Adım adım “geliyorum!” diyen bir felâket var: Peygambersiz, mezhepsiz ve âmentüsüz bir İslâm icat etmek istiyorlar!
Burada söyleyeceklerim hayâtî: Özelde müslümanların, genelde insanlığın geleceğiyle ilgili.
Ezberlerle bir yere gidemeyeceğimizi anlamakla ve anlatmakla yükümlüyüz.
Yük olmayacaksınız, “yük”ü, tarihî bir yükümlülük bilinciyle kuşanarak taşımaya soyunacaksınız. Yoksa, yükün altında ezileceğinizi ve yok olmaktan kurtulamayacağınızı unutmayacaksınız!
Türkiye, herhangi bir yer değil. Bin yıldır insanlık tarihinin yapıldığı, tarihin şekillendirildiği, bize tarihî bir yük yüklediği dinamik bir yer: Ya bu yükü hakkıyla taşıyacağız ya da yükü taşımaya soyunmazsak, bu yükün altında kalacağız, un ufak olacağız.
Ezberlerimizi terkedemediğimiz sürece kendimize gelemeyeceğimizi bilmiyoruz bile. Bu ülke sömürgeleştirilemediği hâlde, kendi-kendini sömürgeleştiren, kaç kuşak çocuklarını kültürel intiharın eşiğine sürükleyen dünyanın en traji-komik ülkesi!
İslâm'dan, İslâm medeniyetinden, İslâm tarihinden sözetmek, gelecekten sözetmektir.
İnsanlığın susuzluğunu giderecek ruh aşısı yapmak, yaralanan insanı, tarûmâr edilen tabiatı ve savaşlardan bîtap düşen dünyayı darusselâma / barış yurdu'na buyur etmektir.
İnsanlığın adalete, hakkaniyete, sulh ve selâmete şiddetle, ekmek kadar, su kadar ihtiyaç hissettiği şu dondurucu kış mevsiminde insanlığı bahara, umuda ve hakikat medeniyeti ufkuna davet etmektir.
İslâm medeniyeti, hakikati, erdemi ve fazileti yüceltti; bütün medeniyetlerle temasa geçti, hiçbirini yok etmedi; hepsinden beslendi, hepsini besledi ve en önemlisi de insanlığın binlerce yıllık çürümeye terkedilmiş medeniyet birikimini aldı, korudu, yaşattı, aştı ve bütün insanlığa ulaştırdı.
Batılılar, ne yaptılar, peki?
Gücü kutsadılar, insanlığa kan kusturdular. Dünyayı kutsadılar, insanı dünyanın tutsağı yaptılar.
Modern sosyal teorinin “kurucu baba”larından Max Weber'in -daha önce de yeri geldikçe zikrettiğim- hayatî tespitinde enfes bir şekilde özetlendiği gibi, modern Batılılar, insanı “demir kafes”e hapsettiler. Ve insanlığı iki varoluşsal sorunun eşiğine sürüklediler: Anlam krizi ve özgürlük kaybı.
Foucault'nun “modernliğin hapishanesi” dediği şey, böylesi bir şeydi işte!
Dünyayı bir düğmeye basarak yok edecek ayartıcı silahları yaptılar, bütün medeniyetlerin kökünü kazıdılar.
Ezberlerimizi çöpe atalım ve sadece bu ülkede Batı'nın kutsandığını, Batı'ya ilişkin, bizzat Batılı düşünürler tarafından yapılan hayatî eleştirilerin bile yoksayıldığını görelim artık!
Batılılar, iki asır önce bir “Şark Meselesi” icat etmişti. Şark Meselesi, münhasıran bizim için geliştirilmişti. İki ayağı vardı.
Birincisi: Osmanlı'yı Avrupa'dan, Müslümanları tarihten uzaklaştırmak. Bunu başardılar kesinkes.
İkincisi de, Müslümanları, İslâm'dan uzaklaştırmak. Son yüzyıldır, özellikle de son çeyrek yüzyıl boyunca bunu hayata geçirmeye çalışıyor Batılı emperyalistler.
Burada üç ana proje, adım adım hayata geçiriliyor:
Böylelikle İslâm'ı dize getirmek ve küresel sisteme, seküler-kapitalist-pagan Batı uygarlığına yalnızca İslâm'ın meydan okumasını sağlayan sarsılmaz fikrî, akîdevî ve siyasî imkânlarını ve kaynaklarını paçavraya çevirmek!
Burada âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz'in (sav) konumunun sarsılması, bunun da ayartıcı bir yola başvurularak -hadislerin tartışmaya açılarak- yapılması, Müslümanların tarihlerinde, daha önceki dönemlerde yaşamadıkları en ürpertici proje.
Mezheplerin hedef tahtasına yatırılması, çok tehlikeli.
Mezhepsiz din olmaz. Bırakınız dinleri, bütün ideolojilerin bile farklı fraksiyonları, yorumları vardır.
İslâm'ın mezheplerini, sanki bir mezhep çatışması varmış gibi bir siyasî kargaşa icat ederek hedef tahtasına yatırmak, “mezhepsizliğin” tek mezhep olacağı, dini, önüne gelenin kafasına göre yorumlayacağı bir zihinsel kaos ve entelektüel anarşiyle sonuçlanacaktır.
Oysa mezhepler, sâbiteleri korur, değişkenlerin sâbiteleri yutmasını önler.
Dahası, bütün değişkenlerin / değişen şartların, sâbite'ler ışığında yorumlanma çabasının önünü açar. Meselenin püf noktası tam da burası işte. Eğer mezhepleri yok ederseniz, değişkenlerin sâbiteleri, sarsılmaz vahyî ilkeleri ve ölçüleri yerle bir etmesinin önünü sonuna kadar açmış olursunuz!
Sonuçta, ortada dinden eser kalmaz. İnsanlar, dine uyacağına, dini kendilerine, kendi arzu, çıkar ve keyiflerine uydururlar.
Öte yandan daha da önemlisi, Hz. Peygamber'i (sav) devre dışı bırakan bir din, kısa devre yapar.
Batılılar, bunu, kendi tarihlerinden (Protestanlığın yol açtığı büyük yıkımdan ötürü) çok iyi biliyorlar ve o yüzden son büyük saldırı olarak Efendimiz'i (sav) hedef tahtasına yatırıyorlar.
Peygambersiz din olmaz, peygambersiz din, din olmaktan çıkar. Önüne gelen kendini Hz. Peygamber'in yerine koymaya kalkar!
Batılıların en önemli hedeflerinden biri, bütün dinleri, tek bir din icat ederek birleştirmek. Bunu iyi bilelim. Böylece bütün dinleri küresel sisteme boyun eğdirerek, sistemin hükümranlığının önündeki engelleri nihâî olarak yok etmek.
Özetle, gelen tehlike çok büyük: Âmentümüzü yerle bir etmek istiyorlar. Müteyakkız olmak, bu saldırıyı püskürtmek zorundayız. Vesselâm.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.