Milli mutluluk ve mutluluğu ne sağlar?

04:008/12/2018, Cumartesi
G: 8/12/2018, Cumartesi
Ayşe Böhürler

Hiç bu da sorulur mu demeyin. Bu konunun üzerine akli yorumlar yapan düşünürler bir yana bilim adamları tarafından uzun süredir araştırıldığını, BM’de ülke değerlendirmelerinin buna göre yapılmaya başlandığını, ülkeler tarafından milli mutluluk kriterleri geliştirildiğini; merkezler, bakanlıklar kurulduğunu ve ölçümlemesinin yapıldığını söyleyerek konuya başlayalım. Öyle ki; artık milli gelir verilerine dayalı gelişmişlik endekslerinin yerini “Mutluluk Endeksi” almaya başlıyor. Bu konuya dikkatimi

Hiç bu da sorulur mu demeyin. Bu konunun üzerine akli yorumlar yapan düşünürler bir yana bilim adamları tarafından uzun süredir araştırıldığını, BM’de ülke değerlendirmelerinin buna göre yapılmaya başlandığını, ülkeler tarafından milli mutluluk kriterleri geliştirildiğini; merkezler, bakanlıklar kurulduğunu ve ölçümlemesinin yapıldığını söyleyerek konuya başlayalım. Öyle ki; artık milli gelir verilerine dayalı gelişmişlik endekslerinin yerini “Mutluluk Endeksi” almaya başlıyor. Bu konuya dikkatimi çeken ise Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Emel Topçu oldu. Bu konuda bir yazı hazırlıyordu. Ondan konuyu dinlerken doğrusu çok şaşırdığımı söylemeliyim.



Önce işin tarihçesinden başlayalım. Asıl vurucu sonuç daha sonra geliyor.

“Milli Mutluluk” kavramı ve ülkeleri Mutluluk Endeksi ile ölçelim önerisi 1970’de Bhutan Başbakanı tarafından ortaya atılıyor ve BM’ye taşınıyor. Bhutan Himalayalar’ın orada, Hindistan ve Nepal’in doğu tarafında, Bangladeş’in kuzey kısmında 800 bin nüfuslu küçük bir ülke. “Ülkeler değerlendirilirken milli gelir gibi ekonomik veriler üzerine değil de “psikolojik sağlık, ekolojik standart, zaman kullanımı, sağlık, eğitim, kültür, sosyal ilişki ve iyi yönetim” gibi kriterlerin üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini savunuyorlar. 1998 yılında BM “dünyada paradigma değişimi önerisi” kapsamında, “alternatif gelişmişlik göstergesi” olarak, milli mutluluk ölçümünü tanıtıyor. Bu tanıtımdan sonra kavram, tartışılmaya başlıyor. Dünyanın ekonomik bunalıma girdiği 2008 yılından sonra daha da gündeme geliyor. OECD bu alana yönelik olarak çalışmalar başlatırken, o zamanki Fransa başkanı Sarkozy, Lehman Brothers şirketinin batmasından bir yıl sonra, Nobel Ödüllü Amartya Sen ve Joseph Stiglitz adlı bilim insanlarının başkanlığında bir komisyon kurarak mutluluk sorgulamaları yaptırıyor. Kasım 2010 yılında İngiltere Başbakanı David Cameron Refah-Mutluluk üzerine bir konuşma yaptıktan sonra dünya mutluluk zirveleri düzenlenmeye başlanıyor. Ülkelerde yıllık mutluluk planları hazırlanmaya başlanıp, üniversiteler bu konuda raporlar hazırlıyor ve programlarına mutluluk dersi ekliyorlar. 20 Mart Dünya Mutluluk Günü ilan ediliyor. 2012 yılı Nisan ayında BM’de New York’ta mutluluk konusunda bir konferans düzenleniyor ve BM tarafından ilk dünya Mutluluk Raporu yayınlanıyor. İşte o tarihten beri BM devletlerin gelişmişlik düzeyini sadece milli gelir ile değil “Dünya Mutluluk Ölçümü” ile belirliyor. Venezuela 2013 yılında “Genel Sosyal Mutluluk” bakan yardımcılığı kurumu oluşturuyor, Ekvador aynı yıl “Buen Vivir,” (iyi hayat) adlı bir devlet bakanlığı kuruyor ve nihayet 2016 yılı Şubat ayında Birleşik Arap Emirliği Devlet Mutluluk Bakanlığı kuruyor. Bu raporlara göre 2012 yılından beri İskandinav ülkeleri mutluluk raporlarında en üst sıralarda yer alırken bu fikri dünyaya tanıtan Bhutan 97. sırada yer alıyor. İngiltere de Ocak 2018 yılında “Yalnızlık Bakanlığı” kuruyor.

Emel Topçu bunları anlatırken mutluluk endeksi Bhutan’a mutluluk getirmedi yorumunu da ekliyor. Ancak bu çalışmaların ülkelere de insanın kendisine de ayna tuttuğu bir gerçek. En mutlu ülke olan Danimarka her sene yayınladığı raporda çeşitli araştırmalara da yer veriyor. İnsanı mutlu eden temelde 6 faktör tespit ediliyor. Bunların ilk üçü sağlık, para gibi ölçülebilir şeyler. Ancak geriye kalan üçlüde yer alan özgürlük, nezaket gibi kriterleri tespit etmek daha zor. ‘Nezaket’ başlığında “etrafınızda size yardım edecek kişi var mı” ya da “başkalarına yardım ediyor musunuz” gibi sorular yer alıyor.

Özgürlük konusunda ise “zamanınızı ne kadar özgürce kullanabiliyorsunuz”, “çocuklarının ve kendilerinin gelişimi için vakit ayırıp ayırmadıkları”, “iş ve özel hayat ayrımı yapabiliyor musunuz” gibi sorular var.

Mutluluk endeksi yüksek çıkmış ülkeler “kimdir” diye bakıldığında genellikle bunların “aile ve çalışma hayatını birbirlerine uyarlayabilecek sosyal politikaları üretmiş ülkeler” olduğu görülüyor. Böyle ülkelerde insanların mutluluk düzeyi daha yüksek çıkıyor.

SÜREKLİ MUTLULUK ÖLDÜRÜYOR MU?

Emel Topçu makalesinde “insanı ne mutlu ya da mutsuz eder” sorusuna cevap arayan bilimsel araştırmalara da yer vermiş. Araştırmalarda insanı en mutsuz eden şeyin “kıyaslama” olduğu ortaya çıkmış. Bir başkasının durumuyla karşılaşma ve karşılaştırmanın halk arasındaki deyimiyle “haset etmenin” en büyük mutsuzluk kaynağı olduğunu bilimsel veriler söylüyor. “İnsan bir başkasıyla kendisini karşılaştırınca ve ondan daha eksik taraflarını görünce mutsuz oluyor” tespitini ilk yapan Montaigne imiş. Uçak firmalarının araştırmalarında birinci sınıf koltukların olduğu uçaklarda mutsuzluğun daha çok yaşandığı ortaya çıkıyor. Hele de insanları birinci sınıfta oturanları görerek koltuklarına gidiyorsa o uçaklarda daha çok tartışma çıkıyormuş. Bir başka araştırmada insanlara iki seçenek vermişler. Birinci gruba “Sizin yıllık 50 bin euro geliriniz, diğerlerinin 25 bin euro olacak”, ikinci gruba “Sizin 100 bin euro, diğerlerinin 150 bin euro olacak” denmiş. Hangisini seçersiniz dendiğinde çoğunluk birinciyi tercih etmiş. Yani kendisinin daha yüksek gelirinin olduğu değil de diğerlerinin daha az gelirinin olduğu seçeneği. İnsanlar kendilerini başkalarıyla karşılaştırdıklarında; daha iyi durumda olduklarını gördüklerinde daha çok mutlu oluyorlarmış. Bilimsel verilere göre önemli bir mutluluk kaynağı da “öğrenme”. Öğrenme insanı % 35-50 arasında mutlu ediyormuş. Mutluluğun %10’u çevresel faktörler ile ilgiliymiş. Geri kalan kısım ise kendimize ait sebepler! Son bir not aktararak yazıyı bitirmek istiyorum. Yapılan araştırmalar “sürekli mutlu olmanın öldürücü olduğu” sonucuna varmış. Bu nedenle insanın sağlıklı ve fonksiyonlarını yerine getirerek yaşayabilmesi için stres, üzüntü keder, öfke, sıkıntı hissetmesi gerekiyormuş. Doç. Dr. Emel Topçu’nun yazısının tamamı “Kadın” dergisinde yayınlanacak. Tavsiye ediyorum.

#Toplum
#İnsan
#Mutluluk