Suudilere Reddiye: Haremeyn ve Sultanlar-1

04:007/05/2020, Perşembe
G: 7/05/2020, Perşembe
Zekeriya Kurşun

Eve kapanmadan kısa bir sure önce bu sütunda kaleme aldığım bir yazıda, bu yıl haccın iptal edilmesinin gündeme gelme ihtimalinden söz etmiştim. Yaşanan gelişmeler bu sonuca doğru gidildiğini göstermektedir. İslam dünyasının ve Müslümanların her yıl dört gözle bekledikleri ömürlük ibadetlerini bu yıl yapamayacakları endişesi koronavirüsün oluşturduğu tehditten büyük olduğu bir gerçektir. Lakin bu konuda ciddi bir hazırlığın olmaması, bu yıl haccın erteleneceğinin göstermektedir. Veya en azından

Eve kapanmadan kısa bir sure önce bu sütunda kaleme aldığım bir yazıda, bu yıl haccın iptal edilmesinin gündeme gelme ihtimalinden söz etmiştim. Yaşanan gelişmeler bu sonuca doğru gidildiğini göstermektedir. İslam dünyasının ve Müslümanların her yıl dört gözle bekledikleri ömürlük ibadetlerini bu yıl yapamayacakları endişesi koronavirüsün oluşturduğu tehditten büyük olduğu bir gerçektir. Lakin bu konuda ciddi bir hazırlığın olmaması, bu yıl haccın erteleneceğinin göstermektedir. Veya en azından buruk bir hac mevsiminin yaşanacağına işarettir.

Diğer taraftan ekonomisi eksiye doğru giden Suudi Arabistan da 12 milyar dolarlık bir hac gelirinden mahrum kalacaktır. Petrol fiyatlarının gerilemesiyle bütçe dengeleri alt üst olan ülkenin maliye bakanı da halkın önüne çıkarak, bu güne kadar yaşanmamış acı bir reçetenin uygulanacağı ilan etmiştir. Bu görüntü bir yana, 2030 vizyonun ile gündeme gelen ve inşası hızla süren MBS’nın saplantısı Neom kenti etrafındaki tartışmalar; hatta mücavir alanda arazisini vermeyen bir aşiret mensubunun öldürülmesi gibi haberler Suudi halkı üzerinde olumsuz etkiler meydana getirmiştir.

dile getirdiği ve bugünlerde Suudi Sosyal medyasını işgal etmeye başlayan “Osmanlı Revakları” meselesinin arka planında yatan gerçek; yaşanan memnuniyetsizlik ve aslında SA’nın bir yol ayrımında olmasından ibarettir. Nitekim revakların Osmanlılara değil; Hz. Osman’a ait olduğu iddiası da kamuoyunun dikkatlerinin başka yöne çevrilerek gerçek sorunların ötelenmek istenmesinden başka bir şey değildir.

Uzun zamandır Türkiye ile yaşanan bölgesel rekabette kullanılan Osmanlı aleyhtarlığı yeni bir boyuta taşınmıştır. Öyle ki, dünyamızın geçtiği bu karanlık tünelde, başka hiç bir konu yokmuş gibi, Selahhadin-i Eyyubi’den sonra Hadimulharemeyn (İki kutsal beldenin hizmetçisi) ünvanını kullanan Osmanlı Sultanları’nın Kabe’ye hizmetleri tartışma konusu yapılmaya başlanmıştır. Oysa, Suudilerin bizzat kendi araştırmaları ile de bu hizmetler defalarca tescil edilmiştir. Bu konuda son yıllarda resmi tarih kurumları olan Daretül Melik Abdülaziz tarafından hazırlanmakta olan Hac Ansiklopedisi’nde -zorunlu olarak- en çok bu hizmetlere yer verilmiştir.

Bu konuda Türk araştırmacıların dışında, hem Arapların ve hem de diğer gayrimüslim tarihçilerin ciddi çalışmaları vardır. Ayrıca danışmanlığımda yapılmış yüksek lisans ve doktora tezleri de bulunmaktadır. Başka bir ifade ile Osmanlıların Haremeyn’e hizmetlerini tarih tescil etmiştir. Sosyal medya rüzgarı bu hakikati değiştiremeyecektir. Ancak zihinlerin bulandırılması ve tarih üzerinden iki ülke arasına sokulan husumetin tamiri uzun yıllar alacaktır. Mesela; bir çok dilde bulunan Suraiya Faroqhi’nin (Süreyye Faruki) Hacılar ve Sultanlar adlı eseri Osmanlı Sultanları’nın hac ve Haremeyn hizmetlerini yıllarca önce ortaya koyarak bugünkü hezeyanlara cevapları hazırlamıştır. Yine benim bir çok yazım dışında 2017 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İlmi Araştırmalar Dergisi’nde yayımladığım, “Hac ve İktidar: Haremeyn’de Erken Dönem Osmanlı İmar Faaliyetleri” başlıklı geniş makalem de bu hizmetleri belgeleriyle ortaya koyaktadır.

Madem böyle bir tartışma başlamıştır ben de üstüme düşeni yaparak burada yayımlayacağım bir kaç yazıyla bu hizmetleri bir kere daha hatırlatacağım. Osmanlıdan günümüze kalan miras tartışmalarını ve sonunda Suudi Arabistan’ın kurucusu Abdülaziz b. Suud’un vadettiği “hac idaresi” meselesini ele alacağım.

Yavuz Sultan Selim’in 1517 yılındaki Mısır Seferi sırasında Mekke ve Medine’yi (Haremeyn) içine alan Hicaz bölgesi de Osmanlı idaresine girmiştir. O sıradaki Mekke Şerifi II. Berekat, oğlu Ebu Numey ile bir heyeti Kahire’de bulunan Sultan’a gönderip gönüllü olarak Osmanlı Devleti’ne bağlılığını bildirmiştir. Hatta bugün yine sık sık gündeme getirilen kutsal emanetlere konu olan emanetler de bizzat Ebu Numey tarafından Sultan’a hediye edilmiştir.

Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti Haremeyn ile sadece Müslümanların kıblesi olduğu için ilgilenmemiş; bilakis idaresindeki bir yerin ve halkının sorumlusu olarak davranmışlardır. Yavuz Sultan Selim daha Mısır’da iken yaptığı düzenlemeler ve yardımlar ile Haremeyn’in iktisadi kalkınmasına önemli katkılar sağlamıştır. Ayrıca bugün çoğu tahrip edilen Mekke’nin tarihi alt yapısıyla Kabe ve çevresinin yeniden imarını başlatmıştır. Osmanlı Sultanı, Hicaz’ın Osmanlı idaresine girmesinin hemen ardından, eskiden var olan vakıflara ilave olarak, yenilerini kurup Mısır’daki bazı gelirleri de bu vakıflara tahsis etmiştir. Mesela, Sultan Mısır seferinden dönmeden önce sadece Kâbe’nin kisvesi (örtüsü) için dokuz köyün gelirlerini vakfetmiştir. Kendisinden önceki adil sultanlar gibi Haremeyn’e hizmet etmeye başlayan Yavuz Sultan Selim, aynı zamanda Hadimü’l Haremeyni’ş-Şerifeyn ünvanını kullanan ilk Osmanlı padişahıdır. Yavuz Sultan Selim’den itibaren de Haremeyn’e hizmet ve hac islerini düzenini sağlamak sultanlığın mutlak görevleri arasına girmiştir.

Yavuz Sultan Selim, Hicaz’dan Kahire’ye gelen biat heyetini, Haremeyn ahalisine hediye olarak dağıtılacak 200 bin altın dinar verip geri göndermiştir. Nitekim o yıl 12 bin kişiye dağıtılan yardımlar ile Hicaz halkının ve hacıların gönlünü kazandığı gibi Haremeyn’e hizmeti de bir miras olarak bırakmıştır.

#Yavuz Sultan Selim
#Mekke
#Hicaz
#Haremeyn