Zamanın birinde ve dahi her zamanın içinde, talihine küsen bir adam vardır. Hikâyeleri dilden dile aktarılır, her aktarışın içine bir umut her umudun içine mücadele ve azim tohumu ekilir.
Bizim masalımızın talihine küsen adamı dilinde şikâyet, kalbinde nefret, dünyayı hem kendine hem cümle âleme dar eden, “Ağustos’ta denize girsem balta kesmez buz olur” diyen bir Hasan’mış. Onu, şikâyetin kuyusundan çıkarmaya beyhude uğraşanlar “Hasan, ha sen ha ben” diye başlarına gelenleri anlatıp bu başa gelenlerle nasıl yola devam ettiklerine dair tecrübelerini bölüşmeye kalkar, lakin söyleyenin sözü duvara çarpar, Hasan’ın kulağından geri dönermiş. “Benim talihim gibi talih kimde var!” deyip yüzünü duvara çevirir, ne doğan günden ne batan günden üzerine düşeni alır, her günü talihine küserek her geceyi talihine beddua ederek tüketmeye devam edermiş.
Hasan sadece talihiyle kavgalı değil, herkese dargın herkese öfkeli. Konu komşu, eş dost, uzak yakın köyler talihine küsen adamı hem talihi hem kendisi ile barıştırmak için her yolu denedilerse de sonuç nafile.
Derken günlerden bir gün, talihine küsen adamın köyüne bir bezirgân uğramış ve nice talihine küsen adamları talihi ile barıştırdığını anlatıp “Eğer istersen sana da yol yordam öğretirim.” demiş.
Talihine küsen adam bezirgânın anlattıklarını hiç dinlememiş. “Ben talihime küstüm, barışmam, barışacaksam da onun benim ayağıma gelip aman dilemesi lazım.” diye diretmiş.
Bezirgân yine de söyleyeceğini söylemiş: “Ben talihini nerede bulacağını söyleyeyim sana. Gidip gitmemek sana kalmış. Kısmet köprüsüne varırsan oradan geçen talihler arasında kendi talihini bulursun. Yani istersen...”
Bezirgânın “yani istersen” lafı talihine küsen adamı heyecanlandırmış. İster miyim diye sormuş kendine. Bir istediğine bir istemediğine karar vermiş. En sonunda “Yazı tura atıp ona göre yola düşmeye ya da evde kalmaya karar vereceğim.” deyip kendi sözünden caymamak için de yazı tura işini köylünün önünde yapmış. “Yazı ise gideceğim, tura ise burada kalacağım.” Yazı gelmiş. “Bir daha deneyelim” demiş. Yazı. Bir daha bir daha. Her defasında yazı gelince köyün muhtarı “Kısmet köprüsünde talihinin seni beklediğine bundan âlâ delil olur mu?” deyince talihine küsen adam ayakları geri gide gide yola düşmüş.
Şevk ile değil bezgin bezgin yürüdüğünden yolu bitirmesi uzun sürmüş. Sonunda kısmet köprüsüne varmış. Bilenler bilir, kısmet köprüsünün yolu şevk ile, aşk ile gidenlere yakın, gönülsüz gidenlere uzaktır.
Talihine küsen adam bezgin, nezgin, üzgün, beklemiş beklemiş ne gelen var ne giden. Beklerken beklerken uykuya yenilmiş. Kuş gibi konduğu yere taş gibi yerleşmiş. Uyandığında engin bir sessizliğin, bir ışık hüzmesinin içinden etrafına bakınmış. Sanki kâinat yeni baştan yaratılmış da Hasan o tazeliğin içine süzülmüş. Az ilerde koyunlarını otlatan bir çoban görmüş. “Ben talihimi bekliyordum, uyuyup kalmışım. Sen talihlerin gelip geçtiğini gördün mü?” “He” demiş çoban. “Birkaç saat oldu.”
Şikâyeti şikâyete, küfrü bedduaya eklemiş Hasan.
“O kadar dellenme hele” demiş çoban “Sabret yarın gene geçerler.”
Talihine küsen adam ikinci gece de bekleyişin hükmünü yerine getiremeyip ölü gibi uyumuş. En nihayet üçüncü gecede, geçip gitmekte olan talih kervanına yetişmiş. “Hey gidenler, benim talihim aranızda yok mu?” diye seslenmiş. “Yok” demişler. “Herkesin talihi var da benimki mi yok aranızda? Benim talihim nerede!”
Başkalarının talihi, talihine küsen adama talihini hangi kuyunun dibinde bulacağını söyleyip kuyunun yerini ince ince tarif etmiş. Talihine küsen adam tarif edilen yere varana kadar dilinden bedduayı hiç düşürmemiş. “Aha da bana kör talih!” diye diye yürümüş. “Kuyuya varıp da kör karanlıkta ne göreceğim!” diye söylene söylene kuyudan aşağı bakmış. Kuyu karanlık değil. Aşağıda yan gelip yatmış biri, ayağının dibindeki sazı ara ara eline alıp tıngırdatıyor.
Talihine küsen adam, talihine iyice öfkelenmiş. Bir tekme atmış, kuyunun duvarına. Duvara atılan tekmeyi ta ciğerinde hissetmiş Hasan’ın talihi. Ama Hasan’a söylenmek yerine “Ben sana yardım edeceğim, hele sen yoluna koyul, dikkat et” demiş.
Talihine küsen adam az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Bir köye varmış. Köyde adamın biri ağaç kesmeye uğraşırmış ancak tek başına bir türlü ağacı yere yıkmayı başaramamış. Talihine küsen adamın ağacın orta yerindeki boşluğa baltayı şöyle bir sallaması ile boşluğun içinden çil çil altınlar saçılmış. Köylü eli ayağı uğurlu gelen yolcuya altınları paylaşmayı teklif etmiş. “Yok” demiş Hasan, “talihim bana yardım edecek, altınlar senin olsun.” Köylü “Olmaz öyle şey, ben senin sayende kavuştum bu altınlara, bunlar hem sana hem bana yeter.” dediyse de sözünü dinletememiş.
Talihinin ne zaman kendisine yardım edeceğinin merakı ile yolları birbirine ekleyen Hasan sonunda bir şehre varmış. Ahaliyi meydanda kuş uçururken bulmuş. Tuhaf demiş. Ne garip insanlar var. Ahalinin, her hareketine pür dikkat kesildiği kuş, gelip Hasan’ın başına konmuş. Yeni hükümdarımızı bulduk! Yeni hükümdarımızı bulduk” diye çığrışmış ahaliden bir kısmı. Çığrışmayıp susanlar “Bir daha uçuralım kuşu” demiş. Kuşu bir daha uçurmuşlar, kuş yine talihine küsen adamın başına konmuş. Kuş üçüncü defa uçurulup yine adamın kafasına konunca herkes ittifak ile “Yeni hükümdarımız sensin. Bu tahtın, bu da tacın” demiş. “Yok” demiş talihine küsen adam. “Taht da sizin olsun taç da. Talihim bana yardım edecek.” Etme gitme dedilerse de Nuh deyip peygamber demeyen talihine küsen adam vurmuş kendini yollara. Bir taraftan yürüyor bir taraftan da talihinin kendisine nasıl bir yardım edeceğini düşünüyormuş. Karşısına bir aslan çıkmış. “Dur yolcu!” demiş aslan, “Nerden gelip nereye gittiğini söylemezsen bir adım atamazsın.” Talihine küsen adam aslana macerasını anlatmış. Kuyudaki talihini, ağaçtaki altını, kendisine bahşedilen tacı ve tahtı...
“E,” demiş aslan “sonra...” “Sonrası,” demiş Hasan, “talihim bana yardım edinceye kadar yoluma devam edeceğim.”
Aslan bir pençe atmış talihine küsen adama. “Al bu da sana talihinin yardımı olsun.”
Mahallede dolaşırken bir kitapçıda ansızın karşıma çıkan bir kitabı alıp çocukluk günlerinde olduğu gibi bir nefeste okumayı çok seviyorum. Bir nefeste okumak için de oldukça ince kitaplar alıyorum. Josep Roth’un İş Bankası Yayınları’ndan çıkan Aziz Ayyaş Efsanesi adlı kitap tam benim istediğim gibi. Sadece 45 sayfa. Ki bendeniz Josep Roth’un toplu öykülerini okumuş, iki farklı kültür iki farklı zamanda birbirine çok benzeyen iki kalem olarak Roth’u, Mustafa Kutlu ile eşleştirmiştim. Hatta Roth hakkında yazılan bir metni telefonda Mustafa Kutlu’ya okuduğumda o dahi kendisi ile ilgili bir metni okuduğumu zannetmişti.
Roth’un, eski bir efsaneyi kendi kelimeleri ile aktarışını okuyunca, Mahmutgazi Köyü üzerine yapılmış doktora çalışmasındaki “Kaderine Küsen Adam” masalını yeniden yazmaya karar verdim. Kader yerine talih kelimesini tercih ettim. Yukarıda okumuş olduğunuz satırlar, sözlü kültür çalışması olarak yapılmış derlemeden öğrendiğim masalı, yazıya döküşümdür.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.