Tarihte ilk defa, önce
üzerinden, sonra da
üzerinden
, İslâm dünyasının omurgası hâline getiriliyor! İngilizlerin iki asırlık sinsi çabalarıyla!
Bu hâricî mantığının bin küsur yıllık
da hedef tahtasına yatırılıyor. Mezhepler, hadisler tartışmaya açılıyor, Hz. Peygamber'in (sav) konumu sarsılmaya çalışılıyor.
Hem akîdevî hem siyasî hem de sosyolojik Müslüman omurga çökertiliyor.
Akîdevî, siyasî ve sosyolojik
hedef tahtasına yatırılması, Müslümanların
eşiğine sürüklenmesiyle sonuçlanacaktır. Eğer bu yakıcı gerçeği göremiyorsak, ne'yi görüyoruz ve ne'yin mücadelesini veriyoruz ki biz bu topraklarda!
Son zamanlarda, tasavvufun da hedef tahtasına yatırılması,
,
anlamına geliyor!
O yüzden ilim-irfan sahibi insanları, basirete ve ferasete davet ediyorum! Yoksa bu işin vebali büyük olacak ve bunun hesabını Huzur-u Rabbânî'de aslâ veremeyeceğiz!
Bin yıldır, tarihi iki aktör yapıyor: Müslümanlar ve Batılılar. Müslümanlardan biz, yanı bu topraklarda yaşayan insanlar. Batılılardansa, Cermenler, spesifik olaraktan Almanlar. Son iki asırdır, biz de tarihten çekildik; Almanlar da!
: İki Sanayi Devrimi'ni İngiliz'ler yaptılar. Üçüncüsünü (bilişim devrimini) ise ABD'deki Yahudiler.
Şu ân cârî küresel sistemi, kapitalist düzeni, ekonomi-politik ve stratejik mekanizmayı kuranlar, işletenler, esas itibariyle İngilizler. İngilizler, iki büyük dünya savaşından sonra geri çekildiler ama çeyrek asırdır yeniden geliyorlar!
Özellikle de
yeniden sinsice yöntemlerle. İslâm dünyasının sorunlarının sürgit kangrene dönüşmesinde de İngilizlerin iyi düşünülmüş, sinsi stratejileri belirleyici roller üstleniyor!
Şunu iyi bileceksiniz: İngilizler, 100 yıllık büyük oyun'u bizim coğrafyamız üzerinde sahneliyorlar! Bu coğrafyanın sahipsiz olduğu için kolaylıkla karıştırılacağını, daha da önemlisi nasıl karıştırılabileceğini en iyi İngilizler biliyorlar.
Hem
hem de bunun sonucu olarak
O yüzden İngilizler, iki asırdır, İslâm dünyasının her yerinde, adım adım
.
Bugün
demek olan
üzerinden bütün İslâm dünyasında hızla yayılan bu hâricî mantığına dayalı İslâm anlayışı, ruhsuz, her türlü kullanıma, her türlü kışkırtılmaya elverişli bir İslâm anlayışı! İslâm'ın gelişini bizzat bu tür ruhsuz İslâm anlayışıyla durdurmayı amaçlıyor İngilizler.
Bu yeni
var: Anadolu'yu binyıldır sulayan, ilim, irfan ve hikmet sütunları üzerinden teşekkül eden, Hint ve Afrika tasavvufunun aşırılıklarından, iğretiliklerinden arınmış bir tasavvuf anlayışı bu.
Tarihte, tarihin hiç bir döneminde, hâricî mantığı, Müslüman toplumların omurgası hâline gelmemişti, gelememişti. Ama gökkubbemizin çöktüğü, İslâm dünyasında Ehl-i Sünnet Omurga'nın yegâne koruyucusu, garantisi Osmanlı'nın çökertildiği ve İslâm dünyasının paramparça edildiği içinden geçtiğimiz
: Tarihte ilk kez, hâricî mantığını Müslüman toplumların omurgası katına yükseltmeyi başardılar!
Özetle: İki asırlık bu İngiliz projesi, son çeyrek asırda bizim
yüzünden meyvelerini vermeye başladı.
Önce Vehhâbîler üzerinden Osmanlı çökertildi. Sonra Selefîler üzerinden hâricî mantığı İslâm dünyasının omurgası hâline getirildi. Şimdi mezhepleri, hadisleri, tasavvufu hedef tahtasına yatırarak İslâm dünyasını akîdevî olarak perişan etmek istiyorlar!
İki asırlık kapitalist dünya düzeninin kurucusu İngilizler, İslâm'ın yeniden tarih sahnesine çıkmasını engelleyebilmenin en önemli yolunun Müslüman akîdevî, siyasî ve sosyolojik omurgayı çökertmekten geçtiğini,
olduğunu çok iyi biliyorlar.
: Mezhepler tartışmaya açılır, hadisler ve Efendimiz devre dışı bırakılır, hem hâricî mantığı / düz mantık hızla yayılır hem de önüne gelen Kitabı kafasına göre yorumlar: Böylelikle tutunacak dal kalmaz. Akîdevî sapmalar, savrulmalar, Müslüman toplumların İslâm'la irtibatlarını koparmalarına yol açar; ortaya seküler, protestanlaşmış, herkesin kafasına göre icat edeceği, yorumlayacağı sahte bir din çıkar!
Tasavvufî anlayışın yanlışlıkları yok mu? Olmaz olur mu? Ama tasavvuf,
örneklerinde görüldüğü gibi,
Sözün özü: Tasavvuf, hem hâricî mantığının yegâne panzehiridir, hem de insanın nefs terbiyesinin ve tezkiyesinin yegâne melcei. O yüzden basiret ve feraset lütfen, diyorum. Vesselâm.