TBMM Başkanı Mustafa Şentop, 15 Temmuz’da darbecilerin Meclis’e attığı bombalardan birinin düştüğü yerde yapılan anıtın önünde Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Likoğlu’nun sorularına cevap verdi.
Türkiye 1960’dan bu yana çok sayıda darbe teşebbüsüne maruz kaldı. Milleti ve millî iradeyi hedef alan her darbe, aynı zamanda ülkemize büyük zarar verdi. 15 Temmuz’da da millî iradenin tecelli ettiği TBMM hedef alındı. Önceki darbelerden farklı olarak ilk kez 15 Temmuz’da millî iradenin temsilcileri darbeye karşı direndi ve darbecileri püskürttü. Sizce bu Türk demokrasisi açısından ne anlam ifade ediyor?
Türkiye’de darbeler süreci 27 Mayıs’la başlamıştır. İlk darbe olması açısından sonraki darbelere ve darbe girişimlerine hem temel, hem örnek oluşturmuştur. Sonraki tüm darbeler ve darbe girişimleri, ilk hedef olarak siyasileri almışlar ve siyasetçiler de bu baskı karşısında kaderlerine boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Ancak bunun ilk istisnası, 27 Nisan 2007 tarihinde verilen e-muhtıra karşısında ortaya çıkmıştır. AK Parti hükümeti, e-muhtıraya gereken cevabı vermiş ve 15 Temmuz darbe girişiminden 9 yıl önce verilen bu tepki, esasında siyasetin cesaretini gösterdiği gibi bir taraftan da cesaret arttırıcı bir etki yapmıştır. Meclisimiz ve siyasilerimiz özgüven göstermişler, özgüven kazanmışlardır.
15 Temmuz darbe girişiminde bulunanlar Türkiye’nin 2000’li yıllarda yaşadığı tecrübeleri dikkate almamışlardır. Eğer Türkiye’nin ve milletimizin, geçtiğimiz 20 yıllık süreçte elde ettiği kazanımları dikkate almış olsaydılar 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunamazlardı. Çünkü Türkiye, ne 60’ların, ne 70’lerin, ne 80’lerin Türkiye’si değil. Hukuk ve demokrasi alanında büyük kazanımlarımız oldu. Özellikle iletişimin hızlanması ve yaygınlaşmasıyla birlikte sosyal ve siyasî etkileşim çok arttı. Askerimizin üniformasını giyerek ihanet etmeye çalışan FETÖ’cüler ise soğuk savaş döneminin pratikleri ve paradigmasıyla darbe girişiminde bulundular. Milletimiz de layık oldukları dersi verdi.
15 Temmuz’daki darbe girişimiyle büyük acılar yaşadık. 251 kardeşimiz şehit edildi. 2 bin 193 kardeşimiz de yaralandı. Şehitlerimizin ve gazilerimizin sayısı bile o gece yaşadığımız kâbusun derecesini anlatmak için yeterli. Ancak o gece özellikle siyasetimiz ve demokrasimiz açısından büyük kazanımlarımız oldu. 27 Mayıs ile açılan darbe parantezi 15 Temmuz ile kapandı. Ayrıca 27 Mayıs darbesi ve sonrasındaki süreçte sindirilen millet uyandı. Üzerine bir kez daha giydirilmek istenen deli gömleğini yırtıp attı. Bunun yanında sivil siyaset, vesayet gölgesinden kurtuldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi de İstiklal Mücadelesini yöneten, Gazi Meclis tevarüs ettiği millî istiklal ve hürriyet ruhuna sahip çıktı. Yani başta Cumhurbaşkanımız, Meclisimiz, siyasî partilerimiz, milletvekillerimiz, milletimiz 15 Temmuz’da maruz kaldığı darbe teşebbüsünü tersine çevirip demokratik kazanımlarımızı tahkim etti. Böylece hep birlikte demokrasi imtihanından yüzümüzün akıyla çıktık.
27 Mayıs, sonuçları itibarıyla millî hafızamızda derin izler bırakan bir darbedir. Bütün darbeciler gibi 27 Mayıs’ı yapanlar da hiçbir meşruiyeti olmayan kararlar tesis etmişler, uygulamalar yapmışlar, kurullar oluşturmuşlardır. Bilindiği üzere bu sene 27 Mayıs darbesinin 60’ıncı, Yassıada Mahkemelerinin hukuksuz bir şekilde verdikleri kararlar ile başvekilimiz Adnan Menderes ve bakanları Hasan Polatkan ile Fatin Rüştü Zorlu’nun şehit edilişlerinin 59’uncu yıl dönümüydü. Siyasi tarihimize sürülen bu kara lekenin silinmesi için daha önce de çeşitli girişimlerde bulunulmuştu, biz de bu kararların izinin tümüyle silinmesi için bir adım attık. Atılan adımlar kuşkusuz gidenleri geri getirmiyor, ancak bir nebze geride kalanların ve o gün o acıları yaşayanların yüreğini ferahlatmaya yarayabiliyor. Bir de, bu ülkede yapılan hiçbir darbenin sonuçsuz kalmayacağını göstermesi bakımından da önemli.
10 Haziran’da Meclisimize sunduğumuz ve ilk imza sahibi olduğum yasa teklifi, Meclis Genel Kurulumuzda 23 Haziran günü görüşülerek kabul edildi. Böylece bizler, tarihimize sürülen bir lekeyi silme gayretinde olduğumuzu göstermiş olduk. Bizden sonra gelecek nesillerin örnek alacakları bir karar aldık. Bu sebeple mutluyum. İnşallah Menderes ve bakanlarının ruhları muazzez olur.
Biz iktidara geldiğimiz günden itibaren demokrasimizi kurumsallaştırmaya, demokratik kurumlarımız üzerindeki vesayet gölgesini kaldırmaya gayret ediyoruz. Anayasal kurumların ve atamayla görev üstlenen şahısların kendilerini millî iradenin üzerinde gören tutum, davranış ve açıklamalarının demokrasimize verdiği zararı ortadan kaldırmak için düzenlemeler yaptık. Her düzenlememizde milletimizin reyine müracaat ettik. Çıkardığımız kanunların yanında, yaptığımız Anayasa referandumlarıyla da milletimizden onay aldık. 15 Temmuz kalkışmasını yapanların gözden kaçırdıkları nokta bu oldu.
Ülkemiz ve demokrasimiz açısından baktığımızda Türkiye’de 15 Temmuz ile birlikte darbeler dönemi kapanmıştır. 15 Temmuz, 27 Mayıs’ın bir sonucu değil, 27 Mayıs zihniyetinin sonudur. Bu sözümü de millet ve devlet olarak geçmişten günümüze kadar edindiğimiz tecrübeler ışığında söylüyorum. Bir defa şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki, başkalarının oyun planlarının bir parçası olarak görülen Türkiye, tarih olmuştur. Ülkemizde gerçekleştirilen hiçbir darbede milletimizin ve devletimizin herhangi bir çıkarı söz konusu değildi. Başka ülke ya da kuruluşların çıkarlarını gerçekleştirme ya da Türkiye’nin bölgesindeki rolünü yeniden tanzim etme amacı vardı. Akıldan çıkarılmaması gereken bir gerçek, Türkiye artık istikbaline matuf kararları kendi iradesiyle alan bir ülkedir. Kendi stratejik hedefleri, kendi taktik planları var. Stratejik hedeflerine ulaşmak konusunda başka ülkelerle ve kuruluşlarla iş birlikleri yapabilir. Ama hiçbir şekilde kendi çıkarlarına ters olan iş birliği ve çalışmaların parçası olmaz.