk evin odunlarını kırmaya başlar. Şimdi çocuklara baltayı ver bakalım, kaldırıp geri vurabilecek mi?”

“15 yaşımda elime bıçak verdiler. ‘Köy Odası’na misafir gelmiş al bu tavuğu kes.’ Tavuğu tuttum. Tavuğu kursağından kesmişim. Yere bırakınca tavuk kaçtı.(Gülüyor) Yakalayıp tekrar kestim.”

“İlk okul bittiği gibi çocuk kepeneği geçirir sırtına. Koyun, keçi çobanıdır artık.

Evde koyun kuzu yoksa, Aydın’a çalışmaya gider. Köylü için Uşak’tan öte her yer Aydın’dır. Çiftliklere bağ bellemeye, pamuk toplamaya, mevsimlik işçi olmaya gider.”

-II-

Yukarıda bahsi geçen her işi, erken yaşlardan itibaren yapmaya çalışan köydeki çocuk, bütün bu işleri büyüklerin meclisinde kendisine yüklenen vazifelerle öğrenir. Her oğul atası gibi olacaktır. Emmisi, dayısı, dedesi, babası gibi yani. Model bellidir.

Köylerde hayat artık böyle sürmüyor. Köylerin çoğu kışın boş, yazın dolu. Mevsimlik yaşama mekanları gibi.

Köyden dışarı çıkmamış ailelerin oğulları, yaz tatilinde köyde çalışıp okul zamanı bir diploma peşinde koşuyor. Çünkü hiçbirisi babasının hayatını devam ettirmek istemiyor.(Neden istesin ki? Bu soruya samimiyetle cevap arayalım lütfen!)

Diploma alınıncaya kadar çekilen maddi sıkıntılar gençlerin bedenine yük. Bir müddet sonra yere bırakacağını düşünerek sabırla sebatla taşıyorlar o yükü.

Okul bitip de sırttaki yük yere bırakılamadığında, diploma yeni bir hayata yol açmadığında olanlar oluyor. Üçüncü sayfa olarak imlediğiniz bütün haberler...

Soru şu: Fakir gençlerin ve genç oğlu olan fakir babaların hikâyesi niye bizden uzaklaşıyor? Hikâye neden sadece üçüncü sayfa haberi olarak bir anlığına gelip geçiyor gözümüzün önünden?

Ne diyorum ki ben? Fakir kelimesi bile dilimizden uzak? Dar gelirli deyince zihin “dar”ı parantez içine alıp “gelir”e mi odaklanmış oluyor?

#Köy
#Çocukluk
#Oğul
#Baba