Kaşgarlı Mahmud'un kayıp eseri Divan-ı Lugat-it Türk'ü, tam bir kitap aşığı olan Ali Emiri bulmuştu. Şimdi Kaşgarlı Mahmud'un kayıp diğer kitabı 'Kitabu Cevahirü'n Nahv Fi Lugat-it Türk'ü bulacak olana 1000 altın vaat ediliyor. Ancak bu kitapların bulunması kadar korunması da önemli. Çünkü Millet Kütüphanesi'nde 30 yıl memur ve müdürlük yapan Mehmet Serhan Tayşi'nin anlattıkları, el yazması eserlerin değerini sadece ne kadar eski olduğunun değil, içindeki bilginin de belirlediğini gösteriyor. Hatta, bir çok eserin içerisinde, devletler arasındaki güç dengelerini değiştirmek için kullanılacak bilgiler bulunuyor. Tayşi ile görevi boyunca gözü gibi sakındığı Divan-ı Lugat-it Türk'ü, onu bulan Ali Emiri Efendi'yi ve el yazmalarını konuştuk.
Mehmet Serhan Tayşi, Ali Emiri'nin dünyanın dört bir yanından topladığı paha biçilmez eserleri milletine bağışlamasıyla Fatih'teki Millet Kütüphanesi'nin kurulduğunu anlatıyor. Ali Emiri'nin, Katip Çelebi'nin 15 bin kitabı anlattığı katalog eseri Keşfi-z Zünun'daki kayıp eserler listesini ezbere bildiğini belirten Tayşi, “Hayatı boyunca her gittiği yerde bu kitapları aramış. Yemen'den, Dubrovnik'e kadar neredeyse gitmediği yer kalmamış. Tek bir kitap için Yemen'e kadar gitmiş.” diyor. Tayşi, Türkmen Bayat boyuna mensup olan Ali Emîrî Efendi'nin zengin bir tüccarın oğlu olarak Diyarbakır'da doğduğunu, ancak kitaplara kafayı takıp, hayatı boyunca kitap peşinden koştuğunu söylüyor. Tayşi, Ali Emiri'yi şöyle tarif ediyor. “Mahallî lisan olan Kürtçe'yi, Arapça ve Farsça'yı çok iyi derecede öğrenmiş. Arapça, Farsça ve üç tane Türkçe divan sahibi. Emiri, bir ara okumaktan dolayı beyin yorgunluğu geçirmiş. Som bir milliyetçi, som bir Müslüman. Hiç evlenmemiş. Bekar yaşamış. Ama asla harama da kuşak çözmemiş. Bununla da iftihar ediyor. Kitap isimli şiirinde “Hattatların güzel yazıları varken, dilberin vücut hatlarına neden bakayım.” diyor.”
Divanı- Lugat-it Türk'ün kayıp olan diğer eşinin de ancak Ali Emiri gibi birisi tarafından bulunabileceğini belirten Tayşi, “Kitabı bulmak için çeşitli yüzyıllarda göründüğü memleketlerde iz sürmek gerekiyor. Ancak bu şekilde hangi bölgede olduğuna ulaşılabilir.” diyor. Tayşi'nin dikkat çektiği bir başka nokta da kitapları bulduktan sonra korumak ve milletin hizmetine sunmak. Ali Emiri Efendi'nin biriktirdiği kitaplarını korumak için Fatih'teki Şeyhülislam Feyzullah Efendi tarafından Dâru'l-Hadîs olarak yaptırılan binayı seçtiğini, 1916 yılında burada kurulan Millet Kütüphanesi'ne bütün kitaplarını vafettiğini anlatıyor. Kütüphanenin ilk müdürünün de Ali Emiri olduğunu belirten Tayşi, “Kütüphanenin adının “Ali Emîrî Kütüphanesi” olması teklif edilmiş. Ama Emiri, “Ben kitapları milletim için biriktirdim. İstiyorum ki gençlerimizin içinden İbn Sînâ'lar, Râzî'ler yetişsin. Onun için kütüphanemin ismini Millet Kütüphanesi koyuyorum” cevabını vermiş” diyor.
Yaklaşık 30 yıl süreyle görev yaptığı kütüphanedeki Divan-ı Lugat-it Türk gibi değerli el yazmalarını korumak için bakanlıklarla bile mücadele ettiğini ifade eden Serhan Tayşi, ilginç bir anısını şöyle anlatıyor: “1984 yılında Kültür Bakanlığı müsteşarı imzalı bir yazı geldi. ABD'den bir kitap talebi olduğundan bahsediyor, kitabın bir kopyasının çıkarılıp Ankara'ya gönderilmesini istiyordu. ABD'nin istediğini görünce kitabı bir kez daha inceledim. İmam Bûni'nin 2 ciltllik 'Şems-ül Maarif” isimli eseriydi. Astroloji, büyü, sihir gibi konuları içeren ve havas dediğimiz gizli ilimlerle ilgili bir kitaptı. Piyasada bulunan benzer kitaplardan farklı olarak içinde bir de neyin nasıl kullanılacağını belirten anahtarı vardı. Arapça ve Osmanlıca biliyor olmama rağmen kitabı çözemedim. Bu konuda oldukça bilgili olan bir ilim adamını çağırıp kitabı incelettim. Kitap, neredeyse görünmez olmanın ipuçlarını verecek kadar gizli bilgiler içeriyordu.” Kitapla ilgili bilgi sahibi olduktan sonra içindekileri ima eden bir üst yazı yazdığını ifade eden Tayşi, “Bu üst yazıda ABD'ye verilmemesi gerektiğini vurguladım.” diyor. Tayşi, bakanlığın ısrar etmesi üzerine konuyu MİT Müsteşarlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Başbakanlığa bildirdiğini söylüyor. Yazdığı yazılardan sonra kitabın kopyasının çıkarılmadığını anlatan Tayşi, Genelkurmay'ın da daha sonra bir yazı ile teşekkür ettiğini dile getiriyor. Mehmet Serhan Tayşi, sözlerini şöyle sürdürüyor: “ABD'nin aynı konuda 30 cilt kitap varken neden bu kitabı istediğini düşünmek gerekiyor. Maalesef o tarihten sonra, bu kitap üzerinde her hangi bir araştırma yaptırılmadı.”
Tayşi, İstanbul'un hilafetin merkezi ve Osmanlı'nın başkenti olması nedeniyle el yazması bir çok önemli eserin buraya geldiğini, yine Bağdat Kütüphanesi'nde de çok önemli eserler bulunduğunu söylüyor. Binlerce el yazması eserin, kütüphanelerin varisleri tarafından ABD'ye satıldığını, ismini vermediği bir akademisyenin Amerika'da bu eserleri gözleriyle gördüğünü kaydeden Tayşi, “Irak işgali sonrasında da Bağdat'taki bir çok kıymetli eser ABD'ye götürüldü” diyor. Bu arada Tayşi'nin sözlerini daha önce yaptığım bir röportaj teyit ediyor. Türkiye'ye geldiğinde konuştuğum ve daha sonra Irak'ta sukiaste kurban giden Irak Müslüman Alimler Birliği Başkanı Isam El Ravi, Bağdat Kütüphanesi'nin ABD tarafından yağmalandığını anlatmıştı. Tayşi, Türkiye'de bugün de yeterince özenin gösterilmediğinden yakınıyor. Görev yaptığı dönemde Divanı Lugat-it Türk'ün kütüphane dışına çıkmasına izin vermediğini söyleyen Tayşi, mesela eserin bir kaç ay önce Pera Müzesi'ne sergilenmek için götürülmesini eleştiriyor. Öte yandan Tayşi'nin böylesine özenle koruduğu eserler, şu sıralar Suna ve İnan Kıraç Vakfı'nın Millet Kütüphanesi'yle yaptığı üç yıllık anlaşma gereği dijital ortama aktarılıyor.
Ali Emiri Efendi'nin “Divan-ı Lugat-it Türk”ü bulması ise başlı başına bir macera. Tayşi'den dinleyelim: “Divan-ı Lugat-it Türk, bir paşanın hanımının elinde. Paşa, ailesine “bu değerli bir kitap, ileride ihtiyaç içine düşerseniz 30 altından aşağıya satmayın” demiş. İhtiyaca düşünce kitap, sahaflar çarşısında 30 altına satılmış. Ali Emiri Efendi kitabı bir şekilde sahafta görünce vücuduna heyecandan titreme gelmiş ama sahaf anlamasın diye kendini zor tutmuş. Bakmış sahaf kitabı bilmiyor, “Bende bundan var, ama madem bir hanımın, ona yardımımız olsun diye alalım” demiş. Oradan çıkıp para bulmaya gitmiş ve yolda karşılaştığı arkadaşlarından birer ikişer altın toplayarak kitabı sahaftan 33 altına almış. Koltuğunun altına alıp doğru Fatih'e gelmiş. Arada bir arkasına dönüp bakıyormuş, arkamdan geliyorlar mı diye. O heyecanla nefes nefese kütüphaneye girmiş, hemen Kilisli Rıfat Bey'e haber göndermiş. Muallim Rıfat diye bilinen bu kişi Farisi ve Arabi konusunda üstad. Oturmuşlar üç gün üç gece kitap tamam mı, değil mi, mütalaa etmişler. Sonunda kitap tamam çıkınca, Ali Emiri Efendi kalkıp şükür namazı kılmış. O akşam soluğu Diyarbakır Kıraathanesi'nde almış ve heyecanla ne bulduğunu anlatmış.
Tayşi “Ali Emîrî Efendi kütüphaneciliği aşk ile yapan, kitaplara aşk ile bağlı bir kimseydi. Hatta kitap kıymeti bilmeyen adamlar onun nazarında kıymetsiz adamlardı” diyor. Hatta Ali Emiri'nin, devrin başbakanını Sadrazam Talat Paşa'yı paylama hikayesini şöyle anlatıyor. “Biliyorsunuz Hazretin en önemli hizmetlerinden birisi, Dîvân-ı Lügati't-Türk'ü ilim dünyasına kazandırmış olmasıdır. Dîvân'ın bulunduğu haberi İstanbul kültür muhitlerinde çalkalanınca, haber devrin başbakanı Talât Paşa'nın da kulağına gitmiş. Talât Paşa da kitabı görmek için Ali Emîrî'nin evine gelmiş. Ali Emîrî, patavatsız bir adam biraz. “Paşam” demiş “Kaç kitabınız var?” “Herhalde beş-altı yüz var” diye cevap vermiş Talât Paşa da. Öfkeden çılgına dönmüş tabii Ali Emîrî. “Yazıklar olsun! Bir sadrazamın 500 kitabı olsun. Benim gibi onun emrinde olan bir defterdarın 16 bin kitabı olsun! Yazık değil mi bir paşaya?” demiş. Talat Paşa kıpkırmızı olmuş. Hiçbir şey demeyip kalkıp gidince, yaptığının farkına varıp üzülmüş Ali Emîrî. “Yahu, sadrazam efendiye fazla yüklendik galiba!” demiş. Bir mektup yazmış, özürler dilemiş.” Halen Millet Kütüphanesi'nde korunan Dîvân-ı Lügat-it-Türk'e paha biçmek oldukça zor.
Polis bir babanın çocuğu olan Mehmet Serhan Tayşi, 1942 yılında Adana'da dünyaya geldi. Aslen İzmir, Bayındır'lı. İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü'nü bitiren Tayşi, büyük bölümü Millet Kütüphanesi Müdürlüğü olmak üzere 30 yılı aşkın süreyle kütüphanecilik mesleğini sürdürdü. Yayınlanmış çok sayıda kitap ve makalesi var. Tayşi de 5 bin kitabını Bilim Sanat Vakfı'na bağışladı.