Bu yazıyı o ürpertici bedduadan sonra gözyaşlarına boğularak yazıyorum.
Sadece kendilerini değil, hepimizi intiharın eşiğine sürükleme potansiyeli taşıyan böylesine büyük bir felâketle ve helâketle karşılaşmadık, iki yüzyıllık çöküş tarihimiz boyunca.
Yaşadığımız felâketin, adeta "geliyorum!" diye "bağırdığı" son üç aydan bu yana, taraflara, basiret, feraset ve akl-ı selim çağrısı yaptım; Cemaatin hukukunu, dershanelerin haklarını sonuna kadar savundum. Herkes şahit buna.
Ama yüreği yangın yerine dönen bir Müslüman olarak, asıl büyük felâketi göremeyecek, üstelik de büyütmekten çekinmeyecek -sadece kendilerini değil-, hepimizi intihara sürükleyecek kadar basiretleri bağlanan kişilere, yaptıkları işin vehametini göstermek için bu yazıyı yazmak zorundayım.
Binyıllık dünya tarihini, iki büyük küresel aktör arasındaki medcezir şekillendirdi: Müslümanlar ve Batılılar.
Geçtiğimiz yüzyıl içinde iki büyük felâketle karşı karşıya kaldık: Bir durdurma, iki kuşatma harekâtı yaşadık.
Önce, sömürgecilerin üç asır boyunca üzerimize üzerimize gelmeleri ve içimizdeki beyinsizlerin aymazlıkları ve vurdumduymazlıkları nedeniyle Osmanlı durduruldu ve tarihten sürgün edildik.
Ardından bu topraklardaki insanların haysiyetli ve onurlu direnişleriyle bu ülkeyi sömürgecilere teslim etmedik. Direndik. Destansı bir direniş gösterdik.
Ama sonra "Anadolu kıtası"na hapsedildik.
Türkiye, çift yönlü kuşatmayla teslim alındı, içerden büyük bir darbe yedi: Medeniyet iddialarını, tarih yapan ruhunu, varlık nedenini yitirdi: Sekülerleşerek kendi kendini sömürgeleştirdi.
Batılılara fiilen teslim olmadık; ama zihnen teslim olduk.
Bizim tarih yapmamızın, tarihte esaslı yolcuklar yapmamızın, Balkanları, Kafkasları ve Ortadoğu"yu barış, adalet, kardeşlik yurdu hâline getirmemizin yegâne kaynağı İslâm, bu toplumun entelektüel, kültürel, siyasî, sosyal ve iktisadî hayatından uzaklaştırıldı.
İslâm"ın bu toplumun hayatından uzaklaştırılması, bizim tarih yapan medeniyet kurucu bir aktör olarak tarihten uzaklaştırılmamız anlamına geliyordu.
Sonuçta, Türkiye, dışarıdan Batılıların baskısıyla, içeridense uzantılarının operasyonlarıyla kuşatıldı. Ve bu millet, tam kalbinin ortasından vuruldu, bitkisel hayata mahkûm edildi.
Son olarak bu çift yönlü kuşatma, yerini, çok yönlü saldırıya terketti.
Bu kuşatmayı yarmaya çalışan Menderes, idam edildi. Özal, şaibeli bir cinayete kurban gitti. Erbakan, hapsedildi, önü kesildi, hükümeti alaşağı edildi.
Şimdi, bu kuşatmayı yarma konusunda içeride ve dışarıda büyük mesafeler kateden, Türkiye"yi dış vesayetten ve içerideki uzantılarından kurtaracak, yeniden tarih yapmamızın yollarını açacak koridorları adım adım, sabırla döşeyen Tayyip Erdoğan, 11 yıldır, art arda büyük saldırılara, darbe girişimlerine, ardı arkası kesilmeyen iç ve dış operasyonlara maruz kalıyor...
Ama bunların hiç biri şu an yaşadığımız saldırı kadar büyük ve ürkütücü olmadı. Olamazdı; çünkü hiç biri, Erdoğan"ın birlikte yola çıktığı, kardeş bildiği insanlardan gelmemişti.
Erdoğan"ın, önlerini sonuna kadar açtığı insanlar tarafından, tam da Türkiye"nin küresel sistemin büyük oyunlarını -Allah"ın yardımıyla- püskürtmeye başladığı bir zaman diliminde arkadan hançerlenmesi, bu ülkenin başına gelebilecek en büyük felâketti.
Bundan büyük felâket olamazdı: Tayyip Erdoğan, Ebucehil"likle, Firavun"lukla, Nemrutluk"la itham edildi; türlü kaset şantajlarıyla tehdit edildi!
Ama bu çirkin ithamların hiçbirine aslâ o çirkinlikle cevap vermeye yeltenmedi. Sabretti. Sabretti.
Ama sonunda, iğrenç bir "hançerleme operasyonu" yedi!
Söylemek bile saçma: Yolsuzluk, kul hakkı yemek gibi şeyler, aslâ kabul edilebilecek şeyler değildir. Bu sütunun sürekli okuyucuları, bu yolsuzluklar konusunda, ne kadar ağır, ne kadar sert yazılar yazdığımı, "Tanrı"yı kıyamete zorlamayın!" dediğimi iyi bilirler.
Ne olursa olsun, yolsuzlukların üzerine en sert şekilde gidilmelidir!
Ama milletin zekasıyla alay etmeyin, milleti aptal yerine koymayın lütfen!
Türkiye"nin gelecek on yılının belirleneceği, İslâm dünyasının mazlum ve masum halklarının önündeki prangaların birer birer kırılacağı tarihî üç önemli seçim arefesinde, yolsuzluk numarasıyla arkadan saplanan hançer, aslâ kabul edilemez!
Bir yandan vargücünüzle saldırıyorsunuz, kirli ittifaklar yapıyorsunuz, son derece çirkin oyunlara başvuruyorsunuz; öte yandan da utanmadan, sıkılmadan, "bu operasyonun arkasında biz yokuz" açıklamalarını nasıl yapabiliyorsunuz?
Bu operasyon başarıya ulaşırsa, tarih sizi aslâ affetmeyecektir, bunu bilin!
Ve bu ümmet, yarın, sizin yakanıza yapışacaktır! Bunu da bir yere kaydedin!
İplerin henüz bu ülkenin çocuklarının elinde olmadığı, İslâm dünyasının, bizim başlattığımız yolculuğun başarıya ulaşması için gece gündüz dua ettiği, siz, Mavi Marmara"nın aziz şehitlerine bile dil uzatıp İsrail terör devletinden "eman dilenirken", beddua ettiğiniz insanların ve hükümetin masum Gazzelilerin imdadına yetiştiği, Sirilankalı 12 yaşındaki çocuğun Erdoğan"ın sağlığını merak ettiği, Yemen"li yaşlının İstanbul"un yeniden dirilişi için Rabbine yakardığı, Güney Afrikalı büyük bir üniversite / medrese başkanının "Türkiye"li Müslümanlar için nefes alıp veriyoruz, dua edip duruyoruz", dediği, Tanzanya Cumhurbaşkanı"nın "neredesiniz?" diye sorduğu bir zaman diliminde, siz, önce tarihten sürgün edilmiş, ardından çifte kuşatma yemiş bu sahipsiz milletin çilekeş çocuklarına beddua etmeye, bu ülkenin yürüyüşünün önünü tıkayacak basiretsizce çılgınlıklara imza atmaya, sırf kendi gettonuzun çıkarları için gemileri yakmaya kalkışarak, bu sahipsiz ülkenin ve mazlum ümmetin kaderiyle oynamaya kalkışırsanız, ettiğiniz beddua sizi bulmaz mı, sanıyorsunuz?
1998 yılında, sizi ve hizmeti topyekûn yoketmeye çalışan kasetçi haydutlara karşı bu gazetenin başındayken ölesiye savundum.
Ama "hançerleme operasyonu"yla birlikte, bütün saygımı yitirdiniz! Sadece benim değil, bu milletin de!
Unutmayın: İlkesiz ülkü, ilkeleri yok eder; ülkeyi ise paçavraya çevirir, kurda kuşa yem eder.
"Hedefe ulaşmak için her yol mübahtır" anlayışı, ihtiras, ben / biz merkezcilik, istişareyi hiçe saymak, önünüze gelen herkesi sonuna kullanıp sonra da kaldırıp atmak, diğer Müslümanlara böcek muamelesi yapmak, şer şebekeleriyle her türlü zelil ittifaklar kurmak, insanı azmanlaştırır, azgınlaştırır ve sonunda Müslümanlara beddua etmeye kalkışacak kadar yolunu da, istikametini de şaşırtır böyle!
Bu aziz Cemaat"i cemadat"a (taş"a), o güzelim hizmet"i de hezimet"e dönüştürmeye hakkınız yok!
Şunu aslâ unutmayın: Eğer Tayyip Erdoğan devrilirse, bunun altında siz de kalırsınız!
Sonuçta, Sibirya"dan Brezilya"ya kadar her şeylerini Allah rızası için hizmet uğruna feda eden, o kahraman, vefakâr, fedakâr Anadolu çocukları da!
Onların hesabını da veremezsiniz!
Hem yetkiniz yokken hem de yeteneğiniz olmadığı gün gibi ortadayken bu sahipsiz ülkenin ve mazlum ümmetin kaderiyle oynayamazsınız!
Üstelik de, küresel sistemin lordlarının oyunlarının -ilk defa- sonuç alınacak şekilde püskürtülmeye başlandığı bir zaman diliminde!
Üstelik de, Çin"le, Kuzey Irak yönetimiyle, hiç bir zaman güvenilemeyecek ve dizginlenmesi gereken İran"la, Japonya"yla ve Rusya"yla büyük stratejik, ekonomik ve teknolojik işbirliği projelerini adım adım, ilmek ilmek, inceden inceye hesaplayarak, kılı kırk yararak -Allah"ın yardımı ve lütfuyla- ilk kez hayata geçirmeye muvaffak olduğumuz kritik bir eşikte!
Üstelik de, Türkiye üzerinde ekonomik, stratejik ve siyasî oyunlar tezgâhlayan, mühendislik hesapları yapan küresel şebekelerin ve bunların iç uzantılarının oyunlarının birer birer püskürtüldüğü bir silkiniş ve toparlanış sürecinde!
Soruyorum şimdi: Bu sahipsiz ülkenin ve mazlum ümmetin kaderiyle oynama yetkisini kim verdi size?
Ve bunun hesabını nasıl vereceksiniz "hesap günü"nde?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.