İslâm düşüncesinde siyaset alanı, güç kullanma, hükümranlık kurma, tahakküm etme alanı ve aracı değildir.
Siyaset, kurucu bir kaynak değil,
dârü’l-İslâm’da hâkim olan hakikat ilkelerinin hayatiyetini sürdürmesini sağlayan
koruyucu bir barınaktır sadece.
Siyaset-hakikat ilişkisini yazmayı sürdürüyorum. Bugün İslâm siyaset tasavvurunu, temel ilkelerini ve güzergâhlarını yazdığım altı yıl önceki bir yazımı gözden geçirerek sizlerle paylaşmak istiyorum.
MELEKÛT ÂLEMİ, MÜLK ÂLEMİ VE SİYASET
Müslüman hayatının her alanında olduğu gibi, her aktivite’nin dayandığı
vardır;
, -diğer başka araçlar gibi-
bu kurucu ilkeleri -uygulayarak- koruma işlevi üstlenir sadece.
Yine her aktivitenin
bir mülk âlemine, bir de melekût âlemine bakan iki yönü vardır
. Müslüman hayatında
her aktivite, meşruiyetini melekûtî âlemden alır, mülk âlemine yansıtır, mülk âleminde yansımasını bulur.
İslâm düşüncesinde,
hükümranlık, otorite ve meşruiyet kaynağı, mülk âlemi, dolayısıyla mülk âlemine hükmeden insan değil, ilâhî kaynak ve bu kaynaktan yansıyan ilkelerdir.
Dârü’l-İslâm’da, Hak hükümrandır; insan, Hakk’ın hükümranlık yetkisini hakkıyla kullanmakla yükümlüdür sadece.
Dârü’l-İslâm’da, insanın hükümranlığı, pagan dünyada olduğu gibi mutlak değil, izafîdir.
Hakk’ın hükümranlığının belirleyici olmadığı bir yerde hakikat olmaz, adalet ise hiç olmaz.
Hakk’ın ontolojik hükümranlığını hiçe sayan bir yerde, insan hakları hiç bir zaman elde edilemez;
gücü ve güç üreten araçları ellerinde bulunduran odaklar, neyin, nereye kadar ve ne ölçüde hak olduğuna hükmederler;
insan haklarını, güç odaklarının çıkarları doğrultusunda tayin ederler.
İslâm düşüncesinde
vardır.
,
(enbiyaların) siyasetidir.
(evliyaların) ve âlimlerin siyasetidir.
Üçüncüsü, vâlilerin (emirlerin)
siyasetidir.
Peygamberlerin siyaseti, hem bâtın hem de zâhire; velilerin ve âlimlerin siyaseti, yalnızca bâtına; emirlerin siyaseti ise, yalnızca zâhire hükmeder.
Bu temel ilkelerden yola çıkarak,
İslâm düşüncesinde, siyaset tasavvurunun temellerini İmam Cüveynî ile talebesi İmam Gazalî atmıştır.
Buna göre,
siyaset tartışmaları, kat’iyyat ve zanniyyat
ayırımı üzerinde temellendirilmiştir. Kat’iyyat, Kur’ân ve Sünnet ekseninde, siyasetin, kurucu temel ilkelerini sunar bize. Bu kurucu ilkelerin zaman içinde nasıl uygulanabileceği zanniyyat alanına (ictihadlara) bırakılmıştır. Meselâ,
âdil ve meşrû bir devlet başkanını seçme yükümlülüğü kat’î bir hüküm, devlet başkanının nasıl seçilebileceği ise zannî (ictihadî) bir meseledir.
O yüzden İslâm siyaset tasavvurunda,
belli bir yönetim biçimi önerilmemiştir
; yönetim biçimi, zamana, dolayısıyla içtihatlara bırakılarak halledilmesi öngörülen bir mesele olarak değerlendirilir.
İslâm siyaset tasavvurunda yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkiler, kat’iyyat alanı tarafından belirlenen temel kavramlar çerçevesinde ele alınır ve uygulanır.
Hoca’nın çalışmalarından da esinle, kurucu temel ilkeleri, beş ana başlık altında şöyle özetlemek isterim:
1-
. Adalet ilkesi, belli başlı âyet ve hadislerden yola çıkarak belirlenmiştir.
Adalet, üç boyutta ele alınır
. Birincisi, kurucu adalet; ikincisi, koruyucu / yaşatıcı adalet; üçüncüsü de, düzeltici adalet.
, toplumun ve siyasetin inşasında nass’larda belirtilen ilkeler (kat’iyyat) ışığında, dengenin ve itidalin, sulhün ve selâmetin sağlanmasını hedefler.
Koruyucu / yaşatıcı adalet
, ilkelerin işleyişinde ve işletilmesinde karşımıza çıkar: Hem nass’larda belirlenen ilkelerin uygulanmasını denetler hem de nasslarda belirlenmeyen alanların içtihatlarla tayin edilmesini sağlar.
ise, düzenin bozulması ya da bozulmaya yüz tutması durumunda, adaletin düzeltici unsur olarak devreye girdirilmesinin yollarını ve yöntemlerini belirler.
2-
. Meselâ, Buhari’de geçen, ‘’
iş, ehil olmayana verildiğinde kıyameti bekle
!’’ hadisi, ehliyetin, adaletin temini açısından zorunlu şart ve kurucu ilke olarak kabul edildiğine delil olarak gösterilen nass’lardan biridir.
3-
Yönetimde kişisel çıkar gözetmeden ‘’
etmeyi, şeffaf, hesap verebilir, güven temin edici bir yönetimi tesis etmeyi amaçlar.
4-Dördüncü kurucu ilke
’tır. Biat, yöneticinin şer’î açıdan meşruiyetinin ve ümmetin siyasete katılımının kurucu ilkesidir.
5-Siyaset tasavvurunun beşinci kurucu ilkesi,
dir. İstişare, ümmetin siyasete ‘’doğrudan’’ katılımını, karar alma ve verme süreçlerinin âdil bir şekilde gerçekleştirilmesini, böylelikle totaliter yönelimlerin önünün kesilmesini sağlar