KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Rumlar’la barışın sağlanması için bir miktar toprak verilmesi gerektiğini” söyledi!İnanılır gibi değil!Kıbrıs’ta bugün seçimler var. Kıbrıs’lı kardeşlerimize, Kıbrıs’a sahip çıkmalarını, Kıbrıs’a sahip çıkabilmeleri için Müslüman kimliklerini korumaları gerektiğini, İslâmî kimliklerini kaybettikleri takdirde, kolaylıkla yok olacaklarını hatırlatarak, tam 18 yıl önce yayımlanan bir yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.***Medyanın medyatörleri çağımızın “yeni-papazlar”ının,
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Rumlar’la barışın sağlanması için bir miktar toprak verilmesi gerektiğini” söyledi!
İnanılır gibi değil!
Kıbrıs’ta bugün seçimler var. Kıbrıs’lı kardeşlerimize, Kıbrıs’a sahip çıkmalarını, Kıbrıs’a sahip çıkabilmeleri için Müslüman kimliklerini korumaları gerektiğini, İslâmî kimliklerini kaybettikleri takdirde, kolaylıkla yok olacaklarını hatırlatarak, tam 18 yıl önce yayımlanan bir yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
***
Medyanın medyatörleri çağımızın “yeni-papazlar”ının, para baronlarının, sivil ve sivil olmayan bürokrasimizin Nuh Nebî’den kalan anakronik ve akrobatik oyunlar oynama meraklısı “çarıklı lordlar”ının sordukları yanlış ve yanıltıcı sorular, yaptıkları şaşı okumalar, elitlerimizin ne denli ürkütücü ve acınası bir hâlet-i ruhiye içinde oldupunu gözler önüne seriyor.
1974’te gerçekleştirdiğimiz askerî harekât’tan bu yana Kıbrıs’ta biz kültürel olarak bir taraf olamadık. Otoriter ve absürd laikliğimizi, laik kültürü, Kıbrıs’a da ihraç ettik. Ve Kıbrıs’ta kültürel olarak kendimizi çoktan bertaraf ettik, hem de kendi ellerimizle!
Oysa Kıbrıs’taki Türk toplumunun Müslümanlıkla ilişkisini pekiştirerek varlıklarını korumalarını sağlayabilirdik ancak. Müslüman kimliği onlara bir âidiyet, bir güven ve özgüven duygusu verebilirdi.
Zaten İslâmî hafızasından, derinliğinden, duyarlığından handiyse hiçbir iz ve eser kalmayan Kıbrıs Türk toplumunu laikleştirerek asimile ettiğimizi (erittiğimizi), onların âidiyet duygularını kendi ellerimizle yokettiğimizi, böylelikle Rumlar’ın kucağına attığımızı farkedebilmiş değiliz hâlâ! Kıbrıs Türklerini, laikleştirmekle onları Rumlara benzettiğimizi nasıl göremiyoruz, anlayamıyorum doğrusu.
Ben Kıbrıslı Türkleri Londra’dan iyi tanırım. Kıbrıslı Türklerin kimliklerinin, âidiyet duygularının temel göstergesi nedir, biliyor musunuz? Tottenham’a karşı, Arsenal futbol takımını tutmak! Tottenham’a karşılar; çünkü Tottenham takımının formasının renkleri Yunan bayrağının renklerinden oluşur.
Arsenal’i tutar Kıbrıslı Türkler! Çünkü Arsenal takımının formasının renkleri Türk bayrağının renklerinden oluşur! Böyle bir âidiyet duygusu olabilir mi? Peki, nedir bu? Elbette ki, bu toplumun yok edildiğinin, kimliksizleştirildiğinin, asimile edildiğinin resmidir, göstergesidir! Ne kadar grotesk (gülünç, kaba, çirkin ve sığ) bir kimlik ve âidiyet biçimi bu böyle!
Neredeyse hiçbir Rum ve Yunanlı Türkçe bilmez; ama Kıbrıslı Türklerin istisnasız hemen hepsi Rumca / Yunanca bilir! Hem de Türkçe’den daha iyi bilir ve konuşurlar Rumca’yı!
Bu da yaşananlara bakınca, şaşırtıcı olarak görülmemeli. Tabloyu olduğu gibi resmetmemiş gerekiyor: Kıbrıslı Türkler, Osmanlılar döneminde Kıbrıs’ı kaybettiğimiz zamandan 1974 yılına kadar Rumlarla iç içe yaşadılar. Böyle bir ortamda Kıbrıslı Türklerin İslâmî kimliklerini koruyabilmeleri elbette ki zordu.
Ama analizimin ve argümanlarımın en güçlü tarafı da burada gizli zaten: Türkiye’nin tam da yapması gereken şey, Kıbrıslı Türklerin İslâmî kimliklerini öne çıkaracak, güçlendirecek bir tavır içinde olmaktı. Fakat tam tersi yapıldı. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi orada da laiklik (laiklik demek Batı kültürü demek) hâkim kılınmaya çalışıldı ve İslâmî kimlik tümüyle bastırıldı, yok edildi!
Şimdi Kıbrıslı Türklerin Rumlarla beraber AB’ye girmek için Türkiye’yi ve Kıbrıs Türk yönetimini şiddetle, hiddetle ve öfkeyle nasıl topa tuttuklarını, protesto ettiklerini ibretle seyrediyoruz.
Kıbrıs’ı kültürel olarak “kaybettik” çoktan! Kıbrıs’ı fiilen kaybetmemizi sağlayacak yapı taşlarını böylelikle biz kendi ellerimizle döşedik!
Eğer Türkiye Kıbrıs’ta İslâmî kimliği güçlendirecek zekice bir strateji geliştirmiş, İslâmî cemaatlerin önünü açmış olsaydı, KKTC, AB’ye girse bile, kimliğini İslâm’ın belirlediği bir Kıbrıs Türk toplumu, bizim için her zaman büyük bir koz olacaktı.
Kıbrıs’ın bugününün, Türkiye’nin yarını olmasını istemiyorsak, Türkiye’nin İslâmî kimliğini bastırmak yerine güçlendirmek ve pekiştirmek zorundayız! Aksi takdirde İslâmî kimliği yok edilmiş, laikleştirilmiş bir Türk toplumunun varlığı ile yokluğu arasında bir fark kalmayacak ve yarın Türkiye’de de -tıpkı KKTC’de olduğu gibi- bu vatanın bir yerlere ilhak edilmesi için yapılacak kitlesel gösterilerin, taleplerin önünü almak imkânsızlaşacaktır!
Bu toplumun ayakta durmasını, zorluklara göğüs germesini sağlayan, bölünmesini önleyen yegâne ortak kimlik, yegane ortak ruh, yegâne tutkal, yegâne dinamik, yegâne hayat ve hayatiyet kaynağı laiklik değil, İslâmî kimliktir. Laiklik, laik kültür, tıpkı Kıbrıslı Türkler gibi bu toplumun da kimliksizleştirilmesinden, eritilmesinden, topsuz tüfeksiz Batılılar tarafından teslim alınmasından başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Bugünlerde laik Türk modelinin İslâm dünyasına örnek model olarak sunulmasının temel nedeni burada gizlidir: Almanya Başbakanı Schröder’in “Türkiye’de laik güçlerin desteklenmesi”, ABD eski Başkanı Clinton’ın ve Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz’in “Batı -medeniyeti- yörüngesinde olan laik Türkiye’nin medeniyet değiştirmemesi ve -yeni-Osmanlıcılık gibi- başka arayışlar içine girmemesi için AB üyeliğinin ve laikliğin desteklenmesi” gerektiğini söylemelerinin temel nedeninin de burada gizli olduğunu görelim artık!
***
Kıbrıslı Türkler, Türkiye tarafından laikleştirildi, intiharın eşiğine sürüklendi, Türkiye’yle manevî bağları yok edildi, o yüzden Akıncı gibi kişilerden şikâyet etmeye hakkımız yok! Laik Türkiye’nin eseri o! Kıbrıs’ın bugünü, Türkiye’nin yarını mı acaba diye sormak her vatan evladının boynunun borcudur!
Unutmayalım: İslâm’ı bu toplumun hayatından çekip aldığınızda ortada hiçbir şey kalmayacaktır!