Bir hediye olarak zaman...

04:0020/09/2024, Cuma
G: 20/09/2024, Cuma
Fatma Barbarosoğlu

I- 14 Eylül 2024 Cumartesi günü kadın hiçbir yerde Kandil tebrikine rastlamadı. Unlu mamullerin camlarında bile Mevlid Kandiliniz mübarek olsun, kutlu olsun tebriki yoktu. Kasaya yakın yerlere paketler halinde kandil simidi konmuştu. Önemi var mıydı bunun? Artık her an her şey parası olanlar için bir tık kadar yakın. Sokaklara gelmeyen kandil kadının içini burktu. Bugün, dedi, herkese kandil hediyesi vereceğim. Herkese en çok ihtiyacı olan şeyi vererek bugünü hep hafızasında saklamasına niyet edeceğim.

I- 

14 Eylül 2024 Cumartesi günü kadın hiçbir yerde Kandil tebrikine rastlamadı. Unlu mamullerin camlarında bile Mevlid Kandiliniz mübarek olsun, kutlu olsun tebriki yoktu.

Kasaya yakın yerlere paketler halinde kandil simidi konmuştu. Önemi var mıydı bunun? Artık her an her şey parası olanlar için bir tık kadar yakın.

 

Sokaklara gelmeyen kandil kadının içini burktu. Bugün, dedi, herkese kandil hediyesi vereceğim. Herkese en çok ihtiyacı olan şeyi vererek bugünü hep hafızasında saklamasına niyet edeceğim.

 

Yaklaşık 20 yıldır müşterisi olduğu dükkâna girdi, siparişlerini verdi. 40 yaşlarındaki adam siparişleri hazırlarken derdini anlatmaya başladı. Zor günler geçirmiş, ikinci evliliğini yapmış, iki kızından birinin velayeti karısında birininki kendisinde imiş.

 

Kadın, adamın kızlarıyla yaşadığı sıkıntıyı anladı. Nasihatlerde bulundu ama kurduğu hiçbir cümlenin nasihat eden lisanda olmamasına dikkat etti. Kadın konuştukça adam “Bu bana çok iyi geldi. Tam da ihtiyacım olan böyle bir tespitti,” dedi.  Kadın konuştukça adam “Ben bunu hiç anlayamamışım” diyordu, “Ne güzel oldu bunu öğrenmek. Hiç kimse bu durumu bana böyle anlatmamıştı.” Siparişi hazır olduğu halde, kadın yaklaşık 40 dakika adamın derdini dinledi, yaşanan çağın gençler ve çocuklar üzerindeki baskısını anlattı.

 

Kadın “İyi günler, hayırlı kandiller” diye dükkândan çıkarken adam “Bu sohbet ne kadar iyi geldi” diyordu tekrar tekrar. Teşekkürüne yeni bir teşekkürü yoldaş ederken ve her bir teşekkürün arasına yeni bir sorununu eklerken “Vaktinizi aldım, vaktinizi aldım” diyordu. Kadın “Bu benim size kandil hediyem olsun” dedi. Adam hiçbir şey anlamadı. “Ha evet. Tabii bugün kandil miymiş” dedi.

 

Birsine zamanı vermek hediyedir. Ne ki insanlar hediye kabul etmeyi, hediye almayı bilmez, başkasının kendisine verdiği zamanı bir hediye olarak kabul etmeyi ise hiç mi hiç bilmezler. Kendilerine verilen zamanın hediye oluşunu bilmelerine engel olan şey içlerinde mayalayarak kabarttıkları kibirleridir. Her konunun öznesi onlardır, her şeyi almayı hak eden yegâne varlıklar onlardır kendi gözlerinde. Haksızlık etmeyelim pek çoğu, günün klişesi olarak dilinin ucunda çevirir durur bir özür niyetine “Çok vaktinizi aldım,” cümlesini.  

 

Siz benim vaktimi alamazsınız.  Ben dahi kendi vaktime sahip değilim. Vaktimin bereketini kaçırabilir ya da vaktime bereket katabilirsiniz. Bana, size verilmiş vakitten vakit hediye edebilir ya da benim size hediye ettiğim vakti usulü erkan ile karşılayabilirsiniz.

 

Hz. Âdem’in cennetten indirilişinden itibaren dünya zamanı, ona ve çocuklarına bir mühlet olarak verilmiş, vaktin yegâne sahibinin Allah olduğunu idrak etme imtihanından geçmek ya da kalmak üzere kalplerindeki ölüm şuuruna rağmen yaşamaya yazgılı kılınmışlardır.

 

Ölüm şuuru ile yaşamak zordur. Ama ölüm şuuru olmadan hayat-memat dengesini kurmak imkânsızdır.

 

Günlük, yıllık ibadetler bize vaktin seyrini hatırlatır. Tabiatın döngüsel ritmine mümin kalp, ibadeti ile eşlik eder. Her gece, yeniden gelmek üzere yerini gün doğumuna bırakır. Gün yeniden doğar. Mümin de sabah ezanı ile dün bıraktığı kendine yeniden eşlik etmek üzere doğrulur. Gece yatınca ruh bir ara bedenden çıkmış, rüyanın mihmandarlığında gaybın haberlerine vasıl olmuştur. Şimdi ruh ve beden taze bir sabaha gün doğumu ile birlikte hazırlanırken kâinatın sesi sabah neşesi olarak gönle dolar. Büyük şehirlerde bile muhatabına hayrete düşürecek kuş sesleri duyulur gün doğumunda.

 

Gün doğumunda ibadet heyecanına kavuşan kalpler, vaktin kendilerine Rableri tarafından bahşedilmiş bir hediye olduğunu bilir. Bir gün daha, derler. Kazanmak için bir gün daha. Kaybedenlerden olmamak için bir gün daha. Ömürden bir günün, kaybetmek için de kazanmak için de çok uzun bir vakit olduğunu bilir hafv ile reca arasında salınan kalpler.

 

II-
 

Tadilatçı dükkânından içeri girdi kadın. Dükkânda başında bonesi 65-70 yaşlarında bir kadının gülkurusu uzun elbisesi prova ediliyordu. Kadın “Selamün aleyküm” dedi. Elbisesi prova edilen öylece baktı. Birkaç saniye bekledi kadın, Allah’ın selamını almasını dahi bilmeyenlerin meclisinde selam yere düşmesin diye. Sonra “ve aleyküm selam, verdiğim selamı aldım” dedi yüksek sesle. Dükkânın sahibi terzi hanım mazurdu, masumdu, sırtı dönüktü ve işi başından aşkındı, selamı duymamış olması mümkündü. Ancak gülkurusu elbisesi içindeki kadın tam karşısında idi. 

 

Kadın “Gönülden verilen bir selam en büyük hediyedir” dedi dükkândan çıkarken. “Hediyeyi kabul etmek dahi bir sanattır.”

 

Sanat nedir almak vermek bahsinde diye düşünürken ve içinde debisi hızla yükselen bir nehri zapt etmeye çalışırken telefon çaldı. “Hocam” dedi kalbi güzel, kendi güzel, lisanı latif, hali zarif, yaşça kendinden pek küçük, ilim bahsinde yüce arkadaşı. “Hocam, hayırlık için helva kavuruyordum, tam kokusu etrafa yayılırken nasibinize düşsün diye sizi aradım.”

 

“Ah canım, senin de nasibin kavi, kandilin mübarek olsun. Allah kabul etsin.”

 

 

III-
 

Yıllardır her kandil aradığı, hürmette kusur etmekten korktuğu büyüğünü aradı kadın. “Mevlid Kandiliniz mübarek olsun.” Karşı taraf birkaç saniye sustu. Boşluğuna denk gelmişti. Kadın “Sanıyorum, kandilinizi ilk tebrik eden benim” dedi, ilk olmanın sevincini kendine bahşetmek istercesine. Evet, cevabını alacağından emindi. Gelen cevap evetten fazla, evetten ağırdı: “Artık kimseler kandil tebrikinde bulunmuyor”.

 

Eski dünyaya ait iki yolcu olarak konuştular, geçmişin artık mahsul vermeyen yaylasında.

 

Kadın eve döndüğünde mesaj kutusunda kandil tebriği ile birlikte gönderilmiş bir link buldu: https://www.youtube.com/watch?v=Oc8ctvx4IOk. 

 

İshak Arslan, “Mevlid: Kurtuluş Vesilesi”

Hıristiyanlar: İsa öldü, yeniden gelecek!

Şiiler: Hüseyin öldü, Mehdi gelecek!

Sünni-Osmanlı, Türk/Kürt Müslümanlar: Muhammed doğdu!

 

Mevlide dair sosyo-politik, antropolojik bir analiz… Sunuşundaki müjde vurgusu gönlünün yorgunluğunu aldı.

 

 

IV-
 

Çok uğraştınız vaktin idrakini yolundan çıkarmak için. Mevlid kandili de neymiş, mevlid neymiş diyenlerin çocukları baby shover dükkânları açtı şehrin en “mutena” AVM’lerinde. Cadılar Bayramı’nı “bu topluma hediye etmekten” duydukları memnuniyete dair “Instagram paylaşımları” yaptılar. 

YANİ!

#zaman
#hediye
#Fatma Barbarosoğlu