Seçimler yereldi ama sonuçları genel oldu.
Her şeyden önce, AK Parti de, Cumhur İttifakı da ülke genelinde oy oranlarını korudular ama AK Parti’nin İstanbul ve Ankara başta olmak üzere belli başlı büyük şehirleri alamaması, CHP’ye kaptırması,
toplumun siyasî sosyolojisinin köklü bir değişim geçirdiğinin habercisi.
SİYASÎ SOSYOLOJİ ALTÜST OLURKEN...
Toplumun refah toplumuna doğru sürüklenmesi
ve bunun kaçınılmaz olarak beraberinde getirdiği
sekülerleşme süreci, toplumun siyasî sosyolojisini ve anlam haritalarını yerle bir ediyor
: Bir kaç yıl öncesine kadar % 70-30 oranında gerçekleşen muhafazakâr-sol dengesi, şu an % 60-40 olarak gerçekleşmiş durumda.
En fazla 20 yıllık (yani bir kuşaklık) bir zaman dilimi içinde bu oran tersine dönme eğilimi gösteriyor: 20 yıl sonra muhafazakâr oran % 40 hatta altına düşecek; sol-seküler kesimlerin oranı ise % 60’lara çıkacak.
Daha önce de dikkat çektiğim bu siyasî sosyolojideki tepetaklak olma hâli, bu seçimlerde gerçeğe dönüştü.
CHP, İstanbul ve Ankara’da muhafazakâr ve milliyetçi (ülkücü kökenli) adaylarla seçmenin karşısına çıktı ve iki metropolde de -resmî olmayan sonuçlara göre- yarışı birinci sırada bitirdi.
CHP, bildik sol-Kemalist isimlerle İstanbul ve Ankara’yı alabilir miydi?
Alamadığını ve alamayacağını 70 yıllık parlamenter siyasî tarihimiz ispat ediyor.
CHP’NİN SENKRETİZM VE ILIMLI İSLÂM’A KAYMASI...
Bütün bunlar neyi gösteriyor?
Bildiğimiz anlamdaki siyasî-ideolojik kimliklerin ve tanımlamaların çöktüğünü.
Kesimler arasındaki ideolojik farklılıkların törpülendiğini ve zamanla buharlaştığını.
İdeolojik farklılıkların törpülenmesini ve buharlaşmasını sağlayan olgu ne, öyleyse?
üreten neo-liberal tüketim biçimleri ve köleliği.
Sekülerleşme süreci, hayatın her alanına hızla yayıldıkça, tüketim eksenli davranış biçimleri ve neo-liberal zihin setleri bildiğimiz ideolojik farklılıkları törpüleyerek yok ediyor...
Felsefî, zihnî olarak yaşanan dönüşüm,
tastamam
postmodern sürecin ortasında
oraya buraya savrulmaya başladığımızı haber veriyor... Her şeyi yerinden eden bir
tekno-paganizm biçiminin, senkretizmin eşiğine fırlatıyor...
Bu senkretizm meselesini yaklaşık 20 yıl önce yazmıştım. Şimdi gerçeğe dönüşmesi, ürpertici.
bütün sağ-sol, dindar-laik kesimler arasındaki farklılıkların buharlaştığı, her şeyin her şeye dönüşebildiği bir melezleşme, bir bağdaştırmacılık / uzlaştırmacılık biçimleri üretiyor. Senkretizm, tek kelimeyle ifade etmem gerekirse,
demek. Ama bu bir dizi bir sürecin toplamı ve toplaması aslında. Birbiriyle yan yana gelmesi mümkün olmayan farklılıklar bir araya geliyor, uzlaşıyor, insanları da anlamsız bir birlikteliğin içine sürüklediği için herkesi “
”.
Ekrem İmamoğlu figürü, bu melez, hibrid, senkretik kişiliğin en tipik örneği:
Her şeyin her şeye dönüşebileceği bir kişilik bu: İmamoğlu, AK Parti’den de, MHP’den de, İyi Parti’den de, Saadet’ten de aday olabilecek bir “yamalı bohça”yı andırıyor, deyim yerindeyse.
Gülenizm’in Kemalizm’e can vermesi,
yani her şeyin İslâm’dan başka her şeye dönüşebildiği “
Ilımlı İslâm” projesinin CHP’ye de sirayet etmesi mi bu
, üzerinde düşünmeye değer.
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş karakterlerine bakınca, bildiğimiz CHP’nin “sizlere ömür” olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir ifadeyle,
katı laik, Kemalist bir CHP artık tarih olmak üzere...
SEÇMENİN AK PARTİYE MESAJI: AKP’LİLEŞME!
Bu, elbette iyi bir şey, ilk bakışta. İlk bakışta diyorum; çünkü ortaya çıkan senkretik kimlik ve figürler, aynı zamanda, sadece çıkarın, menfaatin, şu-an-cazip olan’ın öne çıktığı bir durumla karşı karşıya bırakıyor bizi.
Bu da bir
biçimi elbette: Çıkarının peşinde koşturmak.
.
CHP, her şeyin her şeye dönüşebilmesi anlamında senkretik bir özellik arzediyor...
AK Parti’nin ise çıkarcılığın / oportünizmin, konformizmin öne çıkması anlamında senkretik bir özellik arzettiğini, bunun adının da “
” olduğunu söyleyeyim.
Özetle... Bu seçimler, yerel seçimlerin çok çok ötesine taşan genel sonuçlarla karşı karşıya bıraktı bizi.
Bildiğimiz anlamda -aslında modern-
siyasî / ideolojik aidiyet biçimleri bitti
. Yerine yerleşen ne, peki?
Şu: Her şeyin her şeye dönüşebildiği, sadece siyasî / ideolojik kimliklerin değil İslâmî değerlerin ve anlam haritalarının da izafileştiği, sekülerleştiği, buharlaştığı senkretik, ruhsuzlaştırıcı, hayata hiç bir anlam katamayan sahte uzlaşmaların, sahte yakınlaşmaların belirgin hâle geldiği ontolojik yok oluş sürecinin ve anlam krizinin hız ve haz’la örtülmeye çalışıldığı bir dünyanın eşiğine sürükleniyoruz şimdi topyekûn...
AK Parti Kemalist / laik mesajlarla; CHP, her şeyin her şeye dönüşebildiği sahte, senkretik, içi boş dindar-milliyetçi söylemlerle Türkiye’nin yaşadığı ontolojik kimlik sorunlarının üzerini kalın bir şalla örtmüş oluyor.
AK Parti’nin kitle partisi olması, Akp’lileşmesine yol açıyor. Daha önce de söylemiştim:
AK Parti’nin en büyük rakibi AKP: Rantçılık, kibir, duyarsızlaşma yani.
Bu seçimlerde seçmenin AK Parti’ye “AKP’lileşmeyeceksin!” uyarısı yaptığını düşünüyorum.