UMAD ve âlim sorumluluğu

04:0018/05/2018, Cuma
G: 18/05/2018, Cuma
Faruk Beşer

Âlim olabilmenin yolunu soran gençlerin soruları üzerine daha önce bu konuda: ‘Nasıl âlim olunur’, ‘Kuranıkerim Âlimi nasıl tanıtıyor?’ ve ‘Âlim olmak isteyen gençlere’ başlıklarıyla üç yazı yazmıştım.İki hafta önce UMAD’ın (Uluslararası Müslüman Âlimler birliği Derneği) bu konuda geniş katılımlı bir toplantısı oldu. Biz de Yüksek İstişare Kurulu Üyesi vasfıyla hazır bulunduk. Başta başkan Abdülvahab Ekinci olmak üzere yönetim kurulu üyeleri iyi bir hizmet gerçekleştirdiler. Bir gün boyunca bu mesele

Âlim olabilmenin yolunu soran gençlerin soruları üzerine daha önce bu konuda: ‘Nasıl âlim olunur’, ‘Kuranıkerim Âlimi nasıl tanıtıyor?’ ve ‘Âlim olmak isteyen gençlere’ başlıklarıyla üç yazı yazmıştım.

İki hafta önce UMAD’ın (Uluslararası Müslüman Âlimler birliği Derneği) bu konuda geniş katılımlı bir toplantısı oldu. Biz de Yüksek İstişare Kurulu Üyesi vasfıyla hazır bulunduk. Başta başkan Abdülvahab Ekinci olmak üzere yönetim kurulu üyeleri iyi bir hizmet gerçekleştirdiler. Bir gün boyunca bu mesele tartışıldı ve çok istifadeli oldu. UMAD, meselenin esasını kavramış ve âlimin cemaatlerin, fırkaların ya da kavimlerin değil, ümmetin âlimi olacağı gerçeğine uygun bir perspektif yakalamış.



Toplantıda Türkiye’nin her bölgesinden âlimler ve seydalar vardı. Ben bundan şunu anlamak istedim; Yiğit düştüğü yerden kalkar. Dolayısıyla hala bir Müslüman kavimler birliği olan Türkiye bu işin sancaktarlığını yapmaya yine de en yakın ülke olarak gözüküyor. Bu sebeple Karadavi başkanlığındaki ‘Dünya Âlimler Birliği’ ile de yakın temas kurularak bu birlikteliği bütün İslam ülkelerince kabul edilen bir seviyeye ulaştırmak, olması gereken bir hedeftir. Umuyorum öyle de olacak.

Bu toplantıda söyleyebildiklerimi, önceki yazılarımdakileri tekrarlamadan burada da vermek istiyorum:

‘Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu’ diye çevrilen ayeti kerime aslında âlimde olması gereken çok önemli bir özelliğe değinir. Şöyle buyrulur: ‘Bir de gece saatlerini Allah’a kullukla, secde ve kıyamla geçiren, insanları ahiret ile uyaran, ama rabbinin rahmetini de uman kimseyi düşünün. De ki hiç âlim olanlarla olmayanlar bir olur mu? Bundan ancak saf akıl sahipleri ders çıkarabilir’ (Zümer 9). Burada vurgulanan noktanın, geceyi Allah için ihya etme olduğu açıktır ve âlimin en temel özelliklerinden biri budur. Bizim gerçek âlim olamayışımızın sebeplerini tespite buradan başlamalıyız. İnsanları ahiret için uyarma/inzar etme ve Allah’ın rahmetini öne çıkarma da yine bu ayette değinilen özelliklerdendir.

Kuranıkerim’de bunu vurgulayan başka ayetler de vardır. Önce âlimlerin peygamberlerin varisi olduğunu hatırlayalım ve âlimlerin imamı olan Resulüllah (sa) için Allah’ın ne buyurduğuna bakalım:

‘Ey bu yükün altında ezilen resul, birazı hariç geceleyin kıyamda ol. Yarısında yahut biraz daha az. Ya da buna biraz daha ekle ve Kurân’ı düşüne düşüne (tertîl ile) oku. Çünkü biz sana ağır bir görev yükleyeceğiz ve gece başlayan iş çok daha etkili, söz de daha isabetli olur. Zaten gündüz senin çok işin vardır. Rabbinin adını an ve her şeyinle O’na yönel. O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka ilah yoktur. O halde O’na güven. Sana söylenenlere katlan ve böyleleriyle ilişkini güzel bir biçimde sonlandır. Nimetler içinde yüzerken hakkı yalanlayanları da bana bırak, biraz süre ver onlara’ (Müzzemmil 1-11). Bu ayetleri açıklarken hâkim müfessir İbn Âşur der ki, ‘Hocamdan duymuştum; gecenin karanlıklarında uyanık olmayana Kur’anın anlaşılması ya da ezberlenmesi kolay olmaz. Kendileri de yaz kış teheccüdü asla ihmal etmezlerdi’.

Ayrıca Allah Peygamberin ‘nâsıh ve emîn’ olduğunu söyler. O halde onun varisi olacak âlim de nasihatte bulunan ve emin kimse olmalıdır.

İlmiyle gururlanmak âlimde hiç olmaması gereken bir huydur. Çünkü ‘ilim Allah’tandır’, O buyurur ki, ‘insana bir zarar dokunduğunda hemen bize yalvarır, ama biz ona bir nimet verdiğimizde, bu benim bilgim sayesinde bana verildi der. Hayır, bu zorlu bir imtihandır ama çokları bilmiyor ’ (Zümer 49).

Âlim olmak için çok gerekli bir özellik daha: Tabiatı, insanı, kısaca varlığı okuyup tanımak ve her bir varoluşun hikmetini kavramak. Bunu ancak gerçek âlimler bilebilir. ‘Bakın, Allah yukarıdan su indiriyor ve onunla farklı renklerde pek çok meyveler bitiriyor. Dağlarda yollar var; beyazlı, kırmızılı, rengârenk, kuzgun gibi simsiyah. İnsanların, hayvanların ve davarların renkleri de böyle farklı farklı… İşte kulları içinde Allah’tan ancak âlim olanlar korkarlar. O Azîz’dir/mutlak galiptir, Gafûr’dur/Günahları çokça affeder ve siler’ (Fâtır 27-28). Bu ayette bugün antropoloji, sosyoloji, astronomi, zooloji denen bilimlerin konusu sayılıyor ve bunları ancak âlimler bilir buyruluyor. Demek ki sırf tefsir ya da fıkıh kitapları okuyarak, dini dünyadan ayırarak, böylece de tersinden bir laiklik oluşturarak âlim olunmaz.

Ve toplantı boyunca âlim için pek çok katılımcı tarafından vurgulanan bir başka özellik; Âlim ümeranın yönlendirdiği değil, ümeraya yön veren olmalıdır.

Diğer söylediklerimi sözünü ettiğim o önceki yazılarıma havale ediyorum.

#UMAD
#Alim