Suudiler kitabımı da yasaklamışlardı

04:0026/10/2020, Pazartesi
G: 25/10/2020, Pazar
Zekeriya Kurşun

Suudi Arabistan’da (SA) Türk mallarına karşı başlatılan boykot kısa zamanda Suud pazarında sıkıntılara yol açtı. Boykot resmen ilân edilmese bile Ticaret Odası Başkanı sıfatıyla Aclan el Aclan’ın sözcülüğünü yapması ve özellikle gümrüklerde Türkiye’den giden mallara karşı yapılan muamele işin arkasında resmi kurumların, hatta bizzat Muhammed bin Selman’ın olduğunu gösterdi.Ben bu işin rakam boyutları ile ilgilenmiyorum. Suudilere göre boykottan, Türkiye’nin 20 milyar dolar, Türkiye’deki rakamlara

Suudi Arabistan’da (SA) Türk mallarına karşı başlatılan boykot kısa zamanda Suud pazarında sıkıntılara yol açtı. Boykot resmen ilân edilmese bile Ticaret Odası Başkanı sıfatıyla Aclan el Aclan’ın sözcülüğünü yapması ve özellikle gümrüklerde Türkiye’den giden mallara karşı yapılan muamele işin arkasında resmi kurumların, hatta bizzat Muhammed bin Selman’ın olduğunu gösterdi.

Ben bu işin rakam boyutları ile ilgilenmiyorum. Suudilere göre boykottan, Türkiye’nin 20 milyar dolar, Türkiye’deki rakamlara göre de 3 milyar dolar civarında zararı olacağı söylenmektedir. Bu rakamların Türkiye açısında telâfisi mümkündür. Hem de katbekat fazlasıyla. Ancak doğuracağı psikolojik etkinin bu zarardan daha büyük olacağı ve bundan da en çok Suudi Arabistan’ın etkileneceği bir gerçektir.

Suudi Arabistan’da boykot edilen Türk mallarına alternatifleri olduğunu anlatan kampanyalar başlatıldı. Özellikle covid19 sebebiyle ürün girişinin sınırlandığı dönemlerde bile SA’nın kendi alternatiflerini bulduğu söylenip sıkışan pazar, psikolojik olarak rahatlatılmak istendi. Hatta pazar günü Suudi kökenli Eş Şarku’l-Evsat gazetesinde yayımlanan uzun bir yazıda; Türkiye’ye uygulanan boykot karşısında, Suudi Arabistan’ın imkânları anlatılıp bunun yerli üretim için fırsata dönüştürülebileceği iddia edildi.

Bu mümkün müdür?

Kağıt üstünde mümkün görülse bile gerçekleşmesi imkansızdır. Zira en çok övündükleri ve dünyadaki toplam üretimin yüzde 18’ine denk gelen hurmanın bile Suudiler tarafından değil, ülkede çalıştırılan yabancı işçilerin eliyle üretilmesi SA’nın nasıl bir çıkmazda olduğunu gösteriyor. Bir tarafta, ülkede her alanda uygulanan yabancı işçi kotaları diğer taraftan üretimi artırma arayışları arasındaki çelişki, SA ekonomisini yakın gelecekte daha da zor duruma düşürecektir. Mahalli üretimin hemen her alanında işgücünün büyük bir bölümü yabancılar ile sürdürülmektedir. “Suudileştirme” politikaları ve dışardan empoze 2030 vizyonu hesaplarına göre; kademeli olarak azaltılmaya başlanan işgücünün doğurduğu boşluk ile üretimde yaşanan gerilemenin yanısıra şimdi de Türk mallarına uygulanan boykotun büyük zararları olacaktır.

Boykota resmi nitelik kazandırmadan halk hareketi diye gösterip Türkiye’ye gözdağı vermek isteyen Suudi kurnazlığı tutmayacaktır. Türkçe’deki güzel deyimde olduğu gibi yine “Keskin sirke küpüne zarar verecektir.”

Burada bir kere daha tekrar edelim. Suud halkı emin olsun ki; Türkiye, SA’nın kendi üretimini gerçekleştirmesi ve başkasına muhtaç olmamasını istemektedir. Zira Türkiye hâlâ “kendisi için istediğini kardeşi için de isteme” anlayışına yürekten bağlıdır.

Şahsî bir tecrübemi naklederek size boykotun ardındaki aklı tanıtayım:

1998 yılında Türk Tarih Kurumu’ndan çıkan “Vehhabi Hareketi ve Suud Devleti’nin Ortaya Çıkışı” kitabım Suudi Tarih Kurumu’nun (Daretu el Melik Abdulaziz) da dikkatlerini çekmiştir. Kitabı hızlı bir şekilde tercüme ettirip tetkik ettikten sonra benimle irtibata geçtiler. Sözde kitabımı yayımlamak istiyorlardı. Birinci derecedeki yöneticileriyle yaptığım müteaddit görüşmeler ile beni tanımaya gayret ettiler. Nihayet bir gün hukuk müşavirliklerine talimat verip benim ile telif sözleşmesi yapmaya niyetlendiler. Telefonla bana ulaşan yetkiliden yazılı sözleşmeyi talep ettim. O da gönderdi. Klasik bir sözleşmeydi ama cazip peşin bir telif ücretinden söz ediyordu. Ancak sözleşmede son madde olarak, kitabın “yayınlama ve yayınlamama hakkının kendilerinde” olduğunu söylüyordu. Yani, kurnazlıkla telifini ödeyip yayın hakkını aldıktan sonra kitabı yayımlamayacaklardı.

Kendilerine şunu sordum: Siz zaten şu anda kitabı yayımlamama hakkına sahipsiniz, bunun için neden para ödemek istiyorsunuz? Tabii ki bir cevapları yoktu. Ben yeni bir teklif sundum. Kitabı istedikleri tarihçilere okutsunlar, akademik olarak doğru bulmadıkları her şeyi uzman görüşü olarak dipnotlarda gösterip kitabımı bilâ bedel yayımlasınlar. Ama bunu bir sene içinde yapsınlar. Tahmin edeceğiniz gibi bu da kabul görmedi çünkü asıl niyetleri kitaba ambargo koymaktı. Nihayet kitap, 2000 yılında Beyrut’ta Arapça olarak yayımlandı.

Suudi Arabistan’ın resmi makamları kitabın ülkeye girişini yasakladı. Peki ne mi oldu? Körfez ülkelerinde kurulan kitap fuarlarında masa altından en çok satılan kitap unvanını aldı. Üstelik normal fiyatının kat kat üstünde. Suudi Arabistan’da yayımlanmış olsaydı bile ulaşamayacağı boyutta bir şöhret kazandı, birkaç baskı yaptı. Ülkede yasaklanmış olmasına rağmen hemen her Suudi kitap okuyucusuyla buluştu. Öyle ki en çok aranan kitap listesine girdi ve sonunda -yasak kalkmasa bile- lisansüstü araştırmacıların kullanımı için yardımcı ders kitabı olarak kullanılabileceğine karar verildi.

Burada mahareti kendimde aramıyorum. Yaptığım işten emindim. Çalışmam o güne kadar kullanılmayan Osmanlı Arşivlerine dayanıyordu. Körfez tarihi araştırmalarında Suudi kurnazlığıyla kapanmayacak önemli bir ihtiyacı karşılıyordu. Kitaba gösterilen ilginin ötesinde, Türkiye arşivlerine de SA dâhil, Körfez ülkeleri araştırmacılarından hâlâ devam eden yoğun bir ilgi gösterilmeye başlandı.

Hülasa, dünya değişti. Doğru ürününüz olduğu müddetçe, doğrudan veya dolaylı olarak mutlaka alıcısına ulaşacaktır. Endişeye mahal yoktur. Bu da geçer Yâ Hû.

#Suudi Arabistan
#Muhammed bin Selma
#Türkiye