1962 yılında Afyon’da doğdu. Ortaöğrenimine İstanbul'da devam etti, 1980 yılında Afyon Lisesi'nden, 1984 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini, aynı bölümde "Türk-İslam Felsefesinde Tasavvufî Eğitimin Değerlendirilmesi" başlıklı bir tez hazırlayarak 1987 yılında tamamladı. İ.Ü. İktisat Fakültesi Sosyal Yapı-Sosyal Değişme Anabilim Dalı'nda "Modernleşme Sürecinde Moda-Zihniyet İlişkisi" başlıklı teziyle sosyoloji doktoru oldu. "Gün Akşamsızdır" adlı hikâye kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 2000 yılının en iyi hikâyecisi seçildi. Akademik çalışmalarının yanı sıra edebiyat ile de meşgul olan Barbarosoğlu, roman, hikâye ve deneme türünde birçok kitap kaleme almıştır.
Yayınlanmış Kitapları
Moda ve Zihniyet, Acı Deniz, Sözün Ve Sükutun Renkleri, Kamusal Alanda Başörtülüler, Gün Akşamsızdır, Senin Hikayen, İmaj Ve Takva, Ramazanname, Ahir Zaman Gülüşleri, Otobüsname/Yaşadığımız Şehir, Okuyucu Velinimetimizdir, Bahçeler ve Sokaklar, Hiçbiryer, İki Kişilik Rüyalar, Şov ve Mahrem, Uzak Ülke/Fatma Aliye, Medyasenfoni, Cumhuriyetin Dindar Kadınları, Son On Beş Dakika, Sözüm Söz, Rüzgar Avı
Günlük hayatta çok sık duyduğumuz bir cümle var: Bir şey değişir, her şey değişir.
“Bir şey değişir, her şey değişir” önermesi, teknolojik gelişmelerin toplumsal yapı üzerindeki etkileri için de geçerli bir önermedir. Mesela buhar makinesinin icadı üretim süreçlerini değiştirdiği için toplumsal hiyerarşileri geri dönülmez bir şekilde dönüştürdü; yeni davranış kodlarının ortaya çıkmasına sebep oldu. Aynı şekilde televizyonun icadı, internetin hayatımıza dahil olması, akıllı telefonun gündelik hayatın her safhasının en önemli taşıyıcısı haline gelmesi ve nihayet “yapay zeka”, “insanımsı robotlar” ile birlikte dünya “bildiğimiz yer” olmaktan çıkıyor.
İlk değişiklikler toplumun belli kesimlerinde tepki ile karşılanmıştı. Kas gücü ile çalışanlar, hayata dahil olan makinelerin kendi konumlarını sarstığını düşünerek makinelere saldırmıştı.
Günümüzdeyse “yeni” ve “yenilik” adeta aşk ile bekleniyor. Teknolojinin götürdüklerinden ziyade getirdiklerine odaklanmak, herkese iyi geliyor.
Geçen gün bir arkadaşım sohbet esnasında “Şu robotlar bir an önce hayatımıza girse de yaşlılığımızda ne olacağımızı düşünmekten kurtulsak” dedi. “Hem bakımımızı üstlenirler hem de iki çift lâf konuşacak biri olur.”
İletişim çağında iki çift lâf konuşmak için insansı robotların gelmesini bekleyen arkadaşımı şaşkınlıkla dinledim. Haklı mıydı? Esasında bu soru bile miadını doldurdu. Herkesin başka bir açıdan haklı olduğu zamanlara geldik.
Pandemi sonrası en çok duyduğum şikâyet: Kimse kimseyi dinlemiyor. Ya da telefonda birisiyle doğal bir sohbetin içindeyken muhatabınızın şöyle dediğine tanık olabiliyorsunuz: “Hep sen anlattın, şimdi ben anlatacağım, sen dinleyeceksin!”
“Ben seni çok dinledim, şimdi esas sen beni dinleyeceksin!” diyenler bir uçta; öbür uçta ise her daim “çevrimdışı” olanlar var. Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor. Bu sinyal gelmiyor her zaman, ama aradığımız kişiye ulaşamıyoruz sahiden. Bazen telefon açılıyor, bir sohbetin içinde olduğunuz vehmine bile kapılıyorsunuz hatta, ama birden sesinizin bir insan zihnine, kalbine değil, boşluğa düştüğünü ve boşluğa düşerken kelimelerin tenekeden olduğunu ve mermer zeminin üzerine tınlayarak çarptığını duyuyorsunuz.
Çoğu zaman yaptığımız konuşmaları doğal bir akış içinde gerçekleştiririz. Ama bazen bizim için “o konuşmayı” yapmanın önemli olduğu zamanlar olur. İşte o konuşmaları zihnimizde şöyle bir derler toplar, konuşma esnasında “Şimdi bunun sırası mı, ya da bunu şimdi söylemem anlamlı olmuş mudur?” diye düşünürüz. Muhatabımızın değer yargıları bizim için önemli ise söylediğimiz her kelimenin, her cümlenin onda yarattığı etkiyi, yüz ifadesinden, jest ve mimiklerinden yakalamak isteriz.
Yeni tanıştığımız ve üzerinde olumlu bir etki yaratmak istediğimiz bir kişi ile konuşurken nelere dikkat edeceğimizi, günümüzde kişisel gelişim kitapları belirleyip liste halinde sunuyor. “İş görüşmesinde dikkat edilecek hususlar” diye şöyle bir internete yazın, karşınıza birbirinin kopyası, suyunun suyu binlerce öneri çıkacaktır. Mesela şöyle bir öneri: “Muhatabınızı etkilemek istiyorsanız öz güvenli bir şekilde kendiniz gibi olun.”
Özgüven ve “Kendin gibi ol” emri, her vesile ile, her kademeden, her sınıftan, her meşrepten insanın tekrar ettiği reels vidyoları üzerinden dolaşımda. Reels vidyoları, farklı insanların hep aynı şeyi tekrarladığı, sündürülmüş cümlelerle yüklü.
Kadim kültür, mükellefi, insan-ı kâmil olmaya davet eder. Modern kültür “kendisi gibi olma”ya davet ediyor.
“Kendisi gibi olmak” etiketiyle pazarlanan, fotokopi usulü çoğaltılmış davranışlar ile insan-ı kâmil olmak arasında bir temas noktası bulmak mümkün olabilir mi?
Şunu sormaya çalışıyorum, negatif nasihatler üzerinden ele geçirilmiş sosyal medya insanına, sosyal medya üzerinden ulaşarak “insan-ı kâmil” olmaya davet etmek ne kadar mümkün?
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
Sular kirlendi su akıyor yolunu buluyor geldiği yere dönen orayı kirletiyor sna kucağı da kirlenmiş oluyor,Trmenni etmiyorum genel bir sarılma yaşamasa insanlık hepten vahşilecektir bir damla siyanür kütülerin elinde kitleye tehdit doğruya hakka sırtını dönmüş insan insanlığına tehdit merkezi olmuş.⁹
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.