EDISYON:

Rüya gibi bir kamptı (III)

04:0011/08/2024, الأحد
G: 11/08/2024, الأحد
Yusuf Kaplan

Erzincan kampımız, geçen hafta Cuma günü sabah 09.00’da İstiklal Marşı ve anlamlı bir Kur’ân tilaveti ile başladı. Müftümüzün ayarladığı Cami-i Kebîr İmam Hatibi hocamız çok yürekten, günün anlam ve önemine binaen özenle seçilmiş ilim, hikmet, tefekkür âyetleri okudu. Rektör Hocamız Akın ve Belediye Başkanımız kısa bir selamla konuşması yaptı. Erzincan Valimiz, aynı zamanda doçent olduğu için güzel bir açılış konuşması yaptı, ülkemizin entelektüel ve akademik hayatının nasıl sıçrama yapabileceği


Erzincan kampımız, geçen hafta Cuma günü sabah 09.00’da İstiklal Marşı ve anlamlı bir Kur’ân tilaveti ile başladı.

Müftümüzün ayarladığı Cami-i Kebîr İmam Hatibi hocamız çok yürekten, günün anlam ve önemine binaen özenle seçilmiş ilim, hikmet, tefekkür âyetleri okudu. Rektör Hocamız Akın ve Belediye Başkanımız kısa bir selamla konuşması yaptı. Erzincan Valimiz, aynı zamanda doçent olduğu için güzel bir açılış konuşması yaptı, ülkemizin entelektüel ve akademik hayatının nasıl sıçrama yapabileceği ve bu süreçte bizlere düşen rolü zihin açıcı bir şekilde özetledi.

Sonra iki kampımızdan ilkini, Kudüs Araştırmaları kampını açıyoruz. Almanya’dan ve Azerbaycan’dan da güzel makale sunumları var. Makaleleri ve yazarlarını teker teker yazmak isterdim ama o zaman bu yazı hiçyetmez, en az bir kaç yazı daha yazmam gerekir.

Cuma günü, Cuma’dan sonra makale sunumlarımız başladı.

Akşama kadar kısa namaz ve çay araları dışında pür dikkat sunumları izledik hepimiz. Vakit geç oldu. Kimse yerinden kıpırdamadı neredeyse. Sunumlar dikkatle dinlendi, notlar özenle alındı. Canlı olarak da hem Türkiye’nin hem de dünyanın dört bir tarafından izlendi makale sunumlarımız heyecanla. 


ŞEHİRLERİN RUHU NEREYE UÇTU? 

Büyümemiş şehirleri seviyorum.

Sahici ve samimi oluyorlar.

Özlerini, kimliklerini koruyorlar.

Bir ruhları oluyor bu şehirlerimizin.

Erzincan da ruhu olan, ruhunu koruyabilen şirin şehirlerimizden biri.

Sanayileştikçe şehirlerimiz tecavüze uğruyor.

Aslında sanayileşme şehirler için kaçınılmaz gibi. Hem sanayileşmek hem de kimliğini koruyabilmek mümkün değil mi?

Biraz zor bir soru bu: İmkânsız değil, elbette mümkün. Modernlik, ruhun düşmanıdır. Ruhu yok edebildiği ölçüde modernlik varolabilir.

Modernlik, maddî uygarlığın, din-dışı uygarlığın kurucu kaynağıdır.

Modernliğin kurucu kentleri, Londra’nın, Paris’in, Viyana’nın bir kimliği vardır ama ruhu yoktur o yüzden. Yine bu yüzden Eyfel Kulesi dikildiğinde Paris’in göbeğine, ilkin şairler, düşünürler “kşm sapladı Paris’in kalbine bu hançeri?” diye isyan ettiler, “bu tecâvüzdür, kabul edilemez!” dediler.

Ama modernliğin kurucu kentleri ruhsuz da olsa, tarihî karakterlerini, kimliklerini, kişiliklerini koruyor. Tek bir farkla: Plastik bir işlev görüyor; plastik işlev, ruhun taklidinin yapılmasıdır. Brugges plastik bir şehirdir. Müze şehirdir. Ruhu yoktur, kuru estetik haz verir size. Strazburg da öyledir, Prag da. Floransa da öyledir, Bologna da.

Roma için ayrı bir bahis açmak gerekir. Roma ruhunu yitirdiğinin bilincinde olan, ruhunu yitirmesine isyan eden, yaşamayan, hortlak bir şehirdir. İsyanın, öfkenin patlaması.

Yaşayan şehirlerin izini sürdüm hep: Hem bu dünyayı, çağı duyabileceğiniz hem de kendini, kendi sesini ve nefesini soluyabileceğiniz şehirlerin izini...

Böyle şehirler pek görmedim, göremedim bizim medeniyet coğrafyamızda.

Batı’da gördüm. Çağı Batılılar şekillendirdiği için Batı’da hem çağı hem de kendini yaşayan şehirler gördüm: Küçük şehirler daha çok. Edinburg meselâ. Orta ölçekli Avrupa ve Amerika şehirleri.

Küçük güzeldir, demişti Schumacher.

Kesinlikle öyle. 


BALKAN ŞEHİRLERİNDE YAŞIYOR OSMANLI’NIN RUHU 

Balkanlar’da yaşıyor Osmanlı’nın ruhu, Osmanlı’nın kendisi.

Balkan şehirlerinde Osmanlının ruhu. Üsküp’te, Prizren’de, Priştine’de, Kosova’da, Saraybosna’da.

Bizde Osmanlı ruhunu duyacağımız, şiirini yaşayacağımız şehirlerimiz kalmadı.

Hepsi tecavüze uğradı!

Kapitalizmin, çarpık kentleşmenin tecavüzüne...

Yıkım kaçınılmazdı. 


ERZİNCAN’IN RUHUNU DUYMAK VE YAŞAMAK… 

Erzincan güzel bir şehir. Ruhunu az çok görebiliyorsunuz, yaşayabiliyorsunuz.

Merkezî, sembolik değeri güçlü tarihî yapıların etrafında halkalanabilirseniz, şehri duyabilirsiniz. Şehrin çağrısını da.

Cami-i Kebîr ve çevresi böyle mekânlarından biri Erzincan’ın. Dışarılara, ortadan şadırvanının bulunduğu avlunun da ötesine taşan, camiyi lebaleb dolduran cemaate, yüzüne baktığımda, şehrin yaşatan ruhunu görüyor insan.

Zamana meydan okuyan şehirleri ve mekanları böyledir işte bizim medeniyetimizin.

Erzincan maneviyatı olan bir şehrimiz. Bölgenin maneviyat merkezi dense yeridir.

Beylikler dönemi, sonra Selçuklular, Anadolu’nun şehirlerinin manevî harcını kardılar: Farklı beyliklerden, müşterek bir ruh yeşerttiler. Artuklu oldular, Mengücek oldular, Eyyûbî oldular, Selçûkî oldular, insanın önce iç dünyasını, maneviyatını inşa eden tasavvuftan, aynı müşterek kaynaktan kana kana içtiler…

Erzincan’a manevî havasını tarihî eserleri değil, aynı zamanda nesil yetiştirmek için yola koyulan yeni ilim irfan müesseseleri de veriyor.

Bunlardan biri, İstanbul’da bizim kardeş kuruluşumuz olan İhya Vakfı’na bağlı Sümbül Valide Külliyesi. İhya Vakfı’nın mimarı Yavuz Baysan kardeşimle İbrahim Hoca’yı aradım. Yavuz kardeşle görüştüm. İbrahim Hoca şehid İsmail Heniye’nin Katar’daki cenaze törenine gitmiş. Aradım, ulaşamadım. Mesaj bıraktım. Döndü hemen. Değerli babasıyla birlikte bir sürpriz yaptık orada kendisine. Ne kadar sevindi. “Ne iyi ettiniz, şeref verdiniz” dedi vakfımızı ziyaret etmekle. “Sizinle iyi ilgilensinler Hocam,” dedi.

Kampımıza katılan bütün MTO talebelerini külliyeye davet ettiler kampımıza gelerek külliyenin erkek ve hanım yöneticisi hocaları talebeleriyle nezih kız kardeşlerimizle birlikte.

O gün orada unutulmaz, leziz bir manevî hava soluduk.

Sonra Terzi Baba Tekkesi’ne geçtik. Erzincan’ın manevî anahtarları Terzi Baba tekkesinde.

Tekke, müştemilâtı, şehre apayrı bir ruh ve güzellik verecek şekilde yapılmış.

Teleferik gezisiyle, havada tabiatı soluduk, görünmeyen Erzincan’ın güzelliklerini temâşâ eyledik.

Son gün, kampta nefis ve leziz sunumlar yapıldı. Oryantalizmin akademide nasıl çarpık bir İslâm imajı üreterek İslâm dünyası üzerinde tahakküm kurduğu, Kur’an ve hadis gibi İslâm’ın kurucu kaynaklarıyla nasıl oynandığı güzel makalelerle ele alındı. Yapay Zeka’nın oryantalist saldırganlığı ve vandalizmi nasıl kodladığı ve dayattığı belki de ilk kez derinlemesine işlendi.

Verimli, lezzetli, ruh dolu, kardeşlik dolu muazzam bir kampı geride bıraktık. Erzincan’da bize destek veren bütün kurumlara, STKlara yürekten teşekkür ediyoruz.

Erzincan Erzincan olalı böyle kaliteli, seviyeli, geleceğimizi inşa edecek fikirlerin geliştirildiği, kardeşliklerin inşa edildiği bir kampı ilk defa gördü sanırım, bundan sonra da görür inşallah.

Herkesin ortak kanaati şu oldu: MTO Erzincan kampları geleneksel olsun!

Bakalım…Hayırlısıyla diyorum. Vesselâm.

#MTO
#Edebiyat
#Toplum
#Aktüel
#Yusuf Kaplan

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.