Türkiye'de ilk yerli dizi, İstanbul'un 2. en pahalı yalısı olan Afif Paşa yalısında çekildi. Lakin Yeşilçam'ın çektiği film, bu yalıda yaşanan gerçek hayatların yanında çok sönük kaldı. Bir çok yalnızlığa ve çöküşe, sessiz sürgünlere ve ölümlere şahit olan bu görkemli ve sırlarla dolu yalı, şimdi kendisi de yapayalnız, sessiz ve ıssız
İstanbul Boğazı'nın en pahalı 2. yalısı (yaklaşık 40 Milyon dolar). Ve boğazın en görkemli, en gösterişli yalılarından biri. 1990'lı yıllara kadar yalının eşyaları bile Afif Paşa'dan kalmaydı.
Avrupa'dan gelen eşyalarla süslenmiş bir kuğu gibi bembeyaz Afif Paşa yalısını sakinlerinin hayatı ne yazı ki bu kadar parlak ve huzurlu değildir.
1900-1910 yılları arasında inşa edilen yalı bugün 96 yaşında.
Klasik boğaz yalıları tipinden oldukça farklı, harem ve selamlığı aynı çatı altında bulunan yalıda, doğu ve batı mimarilerinin unsurlarından olan soğan başlı kubbeler ve dalgalanan saçaklar birlikte kullanılmış. Deniz cephesindeki şahnişlerin denize doğru çıkmalar yapması, yalıya hoş bir letafet kazandırmış. Lakin deniz cephesinin bunca süslü ve şatafatlı görüntüsünün aksine yan cepheler ve arka cephe oldukça sadedir.
Yalının servis katı taş, diğer katlar ise ahşap-bağdadî tarzında. Esas giriş kısmı sağ ve sol cephelerde. Beyaz, 4 katlı ve simetrik olan yalının her katında 7 oda mevcut, bütün kapılar da ahşap. Tavanlarda Osmanlı nişanları şeklinde 8 köşeli yaldızlı bir yıldız motifler var. Bütün tavanlar kabartma süslerle müzeyyen lakin duvarlar düz. Köşe odaları cumbalı. Üçüncü katta yandan rasat kulelerine çıkılıyor. Dördüncü kat, Cihannüma. Yalının en güzel odası burası. Çatı katı planı T şeklinde. Alt katlardaki köşelerde bulunan çıkmalar en üst kata gelince şirin birer cihannümaya dönüşüyor. Dantel gibi ince el işi işlemeleri, zarif balkonları ve dalgalı saçakları yalıya hoş bir estetik kazandırmış. Dahası, soğan başlı rasat kuleleri, yalının güzelliğine renk katan ve diğer yalılardan farklı olmasına sebep olan en mühim unsur. Cihannüması ise zerafetin, letafetin ve asaletin baş tacı olmuş.
Yalının ilk sahibi Mustafa Reşit Paşa'nın kızı Ferendiz Hanım idi. İkinci sahibi devrin iaşe işlerine bakan Levazımat Dairesi Başkanı Ahmet Afif Paşa. I. Ferik rütbesine sahip olan Afif Paşa, müşir Ahmet Eyüp Paşa'nın damadı idi. Yemeğe ve tütüne oldukça düşkün olan Afif Paşa 1920'de Nice'te vefat etti.
Afif Paşa Ferendiz Hanım'dan satın aldığı yalıyı yıktırıp, İtalyan mimar Alexander Vallaury'e şimdiki yalıyı yaptırdı. Afif Paşa'nın oğlu, Sultan II. Abdülhamid Han'ın kızı Refia Sultan'la evlenince bir süre burada oturdular.
Refia Sultan, II. Abdülhamid Han'ın ikbali Sazkâr Kadın'dan Yıldız Saray'ında doğdu. Babasının saltanatının son yıllarında Afif Paşa'nın oğlu Ali Fuat Bey ile nişanlandı.
Lakin ailenin en talihsiz kızı olan Refia Sultan'ın yıldızı hiçbir zaman parlamadı. II. Abdülhamid'in sürgünde iken yaptığı bir konuşmadan bunu daha iyi anlıyoruz: “…Kızlarım evlendiği zaman birer ev almıştım. Şadiye, Ayşe ve Refia Sultanları evlendiremedim… Yalnız, Şadiye ve Ayşe Sultanlara birer ev verdim. Refia Sultan'a o dahi kısmet olmadı.”
Sultan II. Abdülhamid Han'ın 1908 yılında tahttan indirilmesi üzerine babasıyla Selanik'e gidip Alâtini Köşkü'nde 9 ay sürgün yaşayan Refia Sultan, kardeşleri Şadiye ve Ayşe Sultan ile birlikte evlenmeleri için babaları tarafından İstanbul'a Dolmabahçe Sarayı'na gönderildiler. Tahtta bulunan Sultan Reşad tarafından Ayşe ve Refia Sultanlar'ın nikahları aynı gün kıyıldı. Zaten babasının saltanatında nişanlı olan Refia Sultan, Ali Fuat Bey ile evlenerek bu yalıya yerleşti. 2 çocukları oldu: Rebia ve Hamide. Rebia Hanım hiç evlenmedi. Hamide Hanım ise 1924 yılında Osmanlı Hanedanı'nın yurt dışına sürgün edilmesiyle babası Fuat Bey ile Fransa'nın Nice şehrine gitti. İstanbul'a dönemedi, bir kaza neticesi gurbet diyarında vefat etti.
Refia Sultan'ın hayatındaki talihsizlikler zinciri babasının 31 Mart vak'asında tahttan indirilmesiyle başlamıştı. Önce doğup büyüdüğü Yıldız Sarayı'na ve İstanbul'a veda ederek sürgüne gider, sonra da, babasını gurbet elde bırakıp tekrar İstanbul'a gelerek hayatını yeniden kurmaya çalışır mağdur, mazlum ve biçare bir prenses olarak. Bu yalıda evlenerek tam yeni bir hayata başlamışken ikinci bir sürgünle vatanından kovulur, eşinden ve çocuklarından da ayrı kalır. Refia Sultan 1938'de tıpkı kızı ve eşi gibi, bir başka gurbet diyarı Beyrut'ta vefat eder. Kudretli Padişah'ın nazlı prensesi olarak Sarayda dünyaya gelen Refia Sultan'ın çile ve acılarla dolu hayatı son bulur.
İlginç olan bu yalının Beyrut'la kader bağının olmasıdır. Prenses Refia Sultan'ın Beyrut'ta sürgünde iken vefat etmesinden yıllar sonra yine Beyrut'tan bir işadamı gelip bu yalıda oturacaktır. Bu yalı, bir sahibini ve sakinini Beyrut'a sürgün gönderirken, Beyrut'tan yeni sahibini de alıp getiriyor Yeniköy sahillerine. Gizim burada başlıyor, fakat burada bitmiyor.
Yalının üçüncü sahibi Misbah Muhayyeş. 1925 yılında Afif Paşa'nın ailesinden 600 bin altun ödeyerek yalıyı satın alan Muhayyeş, Beyrut'lu bir işadamı. Suriye'deki savaşlar sırasında Atatürk'e yardım ettiğinden, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra iyiliğine mukabil Türk vatandaşlığına alınıyor. Atatürk'le yakın dostlukları var. Atatürk O'nu İstanbul'a davet ediyor. İlk iş olarak, Atatürk'ün tavsiyesi ile Pera Palas otelini satın alıyor. Muhayyeş'in adı Pera Palas oteliyle birlikte anılmaya başlanıyor. Otelin açılışı sırasında Sultan II. Abdülhamid Han'ın da teşrif buyurduğu rivayet edilir. Bir başka gizem de işte burada karşımıza çıkıyor. Yalının yeni sahibi Muhayyeş, yalının mimarının bir başka eseri olan Pera Palas Oteli'nin de sahibi oluyor.
Pera Palas Oteli'nin Yeniköy'deki yalıyla irtibatı olduğundan (Evvela her iki binanın da sahipleri de mimarları da aynıdır) kısaca temas edip geçiyorum.
1926-1932 yılları arasında İstanbul'a defalarca gelen ve her geldiğinde Pera Palas Oteli'nde kalan meşhur dedektif romanları yazarı Agahta Christie, otelin sahibi olan Misbah Muhayyeş'in misafiri olarak da bu yalıda kalmıştı. “Orient Expres'te Cinayet” adlı romanını yazmak için İstanbul'a geldiğinde misafir olmuştu bu yalıda. Romanını ise Pera Palas Oteli'nde yazdı. Bilindiği gibi Christie 1926 da Londra'da iken 11 gün ortadan kaybolmuş ve bu yok oluşunun sırrının bir anahtarda saklı olduğunu yazmıştı.
Agahta Christie'nin ruhunu çağırdığını söyleyen Medyum Tamara Land, 7 Mart 1979 da Pera Palas Oteli'nin 411 numaralı odasında bir anahtar buldu. Bu anahtar Afif Paşa Yalısının gizli bir odasını açıyordu. Ve bu gizli odada bulunan defterde, Agahta Christie'nin Londra'da 11 gün boyunca kayıp olduğu günlerde neler yaptığı tüm ayrıntıları ile anlatılıyordu. Tamara'ya göre Agahta, İstanbul'a gelip Pera Palas'ın 411 nolu odasında sır dolu 11 gün geçirmişti. Alın size bir gizem daha.
Tekrar Yeniköy sahillerindeyiz. Misbah Muhayyeş 1955'te ölünce yalı çocuğu olmadığı için ünlü işadamı Cemil Muhayyeş'e geçti. Cemil Muhayyeş de zamanla tüm mal varlığını satmış, Afif Paşa yalısındaki hissesini de eşi Şivezat Hanım'a bırakmıştı. Cemil Bey'in ölümünden sonra bakımsızlıktan harabeye dönen yalıyı 1983'te 350 milyon liraya Kemal Uzan'a sattılar.
2004'te ağır bir ameliyat geçiren Şivezat Hanım, son 17 yılını yalının arkasındaki iki katlı küçük binada, kızı Meral hanımın bakmasıyla geçirdi. Şivezat Hanım yalının beşte bir hissesine sahipti. 1988 senesinde de mal varlığını “ömür boyu kendisine bakmak şartıyla” kızı Meral Hanım'a devretti. Lakin dertlerin biri bitiyor biri başlıyordu.
Şivezat Hanım'ın tüm mal varlığını 3. eşinden olan kızı Meral'e bırakması, 1. eşinden olan oğlu Asya Orhon'un veraset davası açmasına sebep oldu. Ardından tereke davası… Asya Orhon daha sonra üvey kardeşi Meral Muhayyeş'i mal ve antika eşyalar kaçırmakla suçlayarak bir dava daha açtı… Yıllarca süren mahkemeler, davalar, suçlamalar yılan hikayesine döndü.
Melahat Hanım da yalıyı terk edince, 18 Mart 2005'te yalıdaki son misafir, bir zamanlar İstanbul sosyetesinin en gözde isimlerinden olan Şivezat Muhayyeş bir sığıntı gibi yaşarken ebedi aleme göç etti.
Şu an Yalı Hazineye ait. TMSF tarafından 29 Aralık 2004'te satışa çıkarılan yalıya talip çıkmadı. 5 Ocak 2005'te ikinci kez görücüye çıktı, yine evde kaldı. Eylül 2006'da tekrar satışa sunulan yalı hâlâ yeni sahibini bulamadı.
Afif Paşa Yalısı, seni sahibini beklerken kendi gizemli görünüşü gibi, içinde yaşananlarla da esrarını korumayı sürdürüyor.
Afif Paşa Yalısının son sahibi Cem Uzan idi. Uzan ailesine ait İmar Bankası'nın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesinin ardından ailenin mal varlığı da haczedilerek satışa çıkarıldı. Lüks arabaları, yatları, helikopterleri, çiftlikleri, arazileri, derken Yeniköy'deki yalıları. Kemal Uzan'ın ve Cem Uzan'ın 17 yıl yaşadığı Afif Paşa Yalısı, İstanbul'un en pahalı ikinci yalısı idi. Nokta Dergisinde yayınlanan habere göre yalının fiyatı 40 milyon dolar civarında.