Astana Süreci’nin İran’da yapılan son toplantısında alınan kararlar, İdlib’le ilgili gibi gözükse de, İdlib’le ilgili değildi bana kalırsa.
Önceki yazımda da dikkat çekmiştim: Sorun, İdlib meselesi değil, Türkiye’nin kuşatılmasıdır.
Türkiye, Astana Süreci’ne aktif olarak katılarak, bu kuşatmayı yarma mücadelesi veriyor...
Önce şu noktanın altını özellikle çizmekte yarar var: Suriye sorunu, Suriye sorunundan çok daha büyük ölçekli bir sorundur.
Küresel sistem, Suriye üzerinden silbaştan yapılandırılmaya çalışılıyor.
Suriye sorunu, Büyük Ortadoğu Projesi’nin gelip düğümlendiği, çok sayıda kör noktası olan çok bilinmeyenli bir denkleme, karmaşık bir kördüğüme dönüştü.
Kördüğümün çözülmesinde kilit ülke biziz ama anahtarlar bizim elimizde değil!
Kör noktaları çözebilirsek, anahtarların neler olduğunu da görme imkânına kavuşabiliriz.
Birinci kör nokta, ABD ile Rusya arasında Suriye konusunda nasıl -gizli- bir anlaşma yapıldığı sorunu.
Rusya, özellikle de ABD’nin organize ettiği 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminden sonra, Türkiye’nin eksen çoğaltma stratejisinin sonucu olarak kilit ülke Türkiye’yle derin ilişkiler kurdu.
Rusya, Türkiye ile kurduğu ilişkiler üzerinden temelde iki stratejik hedefi gerçekleştirmek istiyor:
Birincisi, yüzyıllardır hayalini gördüğü ama bir türlü gerçeğe dönüştüremediği sıcak denizlere açılma stratejisini gerçeğe dönüştürmeye çalışıyor. Türkiye’yle kurduğu derin stratejik ilişkiler, Rusya’nın bu asırlık stratejisinde mesafe kat etmesini kolaylaştırıyor.
Rusya, Türkiye olmadan böyle bir amacı hiç de kolay bir şekilde gerçekleştiremeyeceğini çok iyi biliyor.
O yüzden kendine özgü açık veya gizli gündemi olsa da, Türkiye’nin bu bağlamda ne kadar hayatî bir rolü olduğunun bilincinde ve büyük ölçüde de bunun bilinciyle hareket ediyor.
İkinci olarak da Türkiye’nin Batı ittifakından kopup kendisine mahkûm olması kaygısı güdüyor.
Türkiye, Rusya’nın bu kaygısının farkında ve o yüzden stratejik seçeneklerini olabildiği ölçüde çoğaltma çabası içinde.
İkinci kör nokta, YPG-PKK meselesi.
ABD de, Rusya da, İran da YPG-PKK meselesinde Türkiye’yi sıkıştırma stratejisi izliyorlar ve bu konuda aynı stratejiyi benimsemiş durumdalar!
Şaşırtıcı mı?
Değil elbette!
Üçüncü kör nokta, Türkiye-İran ilişkilerinin seyrüseferi...
İran, ABD’nin Irak işgalleri ve ardından Suriye’de yaşanan katliam üzerinden hem Akdeniz’e açılma hem de Arabistan Yarımadası’na enlemesine ve boylamasına yerleşme imkânına kavuştu.
İran, bunu, izlediği derin strateji ile başardı kısmen. Ama daha çok da, gerek Batılıların, gerek Rusların, gerekse Çinlilerin desteğiyle muvaffak oldu asıl!
Suriye sorununun en karmaşık ve anlaşılması ya da fark edilmesi en zor kör noktası, İran meselesi.
Batılılar, başından itibaren İslâm dünyasının geleceğinde İran’ın daha belirleyici bir rol oynaması için son çeyrek asırdan bu yana İran’ı hedef göstererek, mazlum konumuna sürükleyerek İran’ın önünü açıyorlar dolaylı ve sinsi yöntemlerle!
İran, Batılılar tarafından şeytanlaştırılmasına rağmen ve Türkiye Batı ittifakının belli başlı kurumlarının üyesi olduğu halde, 5+1 ülkeleri (küresel sistemin lordları) İran’la stratejik anlaşmalar imzalarken Türkiye’yi hedef tahtasına yatırmaktan çekinmiyorlar!
Batılıların İran’ın önünü açtıklarının en önemli göstergesi, İran Batılılar tarafından şeytanlaştırılmasına rağmen İran’ın bütün Arabistan Yarımadası’na yerleştirilmesi, Akdeniz’e açılacak kadar önünün açılmasıdır!
ABD ile Rusya arasındaki gizli gündemlerden biri de bu, belki de.
Tahran’daki Astana Zirvesi’nde İranlıların yaptıkları, zirveyi haber vermeden canlı yayınlama “şark kurnazlığı” da bunun cabası!
Özetle İdlib meselesinde iyice kördüğüm hâline alan yakıcı gerçek şu: ABD, Rusya, İran YPG-PKK’nın hareket alanını alabildiğine genişletiyorlar ortaklaşa olarak.
DEAŞ bu amaçla icat edilmişti; ama Türkiye tuzağı gördü ve o yüzden DEAŞ’a ölümcül darbeyi bizzat Türkiye vurdu: Tabii bu, bütün oyunları altüst etti.
Türkiye, İdlib meselesinde, izlediği sivillerin vurulmasını önleme stratejisinde başarıya ulaşırsa, bölgenin geleceğinde kilit role sahip olduğunu dünya âleme gösteren stratejik konumunu pekiştirmiş olacak.
Çok önemli bir kritik eşiği de aşma imkânına kavuşacak böylelikle...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.