İçerde köklü sorunlarla boğuşuyoruz ama şu gerçeği teslim edelim: Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa bölgesel ve küresel güç olma emareleri göstermeye, dolayısıyla “birinci lig”de oynamaya başladı.
İçerde yaşadığımız, bizi perişan eden köklü sorunlar, biraz da, Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olmaya başlamasından kaynaklanıyor aslında.
Batılı emperyalistler, Osmanlı’yı tarihten uzaklaştırdıklarında ve bizi tarihin akışını şekillendiren medeniyet iddialarımızı terketmeye zorlayarak Anadolu yarımadası’na hapsettiklerinde, “bu iş”in bittiğini, Türkiye’nin bir daha ayağa kalkmasını mümkün kılacak iddialarını yitirdiğini, Türkiye’yi Batılıların güdümüne girdirdiklerini düşünmüşlerdi.
Ama her şeye rağmen gelinen nokta itibariyle, şunu gösterdik: Türkiye, laik / Batılı cendereye girdirilmesine rağmen kendi medeniyet yörüngesine doğru adım adım ilerledi...
Türkiye, teslim bayrağı çekmedi, bundan sonra da çekmeyecek.
Ne demek bu?
Bunun çok iyi anlaşılması lazım.
Şu demek: Türkiye, bütün emperyalistlerin topyekûn üzerimize üzerimize gelmelerine rağmen bedenini (Osmanlı’yı ve topraklarını) kaybetti; ama ruhunu yitirmedi. Aksine, içerdeki devşirmelerin ve Batıcı zihnî sömürgecilerin bütün baskılarına rağmen, ruhunu korudu, diri tutma mücadelesi ortaya koydu ve toparlanmaya başladı...
Gelinen nokta, tam da burası işte: Türkiye, iyi-kötü ruhköklerini hatırlamaya, bütün stratejilerini bu çerçevede -medeniyet coğrafyasına açılacak şekilde- hayata geçirmeye başladı.
Bu, zorlu bir yolculuktu: Türkiye’nin yeniden medeniyet yörüngesini bulma yolculuğu...
İşte bu, Batılıları fena hâlde ürkütmeye yetti!
Yüzyıl önce “bu iş”in bittiğini, Türkiye’nin bir daha medeniyet iddialarını kuşanamayacak kadar hadım edildiğini, kimliksizleştirildiğini, yönünü de, yörüngesini de yitirdiğini düşünen Batılı emperyalistler, “bu iş”in bitmediğini, Türkiye’nin küllerinden doğarak gelmeye başladığını görünce paniklediler -bir kez daha!
Ve Türkiye’yi içerden ve dışardan kuşattılar: İçerde, kardeşi kardeşe kırdırmayı denediler, terör belasını başımıza musallat ettiler.
Bununla yetinmediler: Protestanlaştırılmış, ruhu çalınmış, içi boşaltılmış, hayattan uzaklaştırılmış, küresel güçlere boyun eğecek sahte bir İslâm anlayışını -FETÖ üzerinden hem içerden hem de dışardan- besleyip büyüttüler ve sonra da üzerimize saldılar.
Allah’a şükür ki, bu millet, bu iki oyunu da bozdu, püskürttü: Emperyalistlere de, kuklalarına da unutamayacağı bir ders verdi.
İşte tam bu andan itibaren Türkiye, dışarıya aktif olarak açılmaya, Batılıların, bu kez, Türkiye’yi dışardan kuşatma operasyonlarını püskürtecek tarihî adımlar atmaya başladı: Nihayet, Fırat Kalkanı operasyonunu ve ardından Zeytindalı Harekâtını başlattı.
Sonunda, Batılıların içerden ve dışardan Türkiye’yi kuşatma operasyonlarını yerle bir etti Türkiye.
DEAŞ tezgâhını bozdu! Batılı emperyalistlerin DEAŞ gibi örgütleri maşa olarak kullandıklarını bütün dünya âleme ispat etti. Hatta daha da ileri gitti ve Erdoğan gibi güçlü bir liderle, Batılı emperyalistlerin gerek DEAŞ’ı, gerek PKK/YPG gibi örgütleri nasıl maşa olarak kullandıklarını, “terör örgütleriyle bölgeyi ve özellikle de Türkiye’yi dizayn etmeye çalıştıklarını” yüzlerine haykırdı!
Şok oldu bütün emperyalistler!
Oyunları deşifre olmuş ve bozulmuştu çünkü!
O yüzden ABD Başkanı Trump, resmen Suriye’den -hem de en kısa sürede- çekileceklerini zorunda kaldı.
Fransa, “boşluğa” dalmaya kalkıştı ama o da cevabını aldı!
İşte Ankara’da düzenlenen Erdoğan-Putin-Ruhani zirvesi, Türkiye’nin gerçekleştirdiği yarma harekâtlarının meyvesi.
Soru şu burada: Türkiye, burada/n nereye gidebilir?
Buradan bir Avrasyacılık çıkmaz. Avrasyacılık bir maskedir çünkü.
Rusya da bu maskeyi, Batı hegemonyasını geriletebilmek, mümkünse kırabilmek için kullanabildiği ölçüde kullanacak.
Şunu Batılılar da, Ruslar da çok iyi biliyor ama bizim Avrasyacılar göremiyor: Maske düşünce, altından kapitalizm çıkacaktır.
Avrasyacılık, fiîlî bir güç değil; kullanım süresi sınırlı, ipleri Batılıların elinde olan ayartıcı, içi boş bir söylem sadece.
Türkiye’nin orta ve uzun vadede önünü açacak, bölgenin de nefes almasına yol açacak ve sonuçta bütün emperyalistlerin buradan kovulmasını sağlayacak yegâne çıkış yolu, Türkiye’nin bölgede medeniyet dinamikleri, tarihî derinliği ve bölgenin gerçekleri ışığında eksen oluşturmasıdır.
Şu ân henüz erken bunun için. Ama hedef bu olmalı. Türkiye yeniden eksen oluşturan ve bölgenin kaderini şekillendiren yegâne aktör olma mücadelesi ortaya koymalı adım adım...
Böyle bir eksenin kurulabilmesinin yolu, bizim medeniyet dinamiklerimize sahiplenmemizden, bunun için de öncelikli olarak Türkiye’de, eğitim, düşünce, kültür, sanat ve medyayı kuşatıcı ve kucaklayıcı ruhköklerimiz ve medeniyet ilkelerimiz ışığında önümüzü açacak şekilde yeniden yapılandırmamızdan geçer...
Şunu aslâ unutmayalım: Asıl savaş, emperyalistlere ve kuklalarına karşı verilen savaş değildir.
Asıl savaş eğitim cephesinde, düşünce, kültür, sanat, medya ve gençlik cephesinde verilecek savaştır.
Türkiye ancak ondan sonra gerçek bağımsızlığına kavuşacak ve eksen oluşturmaya başlayacaktır.
Sözün özü: Türkiye, bu toplumdan intikam alan, hâriciyeden ekonomiye, medyadan kültür hayatına kadar her yeri ele geçiren devşirme urlarından kurtulamadığı, tarih bilincine kavuşamadığı, ruhköklerine sahip çıkamadığı, medeniyet iddiasıyla kuşanamadığı, pozitivist, sığ, ezberci, mankurtlaştırıcı eğitim, kültür ve sanat hayatını yıkamadığı ve yerine bizim ruhköklerimize dayalı bütün fırtınalara dayanan, bütün susamışları sulayan, gönülleri fetheden diriltici bir ruh sunan köklü ve güçlü bir eğitim ve düşünce, “kültür” ve sanat hayatı kuramadığı sürece iki asırdır “debelendiği” bizi yokoluşun eşiğine fırlatan cendereden çıkamaz. Vesselâm.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.