Bir yandan karada ve denizde büyük bir kuşatmayla karşı karşıya Türkiye ama öte yandan da savunma sanayisinde göz doldurucu ve ön alıcı adımlara imza atıyor.
Savunma sanayisinde gerçekleştirdiğimiz atılımlar, kuşatmanın yarılması için gerekli ama yeterli değildir. Kuşatmanın yarılabilmesi, sahada değil masada atılacak stratejik adımlarla mümkün olabilir.
Bunun için Mısır’la ilişkilerimizin düzeltilmesi gerektiği konusunu yazıp duruyorum yıllardır. Beni bu konuda topa tutan beyinsizler ve yalaka tayfası, Türkiye’nin Mısır’la gerçekleştirdiği ve ilişkilerimizi hava yavaş rayına oturtacak diplomatik atak belli bir kıvama ulaşınca ne diyecekler, nasıl takla atacaklar acaba bu kez?
Bu yazıda Türkiye-Mısır ilişkilerinin düzelme eğilimi göstermesi üzerine önceden yazdıklarımı yeni ilavelerle paylaşmak istiyorum sizlerle.
Önce şunu altını çizerek vurgulamak zorundayım:
Türkiye-Mısır stratejik ittifak kurarlarsa,
ve bu ittifakın genişletilmesi konusunda ortak irade ortaya koyarlarsa,
bölgenin kaderi orta ve uzun vadede değişebilir ve bölgeden emperyalistlerin kovulması süreci başlatılabilir.
TARİHÎ ADIMLAR, STRATEJİK ATILIMLAR...
Büyük devletler, stratejiler geliştirirler, stratejilerle ilerlerler...
Diğerleri ise ancak manevralar yapabilirler; imkânları da, psikolojileri de stratejik atılımlar gerçekleştirmek için kâfi değildir.
Türkiye, özellikle 15 Temmuz işgal ve darbe girişimini destansı bir direnişle püskürtmemizden sonra
atmaya başladı: Suriye’de ve Irak’ta art arda önemli askerî harekâtlar gerçekleştirdi, bölgede dengeleri Türkiye lehine değiştirdi.
Bu askerî harekâtlardan sonra en önemli stratejik adımlardan biri, Astana Süreci oldu; bir diğeri de Libya’da ülkenin BM tarafından tanınan seçilmiş
Sarrac hükümeti ile Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması
imzalayarak, Libya devletinin çağrısına karşılık vermesi.
Türkiye’nin üzerindeki ölü toprağını atarak ayağa kalkması, “bölgenin geleceğini beni dışta bırakarak şekillendirmenize izin vermeyeceğim” diyerek emperyalistlere meydan okuması, milat oldu, dönüm noktası olarak tarihe geçti.
Türkiye, Fırat Kalkanı ile başlayan askerî harekâtlar silsilesiyle emperyalistlerin kuklası IŞİD’e büyük darbe vurdu; İran’ın yayılmacı politikalarını Suriye’de, Irak’ta, Katar’a yerleşerek Yemen’de püskürttü; Rusya’yla yaptığı işbirliği anlaşmalarıyla ABD ve Siyonistleri dengeleyecek stratejik adımlar attı.
Son büyük stratejik hamle, Libya devleti tarafından Libya’ya çağırılmamız oldu.
İki asırlık inkiraz tarihimiz boyunca ilk defa bir devlet Türkiye’yi “kurtarıcı” olarak davet ediyordu. Çok büyük, tarihî bir adımdı
çerçevesinde Libya’da, Adalar Denizi’nde
(Osmanlı, “Ege Denizi” demiyordu, “Adalar Denizi” diyordu!)
ve Doğu Akdeniz’de art arda gerçekleştirdiğimiz stratejik atılımlar!
Almanlar, adaları silahlandırdılar; önce Yunanları, sonra Fransızları Türkiye’ye karşı kışkırttılar! Yunanistan’la ve Fransa’yla -küçük ölçekli de olsa- savaşın eşiğinden döndük!
devreye girmişti bu kez!
İki asırlık inkıraz tarihimizde hasret kaldığımız stratejik adımlar, açılımlar ve atılımlardı Fırat Kalkanı’ndan bu yana yaptıklarımız!
Gönendirici, umutlandırıcı, güven verici.
Türkiye, pek çok bakımdan güçleniyor... İki asırlık inkıraz tarihimizde görmediğimiz bir atılım gerçekleştiriyor. Bütün bu stratejik adımları özellikle savunma sanayiinde gerçekleştirdiğimiz atılımlara, münhasıran da
ın ülkesine, kültürüne ve insanına âşık gayretlerine borçluyuz aslında.
MISIR’LA İLİŞKİLERİMİZ DÜZELİRSE, KUŞATMAYI DAHA KOLAY YARARIZ!
Mısır’la sorunlu olan ilişkilerimizin nasıl hâl yoluna konulabileceği
sorununa gelmek istiyorum. Türkiye, doğudan batıdan, güneyden kuzeyden kuşatılıyor! Tam bu noktada
Mısır’la ilişkilerimizi belli bir sürece yayarak iyileştirmek zorundayız.
Başından beri, Mısır’la ilişkilerin kopmasının yanlış olduğunu söyledim: Elbette ki, darbelere de, darbecilere de karşı çıkacağız. Mısır’da Türkiye’nin duruşu takdir edilecek bir duruş. Ama sonuç, bizim de Mısırlı kardeşlerimizin de aleyhine!
Türkiye, Osmanlı mirasçısı bir devlet olarak Mısır’daki bütün kesimlerle ilişki kurmak zorunda.
Mısır’ın selameti açısından da bizim açımızdan da hayırhah olan tavır bu aslında.
Unutmayalım:
Mısır’ı kontrol eden hem bölgeyi, hem Afrika’yı hem de dünyayı kontrol eder.
Dün böyleydi bu, bugün de böyle büyük ölçüde. İskender’den Sezar’a, Yavuz’dan Napolyon’a kadar Mısır’a hâkim olan dünyaya hâkim oldu.
Amacımız, Mısır’a hâkim olmak değil, olamaz, elbette. Mısır’ın stratejik-tarihî konumuna dikkat çekmek istedim sadece.
Mısır’la ilişkiniz koparsa, bölge ülkelerinin hepsiyle ilişkiniz sakatlanır. Mısır’la güçlü ilişkiler kurarsanız hem ülke içinde yapılacak yanlışlıklara bir kardeş ülke olarak müdahale etme imkânlarınız artar hem de bölgenin kaderini birlikte belirleme imkânlarınız çoğalır.
Dahası da var: Eğer Türkiye, Mısır’la değişik düzeylerde ilişki kurmaya başlarsa, orta ve uzun vadede Türkiye üzerindeki kuşatmanın yarılmasına da katkısı olur Mısır’la kurulacak ilişkilerin.
Türkiye, hiç olmadığı kadar güçlü maddî açıdan. Yüzyıl öncesine nazaran çok güçlüyüz; bu çok açık.
Çok büyük bir kuşatmayla karşı karşıya olduğumuzu unutmayalım. Mısır’la ilişkilerimizin rayına oturması, karada ve denizde karşı karşıya kaldığımız kuşatmaların yarılmasında sanıldığından daha fazla belirleyici bir rol oynayabilir.